Merhum Alparslan Türkeş’in, 1995 Ağustos’undaki, 6. Erciyes Zafer Kurultayı videosunu -abartısız- yüz kere izlemişimdir.

Tekir Yaylası, "Başbuğ Türkeş", "Başbakan Türkeş" sloganlarıyla adeta yıkılmaktadır. Başbuğ’un bulunduğu parti otobüsü alana giriş yaptığı anda genç-yaşlı-kadın-çocuk herkes otobüse doğru koşar adım yaklaşır.

Başbuğ otobüsten "Esselamu aleyküm" der, alanı dolduranlar hep bir ağızdan "Aleykümselam" diye cevap verir.

Öyle bir coşku, öyle bir samimiyet, öyle bir sevgi seli yaşanmaktadır ki Erciyes’te; tüyleriniz diken diken olur, gözleriniz dolar.

Başbuğ kürsüye çıkar.

O sıralar, bölücü odaklar tarafından dile getirilen, Özel Harekatçı Polislerin MHP’li olduğu yönündeki eleştirileri, şu sözlerle kestirip atar.

"Neymiş, Tunceli’de görev yapan polisler MHP’liymiş. Ulan MHP’li olsa ne çıkar olmasa ne çıkar!"

Ardından yemeğe geçilir.

Başbuğ’un bir yanında tepeden tırnağa beyaz giysileriyle Nakşibendi Şeyhi Mustafa Bağışlayıcı Hoca, diğer yanında ise Türk-Ortodoks Patriği Selçuk Erenerol vardır.

Yer sofrasına bağdaş kurarak oturulur. Plastik tabaktaki pilav, plastik kaşıkla yenir. Katık olarak ayran vardır. Sofranın etrafındaki herkes büyük bir saygı ve bağlılık içinde aynı yemeği yemektedir.

Sofranın hizmeti gören gencin, Başbuğ’un bardağına ayran doldurması bile buram buram samimiyet kokar. Sonra yemek biter, şükür duası edilir.

O gün Erciyes’te olduğu gibi, her zaman, herkes Başbuğ’un gözlerinin içine bakıyordu. Onunla göz göze gelebilmek ve bir tebessümüne mazhar olmak için bakıyordu.

Kavgalardan, ölümlerden, darbelerden, zindanlardan, urganlardan geçmişlerdi ama bana mısın dememişlerdi. Çünkü biliyorlardı ki başlarında dağ gibi Türkeş vardı.

Öyle seviyorlardı ki, Türkeş’in onlara kızmasını bile gurur vesilesi sayıyorlardı. Kolay mı, Başbuğ onları önemsemiş, kızmıştı. En ufak bir şüphe yoktu ki, Türkeş kızmışsa onların iyiliği içindi.

Onlar Türkeş’i baba gibi görüyordu, Türkeş’se onları evlat gibi.

Evet, Başbuğ Alparslan Türkeş, ideolojik ve siyasi bir lider olmanın yanı sıra bir BABA idi. "Evlatlarım" dediği ülkücülere baba şefkatiyle yaklaşan, onlarla beraber olan, onları asla yalnız bırakmayan bir liderdi. İşte bu yüzden, ona inanan, ona güvenen ve en önemlisi onu seven milyonlarca insan vardı.

Bu karşılıklı sevgi sebebiyledir ki, davası soyadıyla özdeşleşmiş, "Türkeşçilik", Türk Milliyetçiliği davasına gönül vermek olarak kabul edilmişti.

Bugün -yani doğumunun 103. yıldönümünde- hala ismi anılınca milyonlarca ülkücünün yürekleri sevgiyle ısınıyorsa, demek ki Türkeş’i anlamaya buradan başlamak gerekir.