Dünyayı verelim çocuklara

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne

Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar

Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında

Dünyayı çocuklara verelim

Kocaman bir elma gibi verelim

Sıcacık bir ekmek somunu gibi

Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar

Dünyayı çocuklara verelim

Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı

Çocuklar dünyayı alacak elimizden

Ölümsüz ağaçlar dikecekler...

Nazım Hikmet'in bu şiirini çok severim. Söz konusu çocuklar olunca hassasiyet gösteririm. Çocuklarımız düşünülecek, önemsenecek yegane varlıklarımız. Bin yıllık geçmişimizin mirasçıları...

Ölümsüz şair, duygusal ve sevgi dolu sözlerle anlatmış.

Özellikle son dizesinde "Çocuklar dünyayı alacak elimizden/ Ölümsüz ağaçlar dikecekler" diyerek umutla bakmış geleceğimiz çocuklara.

Nazım Hikmet bu coğrafyanın yetiştirdiği değerli bir şair. Toplum için yazar. Barışı, sevgiyi, kardeşliği, iyiliği, güzelliği tema edinir. Aşk adamıdır ve yüreğinde aşk taşıyan, herkesi herşeyi sever.

Şairler başka türlü bakar dünyaya. Bakmakla yetinmezler görürler. Acılar karşısında tükenir hassas yürekleri. Bir o kadar da güçlü ve dik duruş sergilerler. İsyanlarını öfkelerini tertemiz bir dünya inşâ etmek için yazarlar.

Almak değildir hedefleri! Bu yüzdendir ki; "Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar" Söz sanatında öyle bir benzetme yapar ki masalın ortasında bulursunuz kendinizi.

Bu şiir ve siyasetin gündemi epey düşündürüyor beni. Çocuklarımıza verebileceğimiz ne kaldı diye...

Bir Afrika atasözü der ki "Bir çocuğu yetiştirmek için bir köy dolusu insana ihtiyaç vardır."

Atasözü geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren sözlerdir. Geniş bir yelpazeden bakmak gerekir. Bugünün kapitalist dünyasında ve yerleşik düzen dediğimiz hayatta, bir çocuğu yetiştirmek için topluma gerek vardır. Devlet ve toplum çocuğun bedensel ve ruhsal gelişimini sağlıklı bir şekilde sağlamakla hükümlüdür. Akıl, bilim, vicdan ve merhamet ölçüsünde yetişmiş bir nesil geleceğini teminat altına alır.

Ülkenin yapısını insan anatomisine benzetebiliriz.

Üretim, ekonomi, sağlık, eğitim, tarım birbirine bağlı olarak yaşar. Türkiye Devleti üniter bir devlettir ve bugünün yarının güvencesini konforunu sağlamak zorundadır.

Şimdi size üzülerek, ülkemizin son durumunu özetlemek istiyorum. Böyle giderse bizden sonraki nesil, tüketilmiş bir ülkenin kurutulmuş kaynaklarını görecek.

- Hollanda büyüklüğünde tarım arazilerimiz kayboluyor.

- Öğretmenlerimiz ve gençlerimiz intihar ediyor.

- Doktorlar ve sağlık çalışanları yurt dışına gitmek istiyor.

- Vatandaş hastanelerden randevu alamıyor.

- Ekmek kuyruğu, yağ kuyruğu oluşuyor.

- İşsizlik, enflasyon, yoksulluk, dış açıklar büyüyor.

- Peş peşe zamlar yapılıyor.

- Doğalgaz ve elektrik kesintileri nedeniyle fabrikalarda üretim duruyor.

- Marketlerde raflar dolu, halk alamıyor.

- Sanatçılar, aydınlar, özgür düşünceyi savunanlar açıkça tehdit ediliyor.

- Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Ödül Töreni "Dinazorlar Buluşması" olarak yorumlanıyor.

- TBMM'de Mustafa Kemal Atatürk'ün emeğinin mirasının gölgesinde oturanlar kıymet bilmiyor.

- Maske değiştirir gibi değişiyor bakanlar.

- Haber organlarına yayın yasağı getiriliyor.

- Haberciler tutuklanıyor.

- Bir çocuk siyasete alet ediliyor.

- Ana muhalefet partisi liderine "Hain" deniyor.

- Bakan destekliyor.

- Halkı temsil edenler argo kullanıyor.

- Kin, nefret ve öfke dili yükseliyor.

Çocuk sen özür dileme kabahatin yok ki!

Biz özür dilemeliyiz senden...