Televole zamanları...

İbrahim Tatlıses ne zaman ekranda belirse...

Sesine kattığı aşırı alaycı bir tınıyla hep şöyle haykırırdı:

“Allah cezanı verecek!”

Hatta sonradan bunun şarkısını bile yapmıştı:

“Allah cezanı verecek / Âlem sana gülecek / Bana bu ettiklerini / Dünya âlem bilecek”

*

Nereden mi aklıma geldi bu “Allah cezanı verecek” sözü?

Şuradan:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hafta sonu İzmir’de halka hitap ederken kürsüye İbrahim Tatlıses’i çağırdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan az kalsın ‘Allah cezanı verecek İbo’ diyecekti

Belli ki İbrahim Tatlıses’in birkaç güzel söz söylemesini, ardından da “Yaylalar Yaylalar” türküsünün Afrin’e uyarlanmış halinden bir kuple seslendirmesini istiyordu.

Hoş bir İbrahim Tatlıses sürprizi yani!

Planladığı buydu.

*

Ve fakat...

Mikrofonu eline alan İbrahim Tatlıses, “Ben bu adama niye tavım, biliyor musunuz” diye Erdoğan’a verdiği desteğin gerekçesini anlatmaya başladı.

Anlattığı aşağı yukarı şöyle bir hatıraydı:

“Bizim villada doğalgaz yoktu... İdo iki aylıktı... Üşüyordu... Erdoğan belediye başkanıydı... Kendisini aradım... Hemen yardımcı oldu”

*

İbrahim Tatlıses bu hatırayı anlatırken...

Yanındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a baktım.

Vücut diliyle aşağı yukarı şöyle diyordu:

- Yahu İbo!

- Beni desteklemen için ortada onca gerekçe varken...

- Sen bula bula bunu mu buldun?

- Hay Allah ya!

- Çekil şuradan...

- Allah cezanı verecek.

SEN YİNE RÜYANDA FETULLAH’I GÖRÜYOR MUSUN CÜBBELİ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan az kalsın ‘Allah cezanı verecek İbo’ diyecekti

BUNDAN beş yıl önce Cübbeli Ahmet, verdiği bir röportajda şöyle demişti:

“Rüyada bana bildirilir. Benim rüyam çıkar. Fetullah Gülen Hocaefendi’yi rüyamda gördüm. Bana dua ediyordu. Benim için üzüldüğünü söylüyordu.”

*

Be hey Cübbeli!

Sen yine Fetullah Gülen’i rüyanda görüyor musun?

Hocaefendin senin için yine dua ediyor mu?

Üzülüyor mu senin için?

Ha?

Nedir?

Bir anlat hele.

‘SEN DE ABDULLAH GÜL GİBİSİN’ DEDİ BİR DOSTUM

ABDULLAH Gül için dünkü yazımda şöyle demiştim:

“Aynı anda... Hem CHP’lilerin hışmını çekti... Hem Akşenerciler tarafından topa tutuldu... Hem Erdoğan’la arayı açtı... Hem AK Parti kurmaylarından bir araba laf işitti... Hem FETÖ’cülerin kumpaslarına maruz kaldı...”

*

Bir dostum “Ne farkın var senin Abdullah Gül’den” diyerek şunları söyledi:

“Sen de aynı anda... Hem Cübbeli’nin bedduasına hedef olmayı... Hem Pervin Buldan’ın nefretine maruz kalmayı... Hem mahallelerin hiçbirine yaranamamayı... Hem FETÖ’cülerin hücumuna uğramayı... Hem Atatürkçüler tarafından sevilmemeyi... Hem hükümetçiler tarafından itilmeyi... Başarmış bir adamsın.”

*

Dostuma şöyle dedim:

*

Doğru...

İlk bakışta olağanüstü bir benzerlik var gibi...

Ama aramızda şöyle bir fark var:

Ben bu halimle mahalle muhtarlığı için dahi ismimin etrafında minnacık bir mutabakatın sağlanmasına dair bir hayalin kırıntısını bile aklımdan geçirmezken...

Abdullah Gül bu haliyle...

Cumhurbaşkanlığı gibi bir makam için...

İsminin etrafında büyük, çok büyük bir toplumsal mutabakatın sağlanabileceğini ciddi ciddi düşünmüş, düşünebilmiş biri...

BEDELLİ DAĞINIKLIĞI

BAŞBAKAN Binali Yıldırım...

Bedelliye inceden kapı aralıyor.

*

AK Parti Sözcüsü...

Bedelli için çok inceden aralanan bu kapıyı kapatıyor.

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan...

“Hele bir seçim bitsin, bakarız” diyerek kapıyı tekrar aralıyor.

*

Bedelli bekleyenleri hop oturtup hop kaldıran bu dağınıklık, AK Parti’nin lehine midir, aleyhine midir?

Ben susayım, siyasi iletişimciler cevap versin.

BİR SORU İKTİDARA, BİR SORU MUHALEFETE

- İKTİDARA SORU: Habire CHP’ye yüklenirseniz... Habire ama habire... Her kötülüğü, her yanlışı, her günahı CHP ile birlikte anarsanız... Millet de “Yahu madem CHP bu kadar kötü, o zaman biz de Meral Abla’yı deneyelim” derse ne olacak? Buna karşı var mı bir çareniz?

*

- MUHALEFETE SORU: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen sisteme karşı değil miydiniz siz? Başa gelirseniz bu sistemi değiştirmeyecek miydiniz? En büyük vaadiniz bu değil miydi? Peki ama neden son günlerde bunu tamamen unuttunuz? Yoksa vaz mı geçtiniz?