CiddiGazete- CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

“Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Türkiye hızla seçim sathı mailine giriyor. Saray, seçim yaklaşırken, dış politikada çark üstüne çark ediyor. Ucube Şahsım Hükümet Sistemi kurulduğundan bu yana, ülkemizin milyarlarca doları har vurulup, harman savruldu. Bugün de doların yeşiline sıkıştılar. Şimdi; dün dost dediklerine, bugün düşman, dün düşman dediklerine, bugün dost diyorlar. Tüm bu U dönüşleri yönetime duyulan güveni daha da yıpratıyor. Çıkan hesabı da maalesef ülkemiz ve milletimiz ödüyor.

‘BU DÜNYADA CEHENNEM AZABI’

Erdoğan ekonomide de çark üstüne çark yapıyor. Sürekli birbiriyle çelişen, günü birlik kararlar alıyor. Ekonominin lastiğini patlattı. Şimdi yama üstüne yama yaparak arabayı yürütmeye çalışıyor. Ama artık lastikte yama tutmuyor. Bilimden ve akıldan kopuk her karar, ekonomide belirsizliği daha da artırıyor. Milletin aşını, işini küçültüyor. Ülkemizin ufkunu karartıyor. Milletimize bu dünyada, cehennem azabı çektiriyor. Merkez Yönetim Kurulumuzda, Erdoğan’ın ülkemize yaşatmakta olduğu krizleri ve partimizin iktidarında, bu ağır sorunları aşmak için ülkemizi düze çıkartmak için yapacaklarımızı ele aldık.

GAZİANTEP VE MARDİN’DEKİ KAZALAR

Hafta sonu Gaziantep ve Mardin Derik’te, feci trafik kazalarını yaşadık. Her iki kazada 35 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Yüreklerimiz parçalandı. Yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımıza, Allah’tan rahmet diliyoruz. Kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz. Milletimize başsağlığı diliyoruz. Mardin Derik’te her iki tarafta da yaşanan kazalardaki TIR’ların, aynı firmaya ait olduğu söyleniyor. Bu da iş ve araç güvenliği konusunda, taviz verildiği kuşkularını artırıyor. Diğer taraftan, hatırlayacaksınız biz artan giderler nedeniyle, otobüslerin, kamyonların eskiyen lastiklerini değiştirmek yerine artık lastiklerine diş açtırdıklarını defalarca söylemiştik bu kürsüden. Bakımların, sigortaların zamanında yapılmadığını sık sık anlattık. Bu tehlikelerle ilgili olarak uyardık. Hükümet ise kamyoncu ve otobüsçü esnafın sesini duymadı. Bu kazalarda, bu ihmallerin rolü olup olmadığı da araştırılmalıdır. Biz tüm bu kazaların ciddiyetle soruşturulmasını ve sorumlular hakkında, en ağır cezaların verilmesini bekliyoruz.

TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI

Dış politika; bir ülkenin devleti ve milletiyle yüksek somut çıkarlarını, uluslararası arenada korumayı amaçlayacak şekilde tasarlanır. Buna göre de yürütülür. Bu nedenle dünyanın her yerinde, dış politika, partiler üstüdür. Milli bir konumu vardır. Hükümetler gelip geçer, ancak devletlerin stratejik öncelik ve hedefleri, hep baki kalır. Bu temel prensip, bugüne kadar bizim dış politikamıza da yön vermiştir. Erdoğan’dan önceki Cumhuriyet Hükümetleri, dış politikayı partiler üstü görmüş, iç politikanın bir uzantısı haline asla getirmemişlerdir. Erdoğan; 2010’da başlayan Arap baharından, kendisine bir hilafet elbisesi çıkarma hayaline kapılmış, ideolojik hoyratlığı, dış politikayı kullanıp içeride oy devşirme hırsı, dış politikamızı vesayet altına almıştır. O günden bu yana da, dış politikamız, ne yazık ki milli olma vasfını yitirmiştir. Parti politikası haline gelmiştir. Erdoğan’ın koltukta kalmak için kullandığı, sıradan bir araca dönüşmüştür.

‘AKIL YERİNİ HAMASETE BIRAKTI’

Bu dönemde, dış politikada akıl ve sağduyu, yerini hamaset ve popülizme bırakmıştır. Dışişleri Bakanlığımız; ehliyet ve liyakat kurumu olmaktan çıkarılmış, AK Partili siyasilerin arpalığına çevrilmiştir. ‘Bakara makara’ diyerek, mukaddes kitabımızla alay eden, elbise askılarında, ayakkabı kutularında rüşvet aldığı iddia edilen Bakanlar, Saray şürekâsına mensup eski siyasetçiler, Erdoğan tarafından, Büyükelçi atanmıştır. Meslekten yetişmiş, ehliyet ve liyakat sahibi dışişleri kadroları ise, ‘Monşer’ denerek, bir kenara itilmiştir.

‘ERDOĞAN TÜM DEDİKLERİNİ YUTUYOR’

Diplomasi çoğunlukla gizli değil, ancak sessiz yürütülür. Erdoğan bu en temel kurala bile uymamıştır. Bağırıp, çağırarak işleri yürütmeye çalışmıştır. Olgularla değil, algılarla dış politika yapmaya kalkışmıştır. Her seçim öncesi, sokakları coşturmak için, başka ülkeleri ve liderleri düşman ilan etmekte, ölçüsüz laflar etmekte bir sakıncada görmemiştir. Daha önce de ifade etmiştim, Konfüçyüs’ün, ‘Yemek durumunda kalmanız ihtimaline karşı, sözlerinizin yumuşak ve tatlı olmasına çalışın!’ tavsiyesi, özellikle dış politikada çok önemlidir. Erdoğan, Davos’ta ‘One minutes!’ tiyatrosunu oynarken, İsrail için ne demişti? ‘Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz.’ Erdoğan İsrail için, daha neler dedi neler… 2014 yılında çıktı, ‘İsrail şu anda terör estiriyor. İsrail şu anda bir soykırım yapıyor. Ben bu görevde bulunduğum sürece hiçbir zaman, İsrail’le olumlu bir şey düşünemem’ dedi. Peki İsrail’in bölgedeki pozisyonu, hedefleri değişti mi? Hayır! Hepsi yerli yerinde duruyor. Ama ‘Ben görevde olduğum müddetçe, İsrail’le olumlu bir şey düşünmem’ diyen Erdoğan, çark etti, tüm dediklerini yutmak zorunda kaldı. Seçimler yaklaşırken de İsrail’le ilişkileri, yeniden büyükelçilik seviyesine çıkardı.

‘OMURGA KIRACAK ÇARKLAR’

Anlaşılan Erdoğan, ‘Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür’ sözüne, çok fazla güveniyor. Ama yaptıkları, söyledikleri sözleri hepsi arşivlerde duruyor. Erdoğan sadece yabancı devletler karşısında değil kendi yurttaşları karşısında da çokça çark etti. 2010’da Mavi Marmara olayında, İsrail bir gemimize baskın yaptı. 10 yurttaşımız hayatını kaybetti. 56 kişi yaralandı. 17 Haziran 2014’te Erdoğan, bu geminin Gazze’deki bebeklere yardım götürmek isteyen bir insani yardım kuruluşuna ait olduğunu ve de hükümetten izin aldığını söyledi. Ama 29 Haziran 2016 geldiğinde, Erdoğan yine çark etti. Yani omurga kıracak bir çarkla Erdoğan; Mavi Marmara’da ölenlerin yakınlarına, ‘Siz böyle bir insani yardımı götürmek için, günün Başbakanına mı sordunuz?’ deyiverdi. Yetmedi, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın avukatları, Mavi Marmara’da yaşamını yitirenleri, ‘Tehlikeyi bilerek Gazze’ye gitmekle, ölenlerin yakınlarını da, ‘Sebepsiz zenginleşmekle’ itham etti.

MISIR İLE İLİŞKİLER

Erdoğan’ın dış politikada çark üstüne çark etiği, bir başka adres ise Mısır… Mısır Türkiye için önemli bir ülke. İki ülke halkının, yüzyıllarca beraber yaşamışlığı var. Tarihsel, kültürel derin bağlarımız var. 2013’te Mısır’da bir darbe oldu. Elbette hiçbir darbe mazur görülemez. Bu darbeden hemen sonra, Sayın Genel Başkanımız büyükelçilerimiz, Sayın Faruk Loğoğlu ve Sayın Osman Korutürk’ü Mısır’a gönderdi. CHP heyeti, hem Mısır yönetimiyle, hem de Müslüman Kardeşlerle görüştü. Türkiye’nin darbelerle ilgili acı tecrübelerini onlara aktardı ve taraflara itidal telkin etti. Erdoğan o zaman Sayın Genel Başkanımıza, teşekkür edeceğine, açtı ağzını, yumdu gözünü. Müslüman Kardeşlerden daha fazla, İhvancılığa soyundu. Mısır’ın İçişlerine müdahil oldu. Mevcut Mısır Devlet Başkanına, El Ezher Üniversitesi şeyhine, etmedik hakareti bırakmadı. Hatırlayalım daha üç yıl önce 2019 yılında ‘Sisi bir zalimdir, demokrat değildir. Cumhurbaşkanı Mursi’nin dramının da birileri tarafından unutturulmasına asla izin vermeyeceğiz’ diyordu Erdoğan. Şimdi; ‘Mısır'la istihbari, diplomatik ve ekonomik olarak, işbirliği sürecimiz devam ediyor. Gönlümüz ister ki Mısırla olan bu süreci, çok daha güçlü devam ettirelim’ demeye başladı. Ama bu sefer de Mısır Devlet Başkanı işi ağırdan alıyor.

‘TAM BİR TRAJİKOMEDİ’

Yine dış politikada bir başka çark edilen ülke, Birleşik Arap Emirlikleri… Saray şürekâsı ve yandaş basın, bu ülkeyi ‘15 Temmuz’un Finansörü’ olmakla suçlamışlardı. Sonra ne oldu? 15 Temmuz’un finansörü dedikleri Emirin ayaklarına, turkuaz halı serdiler. Birde Suudi Arabistan Veliaht Prensiyle yaşananlar var. Tam bir trajikomedi… Erdoğan, Cemal Kaşıkçı cinayetinin ardından, Suudi Arabistan Veliaht Prensine, etmedik laf bırakmamıştı. Suudi Veliaht Prens için, yandaş medyasında, ‘katil’, ‘seri katil’ manşetleri de attırdı. Gazeteleri, ‘Kaşıkçı’nın ölüm emri Selman’dan’ diye, koca puntolu başlıklarla çıktı. Ama sonra, ‘Gösteririz ama vermeyiz’ dediği Kaşıkçı dosyasını, bizzat kendi eliyle, Suudi Arabistan’a teslim etti. Ondan sonra da ‘katil”, “seri katil” dediği prensi, bir güzel kucaklayıp, öptü. Necip Fazıl’ın dediği gibi, ‘İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkacaksın.’ Erdoğan paraya sıkışınca, Körfez Şeyhleri, Emirleri için, dün söylediği ne kadar ağır söz varsa, bugün hepsini bir güzel yalayıp, yuttu.

SURİYE İLE İLİŞKİLER

Diplomasi; ilkelere ve kurallara dayalı bir uğraştır. Ancak Erdoğan’ın elinde Türkiye, her alanda olduğu gibi, diplomaside de, en temel ilke ve kurallardan uzaklaştı. Öngörülemez, ne yaptığı kestirilemez bir ülkeye dönüştü. Erdoğan’ın gerçeklikten kopuk ergen romantizminin ve ideolojik bağnazlığının, ülkemize en ağır ödettiği bedel ise Suriye’de oldu. Erdoğan’ın Emevi Cami’nde namaz kılma rüyası, bu ülkeye korkunç zararlar verdi. Dört milyon Suriyeli ülkemize girdi. Bir o kadarına da Suriye’de bakmak zorunda kaldık. 40 milyar dolardan fazla bir para, Suriyeliler için harcandı. Hala da harcanmaya devam ediyor. Erdoğan döneminde ilk defa ülkemiz, bir vatan toprağını terk edip, kaçma zilletini yaşadı. Süleyman Şah’ın na’şını sırtlanıp, oradan oraya gezdirdiler. Suriye’de IŞİD’e karşı, göğüs göğse çarpıştık. Mehmetçiklerimiz Rus jetlerinin hedefi oldu. İdlib’de 34 Mehmetçiğimizi şehit verdik. Suriye’de maaşını ödediğimiz, ÖSO unsurlarının, şanlı bayrağımızı yakması rezaletini de gördük.

‘MARABA İLE AĞANIN HİKAYESİ GİBİ’

Biz, Suriye krizinin başından itibaren, diyalog ve müzakereden yana olduk. Çünkü Mısır gibi, Suriye’yle de köklü tarihi geçmişe sahibiz. Sadece tarihle değil, Suriye’yle birde 850 kilometrelik bir kara sınırıyla bağlıyız. Tüm bu hakikatleri dikkate alarak, Sayın Genel Başkanımız, 2011 Eylül ayının hemen başlarında, yine Sayın Faruk Loğoğlu Başkanlığında bir CHP heyetini, Suriye yönetimiyle görüşmeye gönderdi. Heyetimiz Esad, Suriye Meclis Başkanıyla görüştü. Hama, Humus ve Halep’te ziyaretler gerçekleştirdi. Sorunların, müzakere ve diplomasiyle, çözülmesi gerektiğine işaret etti. Biz, ‘Diyalog kanallarını kesmeyin’ dediğimizde, Erdoğan bize, etmedik hakaret bırakmadı. Ama bugün yine çark etti; şimdi ‘Devletler arasında hiçbir zaman, siyasi diyalog veya diplomasi kesilip, atılamaz’ diyor, bize ahkâm kesiyor. Daha düne kadar, ‘Suriye’nin geleceğinde Esed yok’ dediğini unutmuş. Şimdi; ‘Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok’ diyebiliyor. 11 yılın sonunda ‘Kızıl elma’ unutuldu, gitti. Şimdi Erdoğan ‘Kalleş Esed’ dediği, Suriye Devlet Başkanına, ‘Kardeş Esad’ demeye hazırlanıyor. Hem de kimin telkiniyle? Putin’in telkiniyle. Marabayla ağanın hikâyesinde olduğu gibi, madem işin sonunda tüm söylediklerinizi yalayıp yutacaktınız bu kadar pisliğe ve kire, neden sebep oldunuz?

CEMİL ÇİÇEK’İN AÇIKLAMASI

Siyasette kuraldır: ‘Kirleten bedelini öder.’ Bunu sadece biz söylemiyoruz. Erdoğan’ın Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Sayın Cemil Çiçek de, ‘Siyasette adama, kirlettiği testiden su içirirler’ diyerek, durumu bir güzel özetlemiş. Bugün Erdoğan’a, İhvân-ı Müslimîn rüyasına sala verdiriyorlar. Bu uğurda söylediği ne varsa, yutturup, yediriyorlar.

‘ERDOĞAN MÜZİK KUTUSU GİBİ’

Artık Erdoğan siyaseten topal ördektir. Seçimler yaklaşırken, paraya ihtiyacı vardır. Dış politikada bir başarı hikâyesine ihtiyacı vardır. Şimdi müzik kutusu gibi, kim parayı verirse, onun şarkısını çalmaya başlamıştır. Bu kadar çark, sağlığa zararlıdır. Omurgası olanın, belini kırar. Bu kadar çark itibar kazandırmaz. Ancak insanı çarkçı başı yapar. Bu çarkçı yönetim anlayışı ülkemizin ali menfaatleri ve ulusal güvenliğimiz için de büyük bir risktir.

ULUSLARARASI MUHATAPLARA UYARI

Biz buradan hem Erdoğan’ı, hem de tüm uluslararası muhataplarımızı bir uyaralım. Kimse artık bu gidici olduğu belli yönetimin zafiyetlerini kullanıp, kalıcı olmayacak tavizler koparmaya kalkmasın. Kısa vadeli kazanımlar uğruna, kimse Türkiye’yle olan ilişkilerinde kimse uzun vadeli çıkarlarını riske atmasın. Herkes adımlarını bu gerçeğe göre ayarlasın.

İçeride bir ve bütün olamayan, dışarıda da güçlü olamaz. Bizim iktidarımızda dış politikamız yeniden partiler üstü olacak. Partimizin değil, milletimizin ve devletimizin üstün menfaatleri gözetilecek. ‘Yurtta barış, dünyada barış’; dış politikamızın yeniden temel prensibi olacak. Diplomasimiz, evrensel ilke ve kurallar temelinde şekillenecek. Komşularımızla karşılıklı menfaatlerimizi gözeterek, iyi komşuluk temelinde ilişkilerimizi yürüteceğiz. Dışişleri Teşkilatımız, liyakat ve ehliyet temelinde yeniden yapılandırılacak. Meslekten yetişmiş diplomatlarımız yeniden etkin hale getirilecek. Türkiye yeniden, tüm demokratik dünyanın, öngörülebilir ve güvenilir bir ortağı olacak. Türkiye, bizlerin yönetiminde, dostluğu aranan, hasımlığından kaçınılan bir ülke olacak.

EKONOMİK KRİZ

Tabi güçlü dış politika, aynı zamanda güçlü bir ekonomiyi de gerektiriyor. Ne yazık ki Erdoğan’ın ideolojik saplantıları, sadece dış politikamızla ilgili değil, bu saplantılar ekonomimize de büyük darbeler vuruyor, vurmaya devam ediyor. ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ safsatası, Türkiye’yi 2022’de, yüzde 145 üretici enflasyonuyla, dünya şampiyonu yaptı. İşte bugün Haziran tarımsal girdi fiyatları açıklandı. Son bir yılda tarımsal girdilerin maliyeti yüzde 135 artmış. O da TÜİK ’in makyajlı rakamlarıyla. Son bir yılda üretimde kullanılan girdilerden mazotun fiyatı yüzde 228. Gübrenin fiyatı yüzde 234. İlacın fiyatı yüzde 101 artmış. Şimdi bütün bunlara bakarak, çiftçimizin alın terinin karşılığını alması için, kuru üzümde ‘Üretici kilo başına 2 dolar karşılığı Türk Lirası almalı’ demişti Genel Başkanımız. Yani bugünün kuruyla en az 36 lira civarında bir fiyat gerekiyordu. Ama Saray müjde diyerek, 27 lira fiyat açıkladı. Bu fiyatlar çiftçinin bu sene emeğinin karşılığını alması, önümüzdeki sene de tarlasını yeniden ekebilmesi için yeterli olmayacaktır. Korkarım gelecek yıl çiftçi tarlasını ekmekte zorlanacaktır.

ENFLASYONLA MÜCADELE

Hep söylüyoruz: ‘Enflasyon en büyük halk düşmanıdır.’ Sadece cüzdanlarımızı boşaltmakla kalmaz. Toplumumuzu içten içe de çürütür. Ticaret ahlakı, iş ahlakı kaybolur. Borçlu borcunu ödememeye başlar. Alacaklı alacağını tahsil edemez. İşte onun için bugün dünyada enflasyonu yüzde 8-9 civarında olan ülkeler dahi, enflasyonla mücadelede kararlılık gösteriyor. Enflasyonla mücadele etmeyen, aksine enflasyon ateşini daha da harlayan, dünya üzerinde tek bir yönetim var. O da Erdoğan yönetimi. Tarım Kredi Kooperatifi marketlerinde, göstermelik 20-30 kuruşluk indirimlerle, milletin gözünü boyamaya çalışıyorlar. Ama milletimiz artık algıya değil, fiyat etiketlerine bakıyor. Millet yaşadığını biliyor, halini görüyor. Etiketlere bakan vatandaşlarımız; ‘Oy veriyoruz, yiyecek bulamıyoruz. Söyledikleri indirim de yalan’ diyerek feryat ediyor, isyan ediyor.

SABAH, ÖĞLE, AKŞAM ÇAYLA EKMEK…

Ama diğer tarafta AK Parti’nin Kahramanmaraş Kadın Kolları Başkanı, ‘Kriz yok. Market sepetini istediğimiz kadar dolduruyoruz. Döke, saça kullanabiliyoruz’ diyerek, milletimizle alay ediyor. Milletin kendisiyle alay eden Saray şürekâsına cevabı ise, Kahramanmaraş’ın komşusu, Osmaniye’nin Kadirli İlçesindeki, bir vatandaşımız tarafından veriliyor: “Yiyecek ekmeğe muhtacım. Sabah, öğle, akşam çayla ekmek… ‘Açlıktan kimse ölmez’ diyorlar, ama ölüyorum, açım” diyor. İşte memleketimizden insan manzaraları… Bir tarafta döke saça yaşayan Saray ve şürekâsı, diğer tarafta sabah, öğle, akşam, çay ekmekle öğün atlatanlar. “Açlıktan ölüyorum” diyenler.

GÜLMEYEN İNSANLAR ÜLKESİ

Erdoğan ve onun ucube şahsım hükümeti sistemi, sadece ülkemizin kaynaklarını yağmalatmakla kalmadı. Milletimizin huzurunu da, neşesini de çaldı. Bir uluslararası araştırma kuruluşu, önemli de bir araştırma kuruluşu, her yıl yaptığı ‘Küresel Duygular’ araştırması yapıyor. Bu yılda yapmış. Türkiye, 100 ülke içinde; Lübnan’ın ardından en sinirli ülke… Vatandaşlarının en sinirli olduğu ülke. Yine Afganistan ve Lübnan’ın ardından, vatandaşlarının en fazla üzüntü ve stres yaşadığı üçüncü ülke. Taliban rejiminin altındaki Afganistan’ın ardından da, en az gülen insanların yaşadığı, ikinci ülke olmuş. Milletimiz bunların yönetiminde artık gülmeyi unuttu. Lübnan ve Afganistan’ın ardından, insanları en az eğlenen üçüncü ülke olmuşuz. Bunların yönetiminde milletimiz eğlenmeyi de unuttu.

‘MEKSİKA SINIRLARINI KAPIYOR’

Özellikle gençlerimizin hali, bunların elinde içler acısı. 15-24 yaş arasındaki 2 milyon 736 bin gencimiz, ne okulda, ne de işte. Evde oturuyor. Gençlerimiz artık umudunu, yurtdışında aramaya başladı. Nitelikli insan gücümüz ülkeden kaçıyor. Bu arada Avrupa’da Schengen vizelerinde de sıkıntılar var. Aynı şey Amerikan vizelerinde de yaşanıyor. Meksika üzerinden ABD’ye kaçak girişler artınca, Meksika Türk vatandaşlarına sınırları kapatmaya başlamış. Erdoğan’ın elinde, ülkemizin itibarı üç paralık oldu.

TÜRKİYE’NİN RİSK PRİMİ

Bu tabloyu derhal değiştirmek zorundayız. Ama bunlar Erdoğan’ın hiç umurunda değil. O giderayak; ‘Yandaşlarımı, faiz lobilerini daha nasıl abat ederim’, onun derdinde… İşte son birkaç günde aldıkları kararlar. Bir yandan faizi indirirmiş gibi yapıyorlar, Merkez Bankası’nın tabela faizini düşürüyorlar. Ama diğer tarafta ülkenin, çiftçinin, esnafın borçlanma faizi bir türlü düşmüyor. Aksine artıyor. Türkiye’nin risk primi sıçrıyor. Bugün itibariyle ülkemizin risk primi yeniden 800 puanın üzerini gördü. Dış finansmanı bulmak her gün daha da zorlaşıyor.

Sonra bir bakıyorlar bankalar bu işten çok kâr edecek, bankaların açacağı krediye, hem miktar, hem de faiz sınırı getiriyorlar. Bankalara ‘Sakın ha çok kredi vermeyin’ diyorlar. ‘Eğer verecekseniz de faizde yüzde 30’u geçmeyin’ diyorlar. ‘Eğer bu faizi geçerseniz, bana da haraç vereceksin’ diyorlar. ‘Hazine’yi ucuza fonlayacaksın’ diyorlar. Serbest piyasa ekonomisinin çanına, ot tıkayıp duruyorlar. Rekabetçi piyasa diye bir şey kalmadı artık memlekette.

UCUZ KREDİ MESELESİ

Bu ucuz dedikleri kredileri işçi alabiliyor mu? Hayır! Emekli alabiliyor mu? O da hayır! Esnaf, çiftçi alıyor mu? Hayır! Sadece Erdoğan’ın belirleyeceği bir avuç şirket, bu ucuz kredilere ulaşabiliyor. Yine fakirden, fukaradan alıp, bir avuç zengine servet aktırıyorlar. Bir puanlık tabela faizi indirimiyle, bankaların mudiye ödeyeceği, Kur Korumalı Mevduat faizini aşağı çekmiş oluyorlar. Ama döviz kuru uçmaya, paramız pul olmaya devam ediyor. Sonuçta bankanın maliyeti evet düşüyor. Ama devletin ödeyeceği faiz garantisi, kur garantisi hızla artıyor. Bankaların karları, mevduat toplama faizleri düştüğü için hızla artıyor. Ama milletimiz hayat pahalılığı altında ezilmeye devam ediyor. Yani, bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa diyorlar ya aynen durum öyle.

‘KARANLIK GÜNLER BİTİYOR’

Dün Türkiye’de, bu ucube şahsım hükümet sistemine, bunun sebep olduğu her türlü yıkıma dur diyecek, siyasi kararlılığın ve umudun sesi, bir kez daha yükseldi. Türkiye’nin farklı köklü siyasi damarlarından gelen, altı güzide partimiz, milletimizin aydınlık geleceği için bir arada yürüme kararlılığını gösterdi. Altı parti, “Bizim belirleyeceğimiz ortak adayımız, Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacak” dedi. Milletimiz müsterih olsun. Karanlık günlerin sonlanmasına artık çok az kaldı. Artık bu topraklarda; toplumsal kutuplaşma son bulacak. Toplumsal barış hâkim olacak. Öfke ve nefret dili kaybedecek. Nezaket ve karşılıklı saygı kazanacak. Ahlaki yozlaşmanın ve manevi tahribatın önüne set çekilecek. Rüşvet, torpil, iltimas artık son bulacak. Adalet, dürüstlük ve liyakat gelecek. Hak eden, hak ettiğini eksiksiz alacak. İsraf ve hayat pahalılığı son bulacak. Üretim esas olacak. Geniş halk kitlelerini yoksullaştıran, bir avuç rantiyeciyi abat eden uygulamalar son bulacak.

BİZ KAZANACAĞIZ, MİLLETİMİZ KAZANACAK

Biz kazanacağız. Gençlerimiz kazanacak. Biz kazanacağız. Esnafımız kazanacak. Biz kazanacağız. Çiftçimiz kazanacak. Biz kazanacağız. İşçimiz, işverenimiz kazanacak. Biz kazanacağız. Türkiye kazanacak. Biz kazanacağız, 85 milyon kazanacak. Altı parti olarak, bu inanç ve kararlılıkla, bir ve beraber çalışmaya devam edeceğimizi ve hep beraber güzel yarınlara ulaşacağımızı Genel Başkanlarımız bir kere daha teyit ettiler.”

SORU-CEVAP

CHP Sözcüsü Faik Öztrak açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını cevapladı. Öztrak’a yöneltilen sorular ve cevapları şöyle:

Soru- Altılı masa altıncı toplantısını dün Saadet Partisi ev sahipliğinde gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanlığı konusunda ortak aday vurgusu vardı, ancak isim konusunda herhangi bir açıklama yapılmadı. İsim gündeme geldi mi? Bazı partiler özellikle saha raporları tutmuşlardı. Sizin partiniz de onlardan bir tanesi… Sahada olan görüş, önerilerde yine bu altılı masa toplantısında ele alındı mı?

Cevap- Şimdi sürecin nasıl işleyeceğini baştan beri altı parti de açıklıyor. Seçim kararı alınsın eğer isim çok merak ediliyorsa isim o zaman açıklanacağı defalarca söylendi. Süreç gayet güzel işleyecek. Seçim öncesi, seçim dönemi, seçim günü, seçim sonrası tüm süreçlerde dün birlikte yol yürüme kararı çıkmıştır. Hiç kimse merak etmesin, her şey zamanında ve zemininde yapılacaktır, daha önce taahhüt edildiği gibi. Bundan sonraki toplantı 2 Ekim’de saat 14.00’te Genel Merkezimizde yapılacaktır. Süreç tıkır tıkır işliyor, işlemeye de devam edecek.

Soru- İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, “Ben ve teşkilatlarımız Meral Akşener’in en doğru kişi olduğuna inanıyoruz” dedi. En çok Mansur Yavaş isminin geçtiğini söyledi Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda. Ve İsmail Tatlıoğlu’da benzer bir açıklama yapmıştı. Akşener’in Başbakanlık iddiası olduğunu, hala devam ettirdiğini söylemişti. CHP olarak sizin yorumunuz nedir?

Cevap- Sayın Yavaş, Ankaralılar tarafından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız olarak seçilmiştir. Tüm Büyükşehir Belediye Başkanlarımız gibi üstün hizmetler vermektedir. Dün bir defa daha kuvvetli bir şekilde altı çizildiği gibi milletimiz emin olsun, ortak Cumhurbaşkanı adayımız altılı masada belirlenecektir. Hem Türkiye Cumhuriyetinin 13. Cumhurbaşkanı, hem de herkesin Cumhurbaşkanı olacaktır.

Soru- Bolu Belediye Başkanının ihracına ilişkin bugün YDK toplantısı vardı. Bir karar alındı mı? Karar bir sonraki toplantıya mı bırakıldı?

Cevap- Arkadaşlar, biz bir kere dosyayı YDK’ya göndeririz ondan sonra süreç orada yürür. Sürecin sahibi YDK’dır. Dolayısıyla ne olup ne bittiğiyle ilgili olarak YDK sözcüleri gerekli bilgileri verecektir. Biz MYK olarak bu sürece en ufak bir karışmada bulunamayız tüzüğümüz gereği.

Soru- Değindiniz fakat bir son dakika gelişmesini de paylaşarak bir soru yöneltmek istiyorum. Mardin’deki trafik kazasıyla ilgili Derik Sulh Ceza Hakimliği’nin yayın yasağı bilgisi geldi şimdi. Bununla ilgili yorumunuzu almak isterim.

Cevap- Yani bu tür sıkıntılı süreçlerde neden yayın yasağı getirilir? Konu milletin gözünün önünde açıkça tartışılmaz. Bunu anlamak mümkün değil. Ama bu konuda biz talebimizi söyledik. Burada eğer bir güvenlik açığı, bu ülkede yaşanan yüksek maliyetler nedeniyle ve bu çerçevede esnaflarımıza yapılmayan yardımlar nedeniyle, verilmeyen destekler nedeniyle ulaştırmada bir güvenlik açığı oluşuyorsa bu güvenlik açığının mutlaka üzerine gidilmesi ve bunun biran önce bitirilmesi lazımdı. Biz defalarca söyledik, bunu dile getirdik. İşte daha yanlış hatırlamıyorsam iki hafta önce otobüs ve kamyoncu esnafının lastikleri artık… Bırakın lastiği değiştirmeyi kaplama yapamaz hale geldiğini ve lastiklere diş açtırdığını söylemiştik. Yani bu şekilde giderseniz ne olacak bu işin sonu?

Soru- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “S-400’leri kime karşı kullanacaksınız” sözlerine tepkiler geldi. Siz bu tepkileri nasıl yorumluyorsunuz?

Cevap- Şimdi hatırlayalım Genel Başkanımız bu işin başında ne demişti? Bu coğrafyada hava savunma sisteminde açık kabul edilemez. S-400 bir ihtiyaçsa mutlaka alınmalıdır demişti. Ben de bunu Genel Başkanımızın sözlerini Parti Sözcüsü olarak tekrar ettim. S-400’ler alındı ama bir türlü aktive edilmedi. Dünyanın en pahalı hurdası halinde yatıyor. Yetmiyor üstüne yenilerini de alıyoruz. Şimdi ben buradan soruyorum, Türkiye İdlib’de askerlerimizin korunması için hava savunmasına ihtiyaç duyduğunda bu S-400’ler neredeydi? 34 askerimiz orada şehit oldu. O zaman bu S-400’ler alınmıştı. Ama askerimize hava koruması sağlayamadı. Şimdi bizim, “Siz bunu kime karşı kullanmak için aldınız?” diye sormak da hakkımızdır. Milletin parasının hesabını sormak tabi ki hakkımızdır muhalefet partisi olarak.

Soru- İçişleri Bakanlığı, DEVA Partisi ve Zafer Partisi arasında sığınmacı, seçmen tartışması yaşanıyor. Sayılar ve vatandaşlık mevzuatı üzerinden yaşanan bu tartışmaya CHP nasıl bakıyor? İçişleri Bakanlığının rakamlarına göre 120 bin Suriyeli seçmen seçimi etkiler mi?

Cevap- Şunu söyleyeyim, bu konu bizim de yakından takip ettiğimiz bir konudur. Ama kimsenin endişesi olmasın. Biz sandıklara sahip çıkmaya kararlıyız. Seçmen listelerini tek tek inceleyeceğiz, bütün gelişmeleri takip ediyoruz. Gerekirse Türkiye’nin her yerinde bundan önceki son seçimde olduğu gibi oy çuvallarının da üstünde yatacağız.