Salgın ve ölüm kol geziyor; yakınlarımızın ölüm haberleri ile bedenlerimiz sarsılıyor. Ölümün nefesini her gün ensemizde hissediyoruz.

Gün sayıyoruz, evlerde karantinadayız. Hastanelerde değil de evde olmak şanssa eğer, eh işte şanslıyız.

Evde kendimizi dinlerken olayları, yaşadığımız ülkeyi, dünyayı daha iyi gözlemleyebilmek zamanı ve fırsatı yakalıyoruz.

Amacımız siyaset yapmak değil, aksine olaylara ayna tutabilmektir.

Bu memlekette ,"her havada, her zeminde, döğüşenler var." Memleket Tufeylilerin, vaveylası ile sarsılıyor.

Sanırsınız ki İsrafil Sur'u öttürmüş.

Neden bizde siyaset hep kavga ve hep döğüş üzerine kurulu neden?..

Acaba siyaset asillerin yaptığı düello, kavga veya savaş sanatı mı? Neden uzlaşı sanatı değil de kavga ve savaş sanatı?

Oysa ki; bir yandan devleti idare etme sanatı, diğer yandan toplumda çatışan menfaatleri uzlaştırma sanatı ve bilimi olarak siyaset, tüm insanların ilgisini çeker.

Siyaset caziptir çünkü, iktidarı hedefler. "İKTİDAR GÜÇ VE PRESTİJ VERMEKLE KALMAZ, AYNI ZAMANDA MADDİ VE MANEVİ ÖDÜL KAYNAĞIDIR."

Siyaset; tam da bu yüzden iktidarı ele geçirmek isteyen insanların, grupların, partilerin "aldatma, manipülasyon ve yalana başvurduklarını zaman zaman gördüğümüz "kirli bir faaliyettir."

Olayları anlamak için sadece Türkiye'nin siyasi sistemini değil, aynı zamanda Türkiye siyasal kültürüne de kısaca bakmak gerekir.

Selçuklu ve Osmanlı geleneğinde siyaset ideal ve erdemli bir toplum oluşturmak için idare etme, yönetme sanatıdır.

Bugün ise Türk siyasi hayatında kirli siyaset, Makyavelizm, köşe dönmenin kısa yoludur.

Siyaset, iktidarın kime ait olacağı veya kimin yöneteceği, kararların kim(ler) tarafından alınacağı ile ilgili olduğu için özünde toplumsaldır. Bu sebeplerden dolayı, iktidara talip olanlar gerekli zorlamalarla, bir yandan ise işbirliği ve ikna ile diğer yandan da çatışarak da bunu sağlayabilir. Bu durum da siyasetin işbirliği ya da çatışma alanı olabileceğini söyleyebiliriz.

Zorlama, çatışma, işbirliği ve ikna metodlarını uygulayabilmek için siyasete hükmedenlerin, zamanı iyi yönetmeleri gerekir.

Zamanı yönetmek, yaşamı ve başarıyı yönetmektir...

Zamanı yönetmek, yaşamı yönetmenin de anahtarıdır...

Bizde siyaset etmeye muktedir olanlar her nedense sorumluluk altına girip yükünü artırmaktansa, taşıyacağından daha fazla yükün altına girip ezilmektense, ikna ve işbirliğinden kaçınarak çatışmayı, kavgayı ötekileştirmeyi seçerek zamanı yönetmektedirler. Ve gereksiz bir o kadarda lüzumsuz yaratılan suni gündem ile ülke ve toplumu sonu belli olmayan acı sona doğru sürüklemektedirler.

Çok meşhur öyküdür Eşeğin gölgesi...

Her okuyuşumda bana olaylara daha değişik bakmamı sağlayan bir öyķüdür.

"Eşeğin gölgesi öyküsüne gelince eski Atina’da önemli bir soruna çözüm aranırken kürsüye fikrini söylemek için filozof Demostenes çıkar. Ancak kekeme olduğundan sözünü dinletemez. İnsanlar sürekli kendi aralarında konuşmakta, filozofu dinlememektedir. Bunun üzerine Demostenes, "Bir hikaye anlatıp ineceğim" diye bağırır ve sessizlik olunca anlatmaya başlar:

"Bir yolcu Atina'dan Megara'ya gitmek için bir eşek kiralamış. O eşeğin üzerinde, kiralayan eşeğin sahibi de yayan olarak yanlarında beraber yola çıkmışlar. Derken öğle sıcağı bastırmış, biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için durmuşlar ama hiç gölgelik yokmuş ve eşeğin sahibi hemen eşeğinin gölgesine sığınmış.

Eşeği kiralayan, 'Sen çekil gölgede benim oturmam gerek' demiş. Eşeğin sahibi itiraz etmiş: 'Tabi ki ben oturacağım, çünkü eşek benim.' Yolcu; 'Ama eşeği kiraladım' deyince de 'Ben sana eşeği kiraladım gölgesini değil' cevabını almış ve tabi sonunda aralarında kavga çıkmış."

Hikayeyi dinleyen herkes dikkat kesilmiş ve hikayenin sonunu bekliyormuş ama Demostenes bu noktada kürsüden inmiş ve uzaklaşmaya başlamış. Dinleyiciler, "Hey ne oldu" bağrışmışlar...

Cevap vermemiş Demostenes yürümüş gitmiş...

Bugünün Türk siyasetinde paylaşılamayan nedir? ideolojiler mi? Tarihin yükü mü? Toplumsal saplantılar mı? Memleket aşkı mı? İnsan sevgisi mi? Hizmet iç güdüsü mü? Bana göre her biri "eşeğin gölgesi."

Evet günümüzün siyasetçileri eşeğin gölgesinin kavgasını yapıyorlar.

Ne yazık ki bu kavganın yanlış ve ilkel herkese zarar verici olduğunu herkese topluma zarar verdiğini aydın geçinenler vurgulamıyorlar. Vurgulamıyorlar ve her gün acı çoğalıyor.

İnsanlar geçim ile ölüm arasında çabalayıp duruyorlar. Toplumu ilgilendiren her alanda sıkıntı var...

Daha da kötüsü bence bu durumu gündeme taşımakla ve yok etmekle yükümlü olan kanaat önderleri, eğitimciler, din adamları, siyasetçiler "eşeğin gölgesi" ile ilgileniyorlar. Çünkü, onlarda eşeğin gölgesinden faydalanıyorlar.

Dünyanın hiç bir yerinde ve hiçbir zaman diliminde, kendisi gibi düşünmeyenleri dinlemeyen, sürekli suçlayıp ötekileştirerek, gerçek gündemi konuşmayarak, tartışma ve uzlaşma odaklı olmaktan uzak kalkınabilen bir ülke/millet yoktur.

Gerçek gündemin tayini ve tartışılması ve konular üzerinde toplumsal uzlaşma yerine, aksine bir tutum söz konusu ise biliniz ki o ülkede nüfus, rant, eğitim, sağlık, siyaset her şey ama her şey çığırından çıkmış demektir.

Zaman öyle bir kavram ki kimine ilaç kimine ise sıkıntılar veriyor zamanı yönetmek de bizim elimizde; zamana teslim olmak da...

Zamanın ruhuna teslim olmayarak yükü omuzlayanlara binlerce selâm, binlerce duâ...