Darbecilerin hükümet toplantısı yaptığı konağı bastı ve "Davranmayın" diye bağırdı. Darbenin başı hain paşayı göğsünden vurduktan sonra kaması ile ağzını iki taraftan da kulağına kadar yardı...

Değerli dostlar;

Türk tarihinde Ömer Halis Demir’ler çok vardır...

Hani 15 Temmuz 2016’daki hain kalkışmada milli direnişin kahramanı Ömer Halis Demir...

İşte 1800’lü yılların Ömer Halis Demir’i kim derseniz;

Anlatayım...

Hani Abdülaziz Han’a nasıl darbe yapıldığını, nasıl öldürüldüğünü, annesi dahil eşi ve cariyelerine ne tacizler yaptıklarını anlatmış ve olayın baş haini Hüseyin Avni Paşa demiştim ya;

Hah işte şimdi kaldığımız yerden devam edelim…

O Hüseyin Avni Paşa var ya, hain paşa, genelkurmay başkanı, savunma bakanı ve sadrazam olan Hüseyin Avni Paşa...

Bugün Süleymaniye Camii’nin haziresinde görkemli bir mezarda yatan Hüseyin Avni Paşa...

Malak Paşa da denilen işte o Hüseyin Avni Paşa ve etrafındaki yalaka it sürülerinin nasıl öldürüldüğünü ve kimin öldürdüğünü anlatacağım sizlere...

O; Türk tarihine, adını altın harflerle yazdıran kahramanlardan biri...

O; Osmanlı’nın gözüpek, yiğit mi yiğit, aslan gibi yüzbaşısı…

O; 2016’nın kahraman Ömer Halisdemir’i...

O; Abdülaziz Han’ın eşi Neşerek Hanım’ın kardeşi, yani padişahın kayınbiraderi...

O; Veliaht Yusuf İzzet Efendi’nin yaveri...

O; YÜZBAŞI ÇERKEZ HASAN...

Eniştesi Sultan Abdülaziz'in Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından öldürüldüğünü ve ablasına yapılanları öğrendiğinde kan beynine sıçrar...

Padişahın öldürülmesinden bir hafta sonra çektiği eziyetlere dayanamayan ve hastalanan ablası Neşerek Hanım da vefat eder...

Çerkez Hasan’ın darbenin baş planlayıcısı Genelkurmay Başkanı Hüseyin Avni Paşa’ya öfkesi daha da artar...

Ancak Paşa, Çerkez Hasan’ın başına bela olacağını bildiği için Bağdat’a tayinini çıkarır.

Çerkez Hasan gitmez ve İstanbul’da kalır...

Bunun üzerine Hüseyin Avni Paşa, Çerkez Hasan’ı tutuklatır...

3 gün tutuklu kalan Çerkez Hasan, Bağdat’a gideceğine dair söz verir ve hapisten kurtulur…

Abdülaziz Han’ın öldürülmesinden sadece 11 gün sonra...

Tarih 15 Haziran 1876...

İntikam vakti gelmiştir...

Sultan Abdülaziz ile ablası Neşerek Hanım’ın evlatları olan ve bir haftada hem babalarını hem de annelerini kaybeden yeğenlerini ziyaret edip okşar, sever...

Bekar olduğu için Cibali’de oturan halasının yanında kalan Çerkez Hasan burada üniformalarını giyip yaver kordonlarını takar, iki rövalver tabancasını beline, bir tabanca ile bir bıçağını çizmesine yerleştirir, Çerkez kamasını da beline takarak önce Hüseyin Avni Paşa’nın Kuzguncuk’taki konağına gider...

Hüseyin Avni Paşa’nın Mithat Paşa’nın Beyazıt’taki konağında olduğunu öğrenince hemen döner ve hükümet toplantısının yapıldığı Mithat Paşa’nın Beyazıt’taki konağına gelir...

Bu konak bugünkü Beyazıt Meydanı’nın tam karşısında tramvay hattının sağında Mithat Paşa Caddesi var. Tam olarak emin değilim ama bugün yerinde Akbank’ın olduğu bina olsa gerek...

Çerkez Hasan, kapı ağalarının kendisini tanıması üzerine Seraskere haber getirdiğini belirterek toplantı odasına kolaylıkla girer...

Konakta, sadrazam Rüştü Paşa, serasker Hüseyin Avni Paşa, hariciye nazırı Raşid Paşa, bahriye nazırı Kayserili Ahmed Paşa, Cevdet Paşa, Şerif Hüseyin Paşa, maliye nazırı Yusuf Paşa, Halet Paşa ve Müşir Rıza Paşa’dan oluşan kabine vardır...

Doğruca konağın üst katına çıkar...

Elinde tabancalarından biri olduğu halde kabinenin toplantı yaptığı salona girer...

Veeeee;

“Davranmayın!” diye bağıran Çerkez Hasan, aynı zamanda tabancasını ateşleyerek Hüseyin Avni Paşa'yı göğsünden ve karnından vurur...

Orada bulunan paşalar korku içinde çil yavrusu gibi sağa sola, bitişik odaya kaçışırlar... Hüseyin Avni Paşa can havliyle kendini sofaya atar...

Çerkez Hasan’dan kurtulacağını sanmıştır ama nafile…

Ablası Neşerek Hanım’a ve eniştesi padişah Abdülaziz Han’a yaptıklarının bedelini ödetmeye yemin etmiştir bir kere Çerkez Hasan...

Üzerine yürürken beline sarılan ve kendisini durdurmaya çalışan bahriye nazırı Kayserili Ahmed Paşa'nın ellerini ve kulaklarını Çerkez kaması ile keser...

Daha sonra Hüseyin Avni'nin üzerine çökerek kamasını bir kaç defa karnına saplar...

Hüseyin Avni Paşa’ya öyle intikam doludur ki, ablasına sözlü taciz ettiği ağzını iki taraftan kulaklarına kadar keser...

Avni Paşa'yı öldürdükten sonra salona dönen Hasan Bey, korkudan sandalyesinde bayılan hariciye nazırı Raşid Paşa'nın da kafasına sıkar ve boğazını keserek öldürür...

Kayserili Ahmed Paşa, yaralı halde salonun bitişiğindeki odaya sığınır...

Çerkez Hasan, Mithat ve Ahmet paşaları da öldürmek için sığındıkları odanın kapısını omuzlar...

Arkasına konan masanın üzerine şişman HaIet Paşa oturtulduğu için kapıyı zorladığı halde açamaz.

Bu sırada arkasından gelip kendisini ensesinden yaralayan Mithat Paşa’nın uşağını da tek kurşunla yere serer...

Çerkez Hasan, karakoldan gelen askerler tarafından yaralı olarak yakalanır...

Merdivenlerden inerken, bahriye kolağası Şükrü Bey, ağır şekilde küfürler etmeye başlar...

Daha fazla dayanamayan Çerkez Hasan, bir kaç manga asker arasında çizmesinde sakladığı küçük tabancasını çıkarıp Şükrü Bey’i ve bir askeri öldürür. Çerkez Hasan bu baskında 5 kişiyi öldürür...

Yakalandıktan sonra şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu Süleymaniye Kışlası'na götürülür...

Çerkez Hasan ertesi gün alelacele yargılanır. Sorgusu sırasında; “Şura-yı Devlet Reisi Mithat Paşa ile Bahriye Nazırı Kayserili Ahmet Paşa’yı öldüremediğime, biçare za­bit ve muhafızları istemeden öldürdüğüme müteessi­rim. Nefsim için yapmadım, millet için yaptım” demiştir...

Yaralarını tedavi etmek isteyen hekime “Hiç uğraşma, nasıl olsa asılacağım” diyerek tedaviyi kabul etmemiştir. 17 Ha­­­­ziran 1876’da Divan-ı Harp’te askerlikten atılır, ardından da idamına karar verilir...

Çerkez Hasan, aynı gün Beyazıt Meydanı’nda, dut ağacına asılır ve cesedi iki gün dut ağacında ibret-i alem için bırakılır...

Daha sonra da Çerkez Hasan’in cesedini alırlar ve Edirnekapı’daki cellatların da gömüldüğü aşağıda fotoğrafladığım mezara defnederler...

Darbeci Hüseyin Avni Paşa da görkemli bir törenle Süleymaniye Camii haziresine, şu aşağıda gördüğünüz görkemli mezara gömülür...

Değerli dostlar;

Sultan Abdülhamit saltanatının ilk günlerinde kötü hatırayı silmek için bu dut ağacını kökünden kestirmiş...

Ancak bildiğim kadarıyla Türk töresinde bazı önemli yerleri unutmamak adına bir işaret bırakılır...

Giderseniz görürsünüz, Beyazıt Meydanı’nda eski Serasker binası, yani bugünün İstanbul Üniversitesi’nin önündeki yerde Abdülhamit Han’ın kestirdiği o dut ağacının yerine yeniden dut ağacı dikilmiş...

Çok büyük ihtimalle şu aşağıda fotoğrafını çektiğim dut ağacı, Çerkez Hasan’ın anısına tekrar dikilen dut ağacı…

Bugün çok güzel siyah dut veriyor...

Eğer Beyazıt’a yolunuz düşerse, bu dut ağacının altında şöyle bir nefes alın ve gözlerinizin önüne o asılma anını getirerek Çerkez Hasan’a bir fatiha okuyun olur mu?..

Evet dostlar;

Sultan Abdülhamit, amcası Abdülaziz’i öldürenleri öldüren 26 yaşındaki bu yiğit kolağası Çerkez Hasan’ın kabrini de yeniden yaptırır...

Peki, nerede dersiniz bu mezar?..

Kabrini uzun araştırmalarım sonrası buldum...

Edirnekapı’da...

Girişi, çıkışı pek olmayan, kaderine terk edilmiş, bakımsız bir mezarlık...

Edirnekapı otobüs durakları ile tramvay duraklarının çıkış yerinin yan tarafında kalıyor. Edirnekapı’dan Gaziosmanpaşa istikametine giderken sol kolunuz üzerindeki ilk mezarlık…

İlk gün gittiğimde giremedim, duvarından atlayıp girmeye de cesaret edemedim...

İkinci gün gittiğimde mezarlığın aşağı kısımlarından bir giriş buldum, cesaret edip girdim...

Mezar taşları yapan mermerciler vardı ve çalışıyorlardı...

Uzun uzun sohbet ettikten sonra “Çerkez Hasan’ın mezarını aradığımı, buralarda bir yerde olduğunu öğrendim” dedim. Bana yardımcı oldu...

Hemen mermerci atölyesinin arkasında olduğunu söyledi…

Yalan söylemeyeyim, korka korka gittim, çünkü karşına neyin çıkacağını bilmiyorsun. Topkapı surlarını ve daha önceki araştırmalarımdan bildiğim için. Uyuşturucu kullananlar var, serserisi var, mezarlıkların bir çoğu, bekçisi olmasına rağmen öyle...

Üstelik burada güvenlik elemanı da yoktu...

Atölyenin arkasına gittiğimde mezarı gördüm, gözlerim doldu...

Daha önce Cellatlar’ı araştırırken çok iyi bildiğim için sağında solunda cellat mezarları vardı. Çünkü cellatların mezar taşları belliydi...

Bir döneme damgasını vuran, günümüzün Ömer Halisdemir’i Çerkez Hasan’ı cellat mezarlığına gömmüşlerdi...

Başucuna gidip uzun uzun dua ettim, Allah’tan rahmet diledim, Fatiha okudum...

Fotoğraflarını çektim gözyaşlarımı tutamayarak, içim burkuldu bir kahramanın mezarının bakımsız, kimsesiz ve Fatiha’sız kalışına...

Mezar kitâbesinin üzerinde;

“Genç yaşında velinimeti uğruna fedayı can eden merhum ve mağfurleh Çerkes Hasan Bey’in ruhu için Fatiha, sene 1293” ibaresi yazmaktadır...

Demir parmaklıklı kabrinin üzerine mezar taşındaki yazı yeniden günümüz Türkçesiyle şöyle yazılmıştı: “Ümerâ ve guzâtı çerakiseden İsmail Bey’in oğlu olup, Harb Okulu’nu bitirip, kıdemli yüzbaşı rütbesindeyken genç yaşında velîni’meti uğrunda fedây-ı can eden Çerkes Hasan Beyin kabridir. D: 1850, Ö: 1876...”

Mermer atölyesine tekrar döndüm, işletmecisi “Ben bakıyorum mezara beyim, o demir parmaklıklardaki yazıyı da ben yazdım… Bundan uzun bir süre önce yaşlı bir kadın geliyordu. Mezara gidip bol bol dua ediyordu... Bana da bakmam için ricada bulunuyordu... Kimdi, neyiydi bilmiyorum, ben sormadım, o da söylemedi... Galiba hala tarafından biriydi. Yaklaşık 10 yıldır gelmiyor. Sanırım o da rahmetli oldu” dedi...

İşte böyle değerli dostlar...

Orada, Edirnekapı’da binlerce kahraman yatmakta ama biri var ki, gariban mı gariban!..

Bakımsız bir mezarlık ve cellatlarla yan yana yatan bir kahraman...

Adı ÇERKEZ HASAN...

Sahip çıkılır mı?..

Bilmem...

Ders alınır mı?..

Onu da bilmem..

Hayırlı günler diler, vatandaş Halis Güler...

Selamlar, sevgiler...