FİLİSTİN tam yarım asırdır işgal altındaydı. Ancak herhalde en zor, en yalnız günlerini pazartesi günü yaşadı. Trump dediğini yaptı ve Filistin davasını yok eden girişimi gerçekleştirdi: ABD’nin İsrail büyükelçiliğini Filistin’e ait olması gereken Doğu Kudüs’e taşıyarak Kudüs, yani Kıble Mescidi, yani Kubbettüs Sahra, yani Mescid-i Aksa üzerindeki İsrail işgalini tanımış oldu.

Bugüne kadar sürdürülen barış görüşmelerinde dünyaya yayılmış durumda olan 6 milyon Filistinlinin “geri dönüş hakkı”, İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşimleri durdurması lüzumu gibi maddeler “yalancıktan” da olsa ele alınır, ABD İsrail’e bu konularda “kerhen” de olsa baskı uygulardı. Trump’ın hamlesiyle ABD safını hiçbir soru işaretine yer vermeyecek şekilde netleştirdi ve şunu ilan etti: “Benim Ortadoğu’da tek bir müttefikim var. O da İsrail.” Canlı yayında öldürülen 60’tan fazla kişiye ve 2700 yaralıya bakarak şunu dediğini de varsayabiliriz: “İsrail’in düşmanı düşmanımdır.” Söz konusu irade beyanı neredeyse savaş ilanı.

O halde çok belli ki, ABD elçilikleri bundan böyle müsterih olamayacak. Trump delisinin, yani akılsız başın cezasını ayaklar çekecek. Ne yaptığını, ne halt yediğini çok iyi bilenlere özgü özgüvensizlik ve aşırı tedbir alma kaygısıyla daha büyük hatalar da yapacaklar ve hataları “terörle mücadele” diye yutturamayacaklar. Çünkü devletlerin açıkça zulmettiği yerde, devletin meşru şiddet kullanma tekeli kırılır. Onayladığım için söylemiyorum, olacak olanı söylüyorum.

Tablo bu denli vahim iken Türkiye’nin iktidar partisi ve muhalif partiler de dahil olmak üzere her kafadan çıkan “Kınayalım, miting düzenleyelim, yas ilan edelim” sözlerinin manasızlığı ortadadır diye düşünüyorum. Erdoğan’ın Londra’dan seslenişi, Batı’nın göbeğinden dile getirdiği gerçekler önemlidir, anlamlıdır ancak bazı yaptırımlarla desteklenecek ise. “Ağlama Kudüs” şarkıları için artık çok geç. Mitingle kınamayla yetinmek ise sadece vicdan serinletme.

2016’da Türkiye’nin, İsrail’in “Kudüs” adına imzacı olduğu ve daha o günden Kudüs işgalini meşrulaştırma yolunda rengini belli ettiği Mavi Marmara anlaşmasına imza koymasını şiddetle eleştirmiştim. Bundan daha da büyük olan hata, Türkiye’nin 2010 yılında İsrail’e henüz kapalı olan OECD kapılarını açmak için verdiği onaydı. Türkiye başta “one minute” yiğitliği olmak üzere Filistin davasına hep destek verdi, ama bir yandan da İsrail’in meşru bir aktör muamelesi görmesini sağlayan adımlara katkı sundu. Ne kadar tövbe edilse az.

Şimdi, “Kudüs yalnız değildir” diye tweet atıyorsak, gereğini de yapmamız gerekir. Onurlu biçimde kazanan tarafın karşısına dikilmek ve kaybeden kardeşlerimizi yalnız bırakmamak, “beraber yenilmek” de bir mirastır. Bunun için de en azından İsrail’deki büyükelçimizi çekmek, anlaşmaları iptal etmek ve 60’tan fazla kişinin öldüğü gün hâlâ Filistinlilere terörist yaftası asan sosyal medya paylaşımlarıyla dikkat çeken Ankara’daki büyükelçi Eitan Naeh’i sınır dışı etmek gibi işleri düşünmeliyiz.

*********** 

MESCİD-İ AKSA, ANADOLU İSLAM’ININ ÖNCELİĞİDİR, VEHHABİLİĞİN DEĞİL!


“ARAPLAR kendi soydaşlarını sattı, bize ne?” diyen acullerin dolduruşuna gelmemek lüzum eder. Suud hanedanlığından çıkan tek yürekli adam Kral Faysal bin Abdülaziz’in ABD’nin İsrail’e yaptığı silah yardımlarına sinirlenerek 1973 yılında petrol ambargosu uygulaması ve ardından 1975’te yaptığı ünlü Kudüs konuşmasından sonra öldürülmesi, Arap dünyası için ağır bir travmaydı. Mısır’ın Altı Gün Savaşı yenilgisi ise tuz biber oldu.

Ancak şöyle bir şey de var: Selefi Vehhabi gelenek ile Türklerin ve Selahaddin Eyyubi kodlarını taşıyan Kürtlerin Mescid-i Aksa’ya bakışı hiçbir zaman aynı olmadı. Bizim için Doğu Kudüs, Mekke ve Medine ile aynı sırayı paylaşacak kadar kutsal bir yer. Maneviyat ve “kültür” arasındaki bağı kuran mekânlara hürmet Selefi/Vehhabiler için bidattir, inancı sakatlayan bir unsur olarak görülür.

Mescid-i Aksa’da tecessüm eden yüzlerce yıllık tarih, El Halil’deki Hz. İbrahim makamı, Hz. İsa’nın doğduğu ve ihanete uğradığı yer, Hz. Muhammed’in miraca yükseldiği muallak taşı bizim için anlamlı. Suudi Arabistan’a ve onun etkisindeki ülkelere hâkim olan duygusuz Selefilik içinse neredeyse şirk. O yüzden, onlar sattılar. Bizler satamayız. Yok sayamayız. Unutamayız. Vazgeçemeyiz.