Meclis'in başındaki, yani Meclis Başkanı, Anayasa'ya göre bulundukları partinin Meclis içindeki veya dışındaki faaliyetlerine katılamazlar... Bizimki Belediye Başkanı adayı oluyor... Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasa kitabının ağırlığı neredeyse Cin Ali'nin Maceraları düzeyine iniyor ama önemli değil!..

O Meclis'in bir milletvekili şımarık biçimde ayağını masaya uzatıyor... Üçüncü sınıf dizideki gibi esas duruşta bekleyen danışmanları hakkında 'emir erlerim' yazıp, utanmadan sosyal medyada foto paylaşabiliyor... Sonra "Espri yaptım" diyebiliyor... O ayaklarını 'emir erleri'nin omuzuna da uzatıp, fotoğraf çektirebilirdi diye düşünüp yine de şükrediyor insan!..

Yeliz Bey, şoförlükten sonra hızla tırmandığı basamakların hakkını veriyor Meclis'te... Üstün matematik dehasını döktürmekle kalmıyor, eski Türkiye diye Hindistan'dan, Kolombiya'dan, olmadı Bolivya'dan fotoğrafları 'Eski Türkiye' diye yayınlayabiliyor!..

***

'Emir eri' danışman bir fark koyacak ya ortaya... Bakın ne diyor: "Diğer milletvekilleri danışmanların maaşlarından pay alırken Kenan abim giydiğimiz kıyafetimize kadar her şeyimizle kendisi ilgileniyor..."

Danışmanın maaşına göz diken milletvekili!.. Danışmanına kendi maaşıyla çocuğunun okul taksitini ödeten milletin vekili yalnız değilmiş demek ki!..

Şu habere lütfen bakın: "Bazı milletvekilleri danışmanlarıyla işe almadan önce 'Şu kadarını bana vereceksin' diye anlaşıyor. Danışmanının maaş kartını alıp, kendi payını ayırdıktan sonra elden ödeme yapan da var. Bazı milletvekillerinin de üç danışman gösterip bir tane çalıştırdığını; diğer ikisinin yerine de tanıdık birilerini gösterip maaş kartlarını cebinde tuttuğunu biliyorum..."

Bu sadece hukuk değil, daha çok ahlâk sorunu... Kime anlatacaksınız bunu? Anayasa'yı çiğneyerek, istifa etmeden partisinden belediye başkan adayı olan Meclis Başkanı'na mı?

Peki Anayasa ihlâl edilirken Anayasa Mahkemesi ne iş yapar? Önüne dosya gelirse bu konuda Anayasa hükmüne göre karar verebilecek durumda mı gerçekten?

***

Şüphesiz biz çok daha ileri demokrasiyi ve saygın bir parlamentoyu hak ediyoruz... Mesela milletvekili, ayaklarını  masaya değil 'emir erleri'nin omuzuna koyup fotoğraf çektirebilmeli!..

Meclis Başkanı'nın, herhangi bir belediye başkanlığı için seçime girmesi ne demekmiş? Derhal ataması yapılmalı, doğrudan belediye başkanı olabilmeli!..

Danışmanlar 'serbest piyasa' usulüyle işe alınmalı... Açık eksiltme yöntemiyle adaylar rekabete sokulmalı, resmî maaşından en fazla kimler fedakârlık yapıyorsa onlar danışmanlığa getirilmeli!..

Avustralya'dan kanguru resmi basıp, "İşte eski Türkiye... Bu develer ceza için iki ayak üzerinde bekletiliyorlardı... Nereden nereye?" diye yazabilenler veya kutuptan penguen resmi gösterip, "Biz doğal gazı getirmeden önce Zeytinburnu sahilinde vatandaşlarımız buzlar üzerinde böyle donuyordu... Hey gidi günlen hey" diyebilenler, üstün zekâlarına hürmeten, seçimlere sokulmadan Meclis'e sokulmalı!..

***

Geçenlerde 'Gazi Meclis'te anlatmaya çalışmıştım: "Millî Mücadele'ye komuta eden Gazi Meclis'in ülke yönetiminde düşürüldüğü kademe gerçekten fazlasıyla üzücü... Genel Kurul salonu her daim bomboş... Salı günleri genel başkanların grup toplantılarında, hamasi lâf duyup, sesin yüksekliğinden önemli bir lâf edildiğini düşününce havaya fırlayanlar olmasa Meclis'in varlığını unutacağız!..

Allah'tan onlar var da 'millî irade'nin ayakta olduğunu görebiliyor, huzur içinde demokrasimize güvenebiliyoruz!.. 'Grup canlıları' sayesinde bizde de demokrasi olduğunu yedi düvele ispatlayabiliyoruz, çok şükür!..

Gerçekten garip bir durum... Ülkede 'beka sorunu' var ama gaziliği tescilli Meclis yok!.. Var da, artık sembolik ve de hükmü yok!.."

***

'İleri demokrasi'de doz aşımı böyle bir şey galiba!.. Meclis Başkanı, Meclis'in kapısına 'Cenazeye gittim, 2 saat sonra geliyorum' diye tabela assa kimse şaşırmayacak artık!..

Meclis, esas şimdi 'gazi' oldu!..