Her insan mutlu olmak ister. Mutluluk, insanoğlunun ortak hedefidir. Kimi çok para kazanarak, kimi bir şiir yazarak, kimi seyahat ederek, kimi okuyarak, kimi güzel bir arabayla, kimi lüks bir evle... İstedikleri şey değişir ancak insanların temel beklentisi hep aynıdır: Mutlu olmak.

Ülkücü bu beklentide, kitleden ayrılandır. Onun mutluluğu şahsi beklentileri, kişisel zevkleri ya da boş zamanlarında hayal ettiği şeyleri gerçekleştirmek değil; davasının yükselmesi, inandığı değerlerin topluma hakim olmasıdır.

İşte bu farklılık ve ülkücüye has özelliklerimizin de tetiklemesiyle, şahsi menfaat ve beklentilerden sıyrılarak MHP’de başlayan olağanüstü kongre sürecini sonuna kadar destekledik. O süreçte “Bu iş yeni parti kurmaya gider” diyenlere, “fitne saçıp, MHP’de kongre yapmak isteyenlerin önüne geçmeye çalışıyorlar” gözüyle bakacak kadar saftık!

O günlerde binlerce ülkücünün tek bir hedefi, tek bir hayali vardı: Ülkücü Cumhurbaşkanı, ülkücü Meclis Başkanı ve ülkücü bir Başbakan.

İnsan bazen hayallerinin peşinden koşarken, kendisini hiç beklemediği bir yerde bulur. Örneğin; Bütün malını, mülkünü satıp, ticarete giren bir kimse holding patronu olmayı hayal ederken, birkaç sene sonra bir lokantada garsonluk yapıyor olabilir. Biz de öyle olduk ve MHP’nin asli unsuru olarak, partilerinin iktidar olmasını hedefleyen binlerce ülkücü, kendimizi başka bir partinin üstelik dışlanan unsuru olarak buluverdik.

Çünkü bir kez inanmıştık... Ülkücünün yük olmadığını, aksine yükü sırtlanan olduğunu anlatamadık. Her şey düzelir ümidiyle, şahsım gibi düşünen arkadaşlarımla beraber milletvekili seçimlerinde aday adayı da olduk. Burada amaç listelerde ülkücü sayısını arttırmak, bulunduğumuz noktada gelecek için ülkücü bir anlayış temin edilmesinin önünü açmaktı. Partiyi yönetenler muvaffak olamayınca, biz de muvaffak olamadık.

İnandığımız değerleri iktidar yapmak azmi ve ülkücü Cumhurbaşkanı çıkarmak hedefi yerini, bazı insanların milletvekili olması ve toplumun her kesiminin kucaklanması adına, ülkücülere sırt çevrilmesi noktasına gelmişti. Buna rağmen “Çıkmadık candan umut kesilmez” diyerek çalıştık, kalbimizi bozmadan çaba gösterdik.

İnanıyorum ki benim geldiğim nokta, benim gibi düşünen binlerce ülkücünün geldiği noktadır. Şahsen, "Saray" bahçesinde ülkücülük yapılamayacağına inanıyor, MHP yönetimine gönül mesafemi koruyorum. Bununla beraber; İyi Parti’nin kurumsal kimliğine de hiçbir aidiyetim kalmadı.

Benim aidiyetim; ülkücülüğe,

Sadakatim; ülküdaşlarıma,

Tek hedefim ise ülkücülerin iktidarı.

İktidar yolunun siyasi olarak kapandığını düşünüyorum. Bundan böyle siyasette kapanan yolu, Ülkü Ocaklarının kapısını ilk çaldığım günkü heyecanla sivil toplum alanında yapacağım çalışmalarla açmak için çabalayacağım.

Ben ülkücülere inanıyorum; onların sırtından şahsi kariyer planlarını hayata geçirenlere değil.

Ben Başbuğ’dan öğrendiğim ülkücülüğe inanıyorum; ülkücülüğü şahsi hayat dairesinden ibaret sayanların ülkücülüğüne değil.

Mevcut sistemde, siyasal partiler kadar sivil toplum örgütlerinin de önemli ve etkili olduğunu düşünüyor, bundan sonra yukarıda da sebeplerini açıkladığım şekilde, bu alanda faaliyete geçmek ve davama hizmet için hazırlanıyorum.

Ne mi olacak?

Yılmayacağız, yıkılmayacağız, başaracağız!