KUSURA bakmayın Kemal Bey, sizinle hemfikir olamıyorum.

Suriye sınırındaki askerlerimize, sanatçı ve sporcuların yaptığı ziyareti eleştirmişsiniz.

Zaten siz de biliyorsunuzdur, pek çok ülkede böyle gelenekler vardır.

Sanatçılar ülke dışında savaşan askerlerin ayağına gider, moral verirler.

Ses sanatçıları ise konser verirler, sinema sanatçıları ise askerlerle fotoğraf çektirirler ya da o sanatçıların filmleri askerlerle birlikte izlenir.

Yanlış bilmiyorsam, Kore Savaşı sırasında da Türkiye’den bazı sanatçılar Kore’ye yollanmış, konser vermişler.

Burada eleştirilecek bir şey yok.

Yapılan ziyaretin belki eksiği vardır ama fazlası yoktur.

İyi bir iştir.

Bazı sanatçılar bunu kendi PR kampanyalarına çevirmişse bile bu o sanatçıların ayıbıdır.

Mesela Beşiktaş futbol takımı da gitti sınırdaki askerlerimize.

Ama bunu öyle şık, öyle güzel yaptılar ki, helal olsun demek lazım.

Bunu ne kulübün propagandasına çevirdiler, ne futbolcuların özel PR kampanyasına.

Sessiz sedasız gittiler.

Askerlerle kucaklaştılar, geri döndüler.

Kulübün simgesi Kartal’a yakışır bir ağırbaşlı tavırla.

Bu işin nasıl yapılması gerektiğini gösterdiler.

Bu nedenle yanlış yerde durdunuz Kemal Bey.

İlle bir şey söyleyecekseniz, orada “en milli” görünmeye çalışan sanatçılarımıza çocuklarının nerede askerlik yaptığını sorsaydınız biraz daha haklı olabilirdiniz belki.

***********

HAKSIZLIK ETMEYİN 
SOSYAL medyada, sanatçılarımızın ziyaretiyle ilgili olumlu olumsuz çok şey yazılıp çizildi.

En çok eleştirilen ise İbrahim Tatlıses oldu.

Diyarbakır’da Şivan Perver’le “açılım” için “Megri megri” söylemekten sınırda “Yaylalar yaylalar” söylemeye dönmesi eleştirildi, alaya alındı.

Ben ise çok garipsemedim bu durumu.

Hatta kusura bakmayın ama biraz da doğru buldum.

Barışa bir şans vermek de, barıştan umut kesildiği zaman ülke için savaşana destek vermek de çok insanidir.

Ben İbrahim Tatlıses’in yaptığında bir yanlış görmüyorum kendi payıma.

Hele hele “Hocam” diye feryat edenlerin, bir gün sonra “FETÖ” diye bas bas bağırmasının yanında...

***********

4 HAZİRAN’DA KUTLUAY’A HAKARET SERBEST 
HAYATIMDA gördüğüm en “komik” mahkeme kararı dün elime geçti.

İstanbul’daki bir aile mahkemesi, gazetelere şöyle bir tebligat yollamış:

“...İbrahim Kutluay’ın talebi üzerine ... ... ... ... ... isimli şahısların 2 ay süre ile İbrahim Kutluay’a yönelik olarak 6284 sayılı kanunun 5/1-a maddesi uyarınca, şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeye yönelik söz ve davranışlarda bulunmamalarına karar verilmiştir...”

Dikkatinizi çekerim.

İki ay süreyle.

Sonrasında İbrahim Kutluay’a hakaret, aşağılama serbest.

Sıkın dişinizi.

3 Haziran’dan sonra ağzınıza geleni söyleyebilirsiniz demek bu.

Hem de mahkeme kararıyla...

***********

BÖYLE BİR SANTRAL BENİM HAYALİMDİ 
EN sonunda Akkuyu Nükleer Santralı’nın temeli atıldı.

Süreç 2007’de başlamıştı.

İhale ise 2009’da bitmişti.

Hemen hemen 10 yıl sonra temel atılabildi.

Böyle büyük işler uzun soluklu oluyor.

5 yıl içinde de inşaat tamamlanacak.

Türkiye’nin nükleer enerjiye geçmesi gerektiğini bildim bileli yazarım.

Bazıları da kızar.

Kaza riski, çevre riski gibi nedenlerle.

Bütün dünya, özellikle de gelişmiş ve zengin ülkeler bu ucuz ve karbon salımı sıfır olan enerjiyi kullanırken, Türkiye’nin buna sahip olmamasını savunmak ya kötü niyet işaretidir ya da saflık diye düşündüm hep.

Üstelik güvenlik giderek artar, atıklardan kaynaklanan çevresel sorunlar giderek çözümlenirken.

Ve Akkuyu Nükleer Santralı’nın önemli bir özelliği daha var.

Kullanılan nükleer yakıtın yüzde 80’i “dönüştürülebilir” bir teknolojiye sahip.

Yani yakıt oranı çok çok daha düşük.

Daha da önemlisi, anlaşma Türkiye’ye teknoloji transferini de içeriyor.

Bunun yanı sıra Türk mühendislerinin ve bilim adamlarının eğitimi de Rusya tarafından yapılıyor.

Çocukluğumda çok yakın bir arkadaşımın TSK mensubu bir fizikçi olan babasının çalıştığı Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi’ne her gidişimde yaşadığım heyecan yüzünden fiziğe ve bilime merak sarmış biri olarak açıkçası bu gelişmeden mutluyum.

Umarım kazasız belasız uzun ömürlü bir santral olur.

***********

PARA VAR, ZEVK YOK 
SUUDİ Arabistan’ın “liberal” Prensi Selman, ABD gezisinde “spor” takılmış.

İçine yakası açık kravatsız bir gömlek, altına kot pantolon, üzerine de ceket giymiş.

Fotoğraf tam bir “S.çtım seni, çıkar beni” durumu.

Bir kıyafet bir adama bu kadar mı yakışmaz, bir adam bu kadar mı zevksiz olur.

Kot pantolonun paçaları uzun mu uzun, kat kat toplanmış.

Gömlek rengi uyumsuz.

Ceket is tam rezalet.

İlkokula başlayan çocuğa birkaç sene giysin diye ceketler biraz büyük alınır ya, tam o misal.

Ceketin içine bir prens daha girer.

Ceket boyu felaket. Neredeyse dize kadar iniyor. Renkler ise tam facia.

O kadar paran olsun, bu kadar kötü giyin.

Bunun şimdiye kadar sadece bir kulübümüzün başkanına mahsus bir şey olduğunu zannederdim.

Meğer Suudi prensler de böyle giyiniyormuş.

***********

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Eski başkanlar, genel kurul üyelerini tehdit etmediği zaman.