Bir çoğumuzun izlediği, izlemeyenlerimizin de bildiği bir filmdir For Vendatta. Bir kişinin başlattığı, daha sonra bir topluma mal olan direnişin ve başkaldırının hikayesinin anlatıldığı filmin en bilinen repliği ise şudur: “Bu maskenin altında etten daha fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var Bay Creedy. Ve fikirlere kurşun işlemez!

Bunu şöyle de yorumlayabiliriz: Kurşunun işlemediği yalnız fikirlerdir. Tarih de bunun bir ispatıdır. Örneğin; tabutluklarda boğulmak istenen, tank paletleri altında ezilen, bazen zararlı, bazen sorunlu ilan edilen ancak hiçbir şekilde bitmeyen ve bitmeyecek olan Türk milliyetçiliği fikri gibi!

Tahmin ettiğiniz gibi konuyu İYİ Parti’ye getireceğim. Partinin bugün içerisinde bulunduğu durum hepimizin malumu ancak bu duruma nasıl gelindiğini lütfen kimse gözden kaçırmasın, kaçırmaya kalkmasın.

Türk Milliyetçiliğine sırt çeviren ve henüz nerede olduğunu bilmediğimiz merkeze yönelen bir organizasyonun, içerisine düştüğü hal herkese ibret olmalı. Herkes bundan dersini almalı.

Bu yaklaşımın partiyi kuran taban ile yönetenler arasında bir doku uyuşmazlığına yol açacağını defalarca yazdık, defalarca söyledik. Siz ülkücülerle parti kurup, sonra biz “Merkez olduk” derseniz bu doku uyuşmazlığından kaçamazdınız. Nitekim de kaçamadınız. Partinin geldiği nokta; dağılmış, insanların birbirine düşman olduğu, kimin ne dediğinin belli olmadığı, sorunları çözmek için toplanan idarecilerin birbirlerine saldırdığı ve dağıldığı bir yer... Aynı merkez gibi değil mi?

Bazı konuları açıkça bir kez daha belirtmekte yarar görüyorum:

Merkez parti duruşu bir saçmalıktır. İYİ Parti’nin genel başkanı kim olursa olsun, sırtını dayadığı kitle ülkücülerdir ve bu parti ancak Milliyetçiliği temsil ederek iktidar olma şansını yakalayabilir.

Kimse ülkücüleri yok sayamaz. Ülkücüleri yok saymaya çalışan zihniyetin, İYİ Parti’deki temsilcileri, Türkiye’yi Recep Tayyip Erdoğan’a teslim eden partilerin, günümüze kadar yaşamayı başarmış mensuplarıdır.

Eğer bu adamların durduğu nokta ve temsil ettikleri değerler de bir keramet olsaydı, AKP girdiği ilk seçimde baraj altı kalmalıydı.

Bunun dışında fikirsiz parti olmaz. Fikirsiz bir yapı insanları toplayamaz, fikirsiz bir yapı insanları idare edemez, fikirsiz bir yapı ayakta kalmayı başaramaz. Önce sırtınızı bir fikre dayar, akabinde diğer seçmen profillerine ulaşırsınız. Baktığınız da domates mi, biber mi belli olmayan bir sebzeyi pazardan alıp, evinize sokar mısınız? Hadi diyelim eve getirdiniz. Şimdi bunu salata da mı, yemekte mi kullanacaksanız? Fikri olmayan bir organizasyon hakkında insanlar fikir yürütemez.

Bütün bunlarla beraber, biz Ülkücüyüz ve her zaman Ülkücü kalacağız. Eğer bir yerde Ülkücüler varsa, onlarla ters düşmek kimseye bir şey kazandırmaz. Eğer bir yerde Ülkücüler varsa, Ülkücülüğü kimse merkez saçmalığına boğduramaz. İşte bugün İYİ Parti’nin temel sorunu budur: Ülkücülüğe sırt çevirenler ve Ülkücüler.

Eğer Türkiye’nin kurtuluşunu, kurucu ayarlarına dönmesi olarak tanımlıyorsak; o halde İYİ Parti’nin kurtuluşu da bu ayarlara dönmekte yatmaktadır.

İYİ Parti doğduğu kaynağa yönelmeli, merkez denilen, günümüzde ne anlama geldiği bir türlü tarif edilemeyen, aslında hiç varolmayan alandan uzaklaşmalı.

Eğer bir çile çekilecekse ve eğer fedakarlık yapılacaksa, eğer taşın altına eller değil; gövdeler koyulacaksa bunu ancak Ülkücüler yapabilir.

Gerek fikir, gerek insan kaynağı olarak Ülkücülerin olmadığı, Ülkücülüğün yok sayıldığı hiçbir yapı bu saatten sonra Türkiye’de başarılı olamaz.

Bastırılmak, yok sayılıp; yok edilmek istenilen fikrimize her daim, her çatı altında sahip çıkacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.

Biz hep Ocaklı çocuklar olarak kalacak ve haykıracağız:

Yalınayak geçtik dikenden taştan

Ne çıkar rüzgardan, doludan, kıştan

Yırtılan destanlar yazılır baştan

Tufanlar sahneden sildirmez bizi...