Herkesin babası tabii ki çok özeldir ama benim babam çok çok özel...

Çünkü benim babam, milyonların manevi babası; Türk milliyetçilerinin babası; biyolojik baba olanların da babası ve 7 çocuk babası...

Evlat sahibi olan erkeğe verilen isim olarak basitçe tanımlanan “baba” kelimesinin aslında çok derin anlamı ve çok büyük görevi vardır.

Baba her şeyden önce “güç” demek, “Bana bir şey olmaz” demek, “arkamdaki dağ” demek, tutunduğun dal demek...

Baban gidince gerçekten büyüyorsun, ayakların yere basıyor... Hele benim babam gibi şefkat dolu, ailesi için her şeyi en ince detayına kadar düşünen, planlayan, hesaplayan ve her şeye göğüs geren bir babanın gitmesi, gerçekten çok büyük boşluk bırakıyor. Mekanı cennet olsun...

Bugün “Babalar Günü...” Başta kendi babam Alparslan Türkeş’i ve bana gerçekten babamın vefatından sonra baba şefkati ve güveni hissettiren, kayınpederim Ateş Tas’ı (Ocak 2020’de vefat etti) ve tüm şehit babaları/vefat eden babaları rahmetle yad ediyorum...

Eşim Egemen Taş’ın, tüm ülküdaşım babaların, baba adaylarının ve babalık misyonu yapanların bu özel gününü kutluyorum.

Bugün vesilesiyle biraz da Başbuğ Alparslan Türkeş’in evdeki babalığından bahsetmek istiyorum.

İlk olarak altını çizmek isterim ki; babam, siyasi çalışmalarında olduğu gibi evde de eğitici bir insandı.

Her hafta kardeşim Ahmet Kutalmış ve benimle minik toplantı yapar, hayata dair, sosyal ilişkilere, dini konulara, aile içi ilişkilerimize dair bilmemiz gereken her konuda bize nasihat verir ve eğitirdi.

Babam çok şefkatli, sevgisini çok güzel hissettiren bir muhteşem bir insandı.

Yedi biyolojik çocuğu dahil olmak üzere, milyonlara da “baba” sevgisini yansıtmış; gönülleri fethetmiştir.

Ailesine yeteri kadar vakit ayırabilen ve yakından ilgilenen bir baba modeliydi.

Ayrıca disiplinli, eğitime önem veren, saygısızlığı hoş görmeyen, evdeki vekili annemi her zaman baştacı yapan; bizi de bu prensipler doğrultusunda bizzat eğiten, sabır timsali örnek bir insandı.

Yazımı sonlandırmadan, babam Başbuğ Alparslan Türkeş’in bize çok tekrarladığı üç nasihatini ülküdaşlarıma aktarmak istiyorum:

1- İnsanların bize karşı olan davranışlarının bizden yansıma olduğunu anlatır ve bunu bizim iyi anlamamız için bizi aynanın karşısına götürür; “Aynaya bakıp gülün” derdi... Gülerdik...

Sonra sorardı: “Ayna size ne yaptı?” Güldü...

Ardından tam tersini söylerdi: “Aynaya somurtun...” Somurturduk...

Yine sorardı: “Ayna size ne yaptı?” Somurttu...

“İşte insanlar da sizin yansımanızdır. Onu düşünerek/bilerek hareket edin” derdi...

2- Ve derdi ki: “Kusur aramaya meyilli olmayın. Kusur örtün. ‘Gülün dikeni var’ demek yerine, ‘Dikenlerin içindeki gülü görün.”

3. Ve... “Bin dost az, bir düşman çok” derdi… Bu sebepten, “Dost kazanmaya bakın” derdi.

Bu özel günde bunlar da babamın hepimize vasiyeti olarak geçsin kayıtlara...

Sevgiler, iyi pazarlar...