Bugün, Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ndeydim...

Halk arasındaki adıyla kısaca; "Bakırköy."

Telaşlanmayın! "Şimdilik" benlik bir durum yok!

10 yıl öncesinde vuku bulan adli bir konuyla ilgili, bir arkadaşımızı kısa süreli "misafir" ettiler; ziyarete gittim.

Orada insan kendi dertlerini unutuyor, başka bir alemde, başkalarının dertleriyle hemhal oluyor...

Ziyaret sırasında, iki astsubay üstçavuşla tanışma fırsatı buldum.

Biri 32, diğeri 33 yaşında...

33 yaşında olan çatışmada yaralanmış, askerlerini şehit vermiş, "gazi" unvanı almış ancak ruh sağlığı bozulmuş, yanlış emir verdiğini düşündüğü üstleriyle kavga etmiş, problem çıkarmasın diye tazminatı ödenip emekli edilmiş... Üç ayda bir kontrole gelip, 15 gün ağır ilaçlar verilip "tedavi" ediliyor!

Diğer astsubay üstçavuş 32 yaşında... Gencecik bir delikanlı. Namazını kılıp geldi; aldığı ağır ilaçların etkisiyle çekingen bir şekilde sohbetimize katıldı.

Soru sormadan konuşmuyor... Diğer astsubay arkadaşı gibi yaşadığı şehirden buraya "tedavi"ye gönderilmiş. Emekli değil, halen TSK personeli.

Sordum; sorduğuma pişman oldum...

Ailede eli ekmek tutan tek kendisi var.

Beş yıl önce küçük kardeşi trafik kazasında hayatını kaybedince, akciğer kanseri tedavisi gören babası da acıya dayanamayıp ebedi aleme göç etmiş...

Altı ay arayla iki canını yitiren genç astsubay hayattan kopmayıp, bir yıl sonra dünyaevine girmiş...

Acılarını unutacağını düşünürken, operasyon dönüşü eşini kendisini aldatırken bulmuş; boşanmış...

Hakkari'ye tayin istemiş... Dağlara vurmuş kendini...

Bölük komutanı üsteğmen, sekiz yıl askerin girmediği bir vadiye operasyon emri vermiş... Uzun süre girilmediği için tuzaklanmış olabileceğini söyleyip, mevcut timle oraya girmeyi "intihar" diye nitelemiş.

"Emir" tekrar edilmiş... Timiyle birlikte vadiye ayak basar basmaz bombalar patlamış... Sağ yanağında kurşun izi var. Et parçasını kopartıp sıyıran mermi, sol yanındaki silah arkadaşının çelik miğferini delmiş... Timi sekiz şehit vermiş, kendisi yaralanmış.

Buna rağmen teröristlerden de çok sayıda ölü olmuş.

Emri veren üsteğmenle tartışmış, Elazığ'daki "akıl hastanesi"ne kapatılmış; üsteğmen terfi ettirilip KKTC'ye gönderilmiş.

"Gazi" unvanı var. Görev istiyor izin verilmiyor, mamülen emekliliğini istiyor, "Yok" diyorlar... Ne yapacağını şaşırmış durumda... İlaçların etkisiyle adeta "zombi"ye dönmüş... Anlatırken bile yoruluyor...

Kendisini dinleyen biri olduğunu hissedince, nur yüzü zorlukla tebessüm ediyor...

Bu gençlerin neredeyse ömürleri dağda-bayırda terörle mücadeleyle geçmiş.

Ne olduklarını bilmedikleri sivil ve ruh sağlıkları bozuk insanlarla bir arada tutuluyorlar.

Sağlam gelen insanın aklını yitirecek duruma geldiği ortamda adeta ölecek gibiler...

Can güvenlikleri yok, tedirginler.

Geceleri nöbetleşe uyku uyuyorlar.

Tedaviyi bırakın, daha ağır bir cenderenin içine itiliyorlar.

Bu noktada asker hastanelerinin sivillere açılması veya terörle mücadele eden personelin sivil sağlık kurumlarında tedaviye zorlanmaları konusu gündeme geliyor...

Ne oradaki doktorlar hallerinden anlıyor, ne hasta bakıcılar.

Hükümet bu uygulamadan vazgeçmezse, teröristlerin şehit edemediği çok sayıda kahramanı biz kendi ellerimizle mezara koyacağız.