Değerli dostlar;

Bugün pazar...

Gelin kendimize bir iyilik yapalım...

Bugün okuyalım, okurken hem gülelim, hem düşünelim, hem de ders çıkaralım...

Efendiiim...

Hani kardeşiniz hep der ya;

"Benim savaşım Allahın indirdiği değil kendi uydurdukları dini yaşayanlarla" diye...

"Müslümanlar İslamı bilmeden yaşıyorlar" diye...

Yine...

Hak ye..

Haram ye...

Ölüyü soy...

Diriyi soy...

Ahlaksızlık yap...

Namussuzluk yap...

Hırsızlık yap...

Paraya tap...

Zina yap...

Tecavüz et...

Öldür...

Komşun açken tok yat...

Yetimin hakkını ye...

Zulmet...

Teraziyi doğru tartma...

Sonra kalk "Elhamdülillah müslümanım" de...

Koş camiye, ne okuduğunu bile bilmeden namaz kıl...

Allah ile aldat...

Din ile aldat diye...

Hani daha önce yazmıştım ya!..

1480'li yıllarda "Sizin kıldığınız namaz kuru eğilip kalkmadan ibarettir" dediği için Sultanahmet Meydanı'nda parça parça edilen Molla Lütfi'nin dediği gibi ben de bunu her defasında söylüyorum. Bunu dediğim için de bu kardeşinize kafir de dediler, münafık da...

Kim bunlar?..

Sözde müslümanlar...

Daha doğrusu kendisini müslüman sanan parti marabaları...

Yalakalar...

Dalkavuklar...

Urfalılar'ın deyimiyle yellehçiler...

Değerli dostlar, bugün iki kıssa anlatacağım...

İster uydurma deyin, ister gerçek...

Önemli olan kıssadan hisse kapmak...

Hani Abbasi Devleti vardı ya bir zamanlar...

Hani şu Emevilerden sonra kurulan sözde müslüman devlet...

Hani bir de, kimilerine göre zalim, kimilerine göre de alim bir sultanı Harun Reşid vardı...

Hani adaletli olduğu da rivayet olunan halife Harun Reşid...

Hani bir de o dönemin alimi, Allah dostu Behlül Dânâ diye biri de vardı...

Denir ki, halife Harun Reşid'in akıl danışmanı...

Hatta kardeşi olduğu da söylenir...

Neyse, günlerden bir gün; ahali, Behlül Dânâ'yı halifeye şikayet ederler...

Derler ki;

"Halife hazretleri, Behlül Dânâ, senin arkanda namaz kılmıyor..."

Ahalinin şikayetini dinleyen Harun Reşid, "Çağırın Behlül'ü" der...

Gider getirirler Behlül Dânâ'yı halifenin huzuruna...

Harun Reşid, ahalinin kendisi hakkındaki şikayetlerini anlatır ve nedenini hiç sormadan hiç olmazsa Cuma namazlarını arkasında kılmasını ister... Behlül Dânâ, kabul eder ve başka hiçbir şey demeden halifenin huzurundan ayrılır...

Cuma günü gelir...

Behlül Dânâ camide...

İmam, halife hazretleri Harun Reşid...

Behlül, ikinci rekatın yarısında namazı bırakır ve camiden çıkıp gider...

Namaz bittikten sonra ahali hemen halifenin etrafını sarar ve başlarlar Behlül Dânâ'yı gammazlamaya...

Ne münafıklığı kalır Behlül'ün ne kafirliği...

Demedik laf bırakmazlar...

Harun Reşid, hiddetlenir, "Çabuk getirin Behlül'ü bana. Halifenin arkasında nasıl namaz kılmaz da terkeder" diyerek gurur ve kibirle bağırır...

Koşarlar bulup yaka-paça getirirler Behlül'ü halife hazretlerinin huzuruna...

Harun Reşid, ahaliye "Hepiniz çıkın" deyince Behlül anlar, namazı terkettiği için halife tarafından sorguya çekileceğini...

"Hayır" der. "Cemaat de dinlesin..."

Veeeee...

Halife Harun Reşid ile Behlül Dânâ arasında şu konuşmalar geçer:

Behlül Dânâ: "Efendim siz tekbir alıp namaza başladığınızda vergileri arttırdınız mı artırmadınız mı?"

Halife: "Evet arttırdım."

Behlül Dânâ: "Peki, Fatihayı okurken orduyu topladın mı toplamadın mı?"

Halife: "Evet topladım."

Behlül Dânâ: "Peki, Rükuye gittiğinde komşu ülkeye savaş açtın mı açmadın mı?"

Halife: "Evet açtım."

Behlül Dânâ: "Peki, secdeye gittiğinde savaşı kazandın ve savaşı kazanmış bir komutan edası ile işgal ettiğin ülkeye girdin mi girmedin mi?"

Halife: "Evet girdim."

Behlül Dânâ: "İkinci rekata kalktığında o ülke padişahının kızı yanına geldi ve sen onu cariye olarak aldın mı almadın mı?"

Harun Reşit: "Aldım"

Behlül Dânâ: "Peki der, sen o kıza nikah kıydın mı kıymadın mı?"

Harun Reşit: "Kıydım..."

Sorulardan bunalan Harun Reşit hiddetlenir ve "İyi de bütün bunların bizim konumuzla ne alakası var?"

İşte namazın kuru eğilip kalkmadan ibaret olmadığını, niçin kılındığını en iyi düşündüren, ders alınması gereken şu cevabı verir Behlül Dânâ;

"Eeeyyy halife Harun Reşid, Allah'ın huzurunda olman gerekirken sen cariye ile yatmaya hazırlanıyordun, eh bu durumda sizi cariyenizle başbaşa bırakıp, bize de gitmek düşerdi..."

***

Eveeet...

Değerli dostlar;

Gelelim ikinci kıssaya...

Harun Reşid bir Ramazan günü Behlül Dânâ'ya;

- Akşam namazında camiye git, namaza gelen herkesi saraya iftara davet et...

Behlül gider, akşam namazı bitiminde 3 kişi ile gelir... Harun Reşid, buna çok şaşırır...

- Behlül bunlar kim? Ben sana namaza gelen herkesi saraya iftara çağır diye tembih etmedim mi? Sen o kadar cemaatten 3 kişi getirmişsin, deyince Behlül; "Sultanım, siz bana camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra ben de cami kapısında durdum. Çıkan herkese imamın namaz kıldırırken hangi sûreyi okuduğunu sordum. Fakat çoğu bilemedi. İşte yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu; ama namaza gelen demek ki yalnız bunlarmış" dedi...

***

İşte böyle değerli dostlar...

Özellikle günümüzde yaşadıklarımız aynen böyle...

Ders alınır mı?..

Umarım...