Sosyal medyaya bakacak olursak her gün değişik değişik videolar görünüyor. Ama aslında bu videoların hepsi üç beş tane videoya dayanıyor. Onların değişik kesitleri ve versiyonları yayınlanıyor

Bu videolara bakarsak görünüşte sürekli Türkiye’ye gelen Afganlılar var. Buradan hareketle "Türkiye karışır mı; yoksa savaşa mı hazırlanıyor?" gibi her kafadan farklı bir sesin çıktığını görüyoruz.

"Yoksa bunları Amerika mı yönlendiriyor?" "Başımıza bir iş mi açılacak?" gibi çevremizden çok farklı sorular geliyor.

Arkadaşlar, öncelikle belirtmeliyim ki; Türkiye, içerisindeki Afganistan ve Afgan göçü tartışmaları siyasallaşan bir tartışmaya dönüştü. Ortadaki taraflara baktığımızda, muhalefetin olayı köpürterek kamuoyuna aktarmaya ve oy devşirmeye çalıştığı görülüyor. Tabii burada muhalefetin haklı nedenleri var.

İktidarın ise gerekli açıklamayı ve ön psikolojik hazırlığı yapmadığı veya yapamadığı görülüyor. Yani bir bakıma süreci iyi yönetemiyor.

Sade vatandaşın ise sokakta bağırıp çağıran kavga eden ve kendisine tehdit hissettiği insanları ülkesinde görmek istemediği anlaşılıyor.

Herkesin kendisince bir haklılık payı var. Dolayısıyla olayı değerlendirirken birçok cepheden ele almamız gerekiyor.

Afgan mülteci konusu nedir ne değildir? Genel bir çerçeve çizmek istiyorum:

Benim değerlendirme üslubumu biliyorsunuz arkadaşlar. Propaganda yapmıyorum. Olaylara iyi veya kötü demiyorum. Analiz yapıyorum. Bakın ortada böyle bir durum var diyorum. Gördüğümü anlatıyorum. Siz ona göre doğru mu yanlış mı karar verin istiyorum.

Malumunuz Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a müdahalesi Sovyet askerlerinin ilk olarak 24 Aralık 1979'da Sovyet lideri Leonid Brejnev'in döneminde gönderilmesiyle başladı. Sovyetler Birliği'nin Afganistan'daki Marksist hükümetin daveti üzerine Afganistan'a girerek, İslamcı mücahitlere karşı 9 yıl sürdürdüğü savaşta, Hindistan Afgan hükümetine destek vermiştir. Mücahitler ise Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, Pakistan, Çin gibi bazı ülkelerden yardım almışlardır. Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a müdahalesinde Çin-Sovyet ayrılığı nedeniyle Çin Halk Kurtuluş Ordusu birlikleri Afgan mücahitlerini desteklemiştir. Bu destek doğrultusunda mücahitlerin Pakistan'da yer alan eğitim kampları Çin sınırları içerisine taşınmış; Çinli askeri danışmanlar bu kamplarda mücahitlere askerî eğitim vererek ve bununla birlikte yüzlerce uçaksavar füzesi, roketatar ve makineli tüfek desteği sağlamışlardır. Aslında bu savaş bir bakıma Hindistan-Pakistan mücadelesinin bir uzantısı sayılabilir. 14 Nisan 1988'de, Birleşmiş Milletler'in girişimiyle Cenevre'de imzalanan Cenevre Anlaşması sonrasında, 15 Mayıs 1988 tarihi itibarıyla Sovyet güçlerinin ülkeden çekiliş süreci başlamış.15 Şubat 1989'da Sovyet güçlerinin çekilişi sona ermiştir.(Savaş sonrası Sovyet güçleri bölgede resmi kayıtlara göre 14.453 ölü bırakmış ayrıca 451 uçağını yitirmiştir.)

Ardından 11 Eylül saldırıları gerekçe gösterilerek Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan’ı, 7 Ekim 2001 tarihinde işgal ettiğini görüyoruz. ABD Başkanı George W. Bush'un "terörle mücadele" politikası kapsamında başlattığı bu savaş, açıklamalara göre, Usame bin Ladin'in yakalanmasına değin sürecekti. Aynı zamanda Taliban ve diğer Taliban yandaşı güçlerin ortadan kaldırılması ile harekât sona erecekti. Böylelikle Afganistan'da iç güvenlik sağlanmış olacaktı. ABD ve Birleşik Krallık önce hava bombardımanı daha sonra da takviye güçlerle beraber Afganistan'a asker indirdi. 2002'de Amerikan ve İngiliz askerleri Kuzey İttifakı ile savaşa katıldı. Daha sonra gerginlikler üzerine NATO güçleri (Koalisyon güçleri) Afganistan'a asker indirdiler. Daha sonra Amerikan hükümeti kalıcı barışı sağlamak amacı ile bölgede asker bulundurup varlıklarını hissettireceklerini açıkladı. Ve bu Amerikan işgali 20 küsur yıl sürdü ve Rusya’nın müdahalesini de katarsak toplamda 40 yılı aşkın bir işgal oluştu ortada.

Bu işgaller sırasında yerli halk birbirine düşürüldü ortaya çok iğrenç tecavüzler vahşice öldürülmeler ortaya çıktı. Ortadaki ölü sayısı belli değil. Rusya’nın işgalinden sonra yaklaşık 6 milyon Afganlı ülkesini terk etti. Bunların bazıları Afganistan’a geri döndü. Ama geri dönmeyen ekseri kesimin en çoğu Pakistan’da kaldı. Daha sonra İran’da kalan var. Bir kısmı da Avrupa’ya göçtü. Türkiye'de de var ama Türkiye’dekiler diğerlerine göre çok az .

Peki Afganlar niye geliyor? Biri mi gönderiyor? Ortadaki gerçeklik ne olabilir? İleride ne olabilir ? İşte bu yazımda sizlere bunu anlatmaya çalışacağım.

Arkadaşlar Afganistan’ın demografik yapısı bellidir. ABD Dışişleri Bakanlığı resmi verilerine göre Afganistan'daki en büyük grubu toplumun %42'sini teşkil eden Peştunlar oluşturmaktadır. Paştun ya da Peştu, Afganistan'ın güneydoğusu ile Pakistan'ın kuzeydoğusunda yaşayan İranlı bir ulustur. Peştunlar’ın mezhep olarak %99’u Sünni’dir; geri kalan % 1’i ise Şii'dir. 1990'ların sonu ile 2000'lerin başlarında Afganistan'da şeriat rejimini kuran Taliban'ın da ana öğesini oluşturmaktadırlar. Afganistan siyasetinde Peştunların rolü daima ön plandadır.

Her ne kadar ABD'nin Afganistan işgalinde birlikte hareket ettiği Kuzey İttifakı içerisinde neredeyse hiç Peştun bulunmasa da, ülkede ABD öncülüğünde kurulan hükümetin lideri daima Peştun nüfus içerisinden çıkartılmıştır.

Bunun nedeni de halk tarafından meşru görülme isteğidir. Bu doğrultuda Eşref Gani, Hamid Karzai gibi isimler güney Peştunlarından seçilmiş liderlerdir. Ülkedeki siyasi atmosferde tanınan Molla Muhammed Ömer, Molla Heybetullah, Celaleddin Hakkani, Gulbeddin Hikmetyar, Muhammed Necibullah gibi isimler de Peştundur.

Tacikler, Afganistan'ın en büyük ikinci etnik grubudur ve nüfus olarak Afganistan toplam nüfusunun yaklaşık %27’sini oluşturmaktadır. Tacikler genel olarak Afganistan'ın kuzeydoğusunda ve kuzeyinde bulunan Badahşan, Kapisa, Baglan, Takhar, Pencşir ve kısmen de ülkenin batısında bulunan Herat'ta yaşamaktadır. Tacikler bir İran dili olan Tacikçe konuşurlar. Fars dillerine mensup olan Tacikçe, ana çizgileriyle günümüz Farsçasına yakındır. Taciklerin çoğunluğu İslam'ın Sünni mezhebine bağlıdırlar. ABD'nin Afganistan işgalinde Taliban'a karşı savaşan Kuzey İttifakı oluşumunun büyük bir bölümü Taciklerden oluşmuştur. Bunun bir sonucu olarak, günümüz siyasi atmosferinde Tacikler ciddi bir rol oynuyor. Kabil hükümetini oluşturan farklı taraflar arasında Tacikler ön plana çıkıyordu. Ülke siyasetinde üst makamlara kadar gelmiş Ahmed Şah Mesud, Burhaneddin Rabbani gibi isimler Tacik kökenli. Ülkedeki en üst düzey Tacik, İcra Heyeti Başkanı, yani Kabil yönetiminin ikinci ismi olan Abdullah Abdullah Peştu bir baba ve Tacik bir anneden gelse de, Tacik nüfusunun önemli bir temsilcisi addediliyor.

Geride kalan nüfusun, Özbekler %9'unu, Hazaralar %9'unu, Aymaklar %4'ünü, Türkmenler %3'ünü, Beluçlar %2'sini, Paşailer ve Nuristaniler diğer % 2’sini ve Kırgızlar’da % 1’ini oluşturmaktadırlar.

Afganistan'daki Türk nüfusun %9’la çoğunluğunu oluşturan Özbeklerin tamamı, yerleşik şekilde Herat ve Mezar-ı Şerif şehirleri etrafında toplanmışlardır. Özbeklerin yüzde 93'ünü Sünni ekolden Hanefi mezhebinden olup, kalanı ise Şii’dir. Ülkenin kuzey kesiminde yaşayan Özbekler, Taliban öncesi dönemde çoğunlukla Taciklerle birlikte bir siyasi pozisyon aldı. Taliban'a karşı kurulan Kuzey İttifakı'nda ikinci önemli grup olan Özbekler, her ne kadar geçmişte Taliban karşıtı pozisyonlarıyla anılsalar da, 2001 sonrası Özbek nüfus içerisinde de Taliban'ın organize olduğu biliniyor. Hatta Özbekler, günümüzde Taliban'ın kuzeydeki varlığının en önemli bir parçası halini almış durumda.Özbeklerin en çok ismi duyulan siyasi figürü Abdurreşid Dostum’dur.

Afganistan nüfusunun yaklaşık %9'unu oluşturan diğer bir etnik grup Hazaralar, tamamen Türk olup Afganistan'da hâkim olan Mengü Han zamanında bugünkü yaşadıkları bölge olan Bamyan'ı da içine alan Hazaracat veya Hazaristan bölgesinde yaşarlar. Hazaralar, çoğunlukla Şiî inancına sahiptirler. Bunların arasında İmamiye mezhebinden olanlar çoğunluktayken, İsmaili mezhebi de varlık gösteriyor. Aymak kökenli Hazaralar ise, Sünni olan tek Hazara nüfusunu oluşturuyor... İran ile olan mezhepsel ilişkileri paralelinde kurdukları siyasi bağlantıları dikkat çeken Hazaralar, Hizb-i Vahdet adlı siyasi partiyle tanınıyorlar. Hazaraların ülkede kalan nüfusu her ne kadar ön planda olmasa da, Hazara diasporası oldukça ağırlık sahibi. Server Daniş, Kerim Halili, Abdul Ali Mezari gibi isimler İran ile olan bağlantıları nedeniyle ülke içinde ve dışında önem kazanmış kişiler. Hazaralar, Afganistan'daki en kalabalık üçüncü etnik gruptur.

Türk kökenli bir topluluk olan Aymaklar ülkenin yaklaşık yüzde 4'ünü teşkil ediyor. Afganistan'ın kuzey ve kuzeybatı bölgelerinde yaşayan Aymaklar farklı kabile ve gruplardan müteşekkil. Aymaklar ülke siyasetinde pek görünür bir yere sahip değiller...

Afganistan'da Afgan Türkistanı ya da Güney Türkistan denen kısmında, çoğu Türkmenistan sınırına yakın, bir kısmı da İran (Meşhed) sınırında yaşayan Türkmenler, Müslüman olup, Özbeklerin aksine yerleşik değil göçebedirler ve hayvancılıkla geçinirler. 1885 yılında Rusya ve Afganistan arasında yapılan sınır tespitinden sonra Türkmenistan Türkmenleri ile Horasan Türkmenlerinden ayrılmışlardır. Afganistan Türkmenlerinin başlıca urukları Ersarı, Çavdır, Yamut, Göklen, Teke, Sarık, Salur ve Abdal uruklarıdır. En büyükleri Ersarı uruğudur. Türkmenler ülke siyasetinde görünür bir yere sahip değiller...

Ülkedeki nüfusun yaklaşık yüzde 2'sini teşkil eden Beluçların merkezi de Peştunlar gibi ülkenin güneyi. Beluç nüfus sınır ötesine, İran ve Pakistan'a kadar uzanıyor. Beluçların da tamamına yakınını Sünni Müslümanlar oluşturuyor. Kandahar, Hilmend ve Nimruz illerinde varlık gösteren Afgan Beluçları'nın, Peştunlar ile iç içe bir görünüm arz ettiğini söylemek mümkün. Afganistan içerisinde ise Beluç nüfusun azlığı paralelinde, etnik bir siyasi iddiaları bulunmuyor.

Afganistan nüfusunun yaklaşık yüzde 2'sini oluşturan Paşailer ve Nuristaniler, iki farklı etnik unsur, ağırlıklı olarak ülkenin kuzeydoğusundaki Nuristan'da yaşıyor. Farklı kökenlere sahip iki grubu yaşadıkları coğrafya birleştiriyor. Nuristanilerin azınlık olarak yaşadıkları bölgede çoğunluk Paşailerde. Paşailer 16. yüzyıldan, Nuristaniler ise yakın bir zamandan, 19. yüzyıldan itibaren İslamlaşmaya başlamış. Kendine has iki etnik grup olan Paşailer ve Nuristanilerin kökeninin Avrupa halklarının kökenine dayandığı da iddialar arasında. Ülkenin siyasi atmosferinde kendisini çok fazla göstermeyen iki halkın en öne çıkan ismi Hazret Ali isimli komutan. Taliban karşıtı ittifakın mensubu olan Ali, ABD güçleriyle yaptığı ittifak ve El Kaide'ye karşı yapılan saldırılara katılımıyla biliniyor. İki halkın yaşadığı ve Pakistan sınırlarına uzanan bölge, Afganistan'da Taliban'ın en çok aktif olduğu bölgelerden biri.

Kırgızlar, Afganistan'ın kuzeydoğu ucunda, Çin sınırında yer alan nüfusu yüzde 1'den az bir orana sahip. Kırgızların ülke siyasetinde görünür bir pozisyonu bulunmuyor.

Neticede Afganistan'ın nüfusunu meydana getiren ahaliyi ağırlıklı olarak Peştunlar, Türkler ve Tacikler oluşturuyor.

Afganistan Savaşı'nda NATO ile beraber Türkiye de vardı. Şimdi Türkiye'nin Kabil Havaalanını koruması gündeme geldi. Türkiye orada sevilen bir ülke. 1920'lerden beri Afganistan'la Türkiye arasında sıkı bir dostluk var. 1920’ler öncesinde de vardı. Ama 1920'lerde ayrı bir dostluk kuruldu.

Arkadaşlar bu yüzyıl göçler yüzyılı. Sadece Afganistan değil... Suriye’den, Libya’dan, Irak’tan, Afrika'dan birçok ülkeye göçen insan var. Daha bu yıl Honduras’tan ve Güney Amerika’nın değişik ülkelerinden 1 milyonun üzerinde bir nüfus ABD’ne doğru yola çıktı. Daha geçen Temmuz ayında 19.000 ebeveynsiz çocuk sınırda yakalandı. Her ay ortalama 80 ile 100 bin kişi arasında insan Amerikan sınırında yakalanıyor. Yani sürekli bir hareket var. İşte iklime bağlı nedenler var; çatışmalara bağlı nedenler var; ekonomik nedenler var; daha iyi bir yaşam arayışına bağlı dünyada sürekli bir hareketlilik var. Bunu göz ardı etmememiz gerekiyor. Türkiye bu yüzyılda bir göç ülkesi aynı zamanda.

Türkiye’ye 1922-1938 arası Yunanistan'dan 384.000 kişi geldi. Ama bunlar Türklerdi arkadaşlar. Osmanlı'nın bakiyesi bir ülkeyiz biz. Kafkaslar’da Balkanlar’da Ortadoğu'da Trakya'da olan Türkler Türkiye’de toplandı. Bu göçlerle yeni olan göçleri kıyaslamamak lazım.1923-1945 arası Balkanlar’dan 800.000 kişi; 1988’de Irak’tan 51.000 kişi; 1989’da Bulgaristan'dan 349.000 kişi; 1991 Körfez Savaşı sonrası 467.000 kişi; 1992’de Bosna’dan 20.000 kişi ; Kosova'dan 17.000 kişi; Makedonya’dan 10.000 kişi; 2011-2019 arası Suriye'den resmi kayıtlara göre 3.6 milyon kişi geldi ülkemize. Ama Suriye’den göçenlerin gerçek sayı belli değil. Ayrıca İstanbul'a baktığımızda burada yaşayan İranlı - Afganlı sayısı da çok da belli değil aslında. Bir Suriyeli bir Afganlı kişinin Türkiye'ye göç etmesine dini açıdan bakarsan Müslüman kardeşimdir diyebilirsin. Ama Türklük açısından yani soydaşlık açısından bakarsan kıyaslanamaz. Evet Türkler çok merhametli şefkatli bir millettir. Yani ilk geldiğinde Suriyelilere de çok sıcakkanlı yaklaştı. Yardım etti sahip de çıktı. Ama arkadaşlar bazen sosyolojik ve ekonomik şartlar misafirperverliğe imkan vermeyebilir ve kültür farklılığı normal insanın yaşam kalitesini ve sinirini bozabilir.

Şimdi göç rakamlarına gelince; Göç idaresinin verilerine göre; 2018'de 100.000 Afganlı yakalanıyor. 2019’da 200.000 Afganlı sınırdan geçerken yakalanıyor 2020'de 51.000 Afganlı. 2021'de ise bu tarihe kadar 25.000 Afganlı yakalanıyor.

Peki gerek 2018, gerek 2019 ve gerekse 2020’deki yakalanan Afganlı sayısı 2021’den daha çok iken neden o tarihlerde bu Afgan Göçü konusu sosyal medyada gündeme gelmedi de şimdi gündeme geliyor ? Başta da dediğim üzere sosyal medyada temeli ana 3-5 videoya dayanan onlardan türetilmiş ve bir kısmı da 2021 yılına ait olmayan ikincil videolarla bu konu devamlı hassasiyet altında tutuluyor. Sanki ortada Türk insanının bu konudaki hassasiyetini kışkırtan bir mekanizma var. Doğal olarak da Afgan göçü konusunda dikkatli olmamız lazım.

Afganlıların göçleri öncelikle Avrupa’yadır arkadaşlar. Şu ana kadar Amerika’ya da 70.000 kişi gitti. Şimdi ise Amerikalılar Afganistan'da kendine yardımcı olan veya ona hizmet edenlerden 50.000 kişiyi Afganistan’dan Amerika’ya götüreceklerini duyurdu ve hatta Amerikan Büyükelçisi 2 Ağustos 2021 tarihinde yaptığı açıklama ile Pakistan ve Türkiye’ye de müracaat yapabilirsiniz dedi. Arkasından bizim Dışişleri Bakanlığı sert tepki gösterdi bizim ülkemiz sizin bir üssünüz değildir diye; Afganistan'dan doğrudan alın götürün götüreceklerinizi dedi. Hatta Amerikalılar 12-14 ay arası Pakistan veya Türkiye'de kalsınlar sonrasında biz onları oralardan alırız demişlerdi. Bu işlerde 12-14 ay sonrası kim öle kim kala...

Son dönemdeki iç kamuoyundaki görüşler bu açıklamalarla da ilişkilendirilebilir ama daha sonra Amerikalılar şeklen de olsa bir özür dilediler. Amerikalılar tabii ki böyle bir açıklamayı bilerek yaptılar. Çünkü Türkiye'deki ekonomik, sosyal şartlar ve pandemi durumu ortada. Afganlar İran'dan İran asker ve polisine rüşvet vererek sınırlarımıza geliyorlar. Peki Türkiye ne yapıyor? Türkiye şimdi İran sınırına duvar örmeye çalışıyor. Çok geç kalınmış bir şey bu. Çok önceden olması lazımdı. Her zaman söylüyoruz. Sadece bölgemiz değil tüm dünya olağanüstü bir dönemi yaşıyor... Beklenmeyeni bekleyin… İklim üzerinden bekleyin. Biyolojik ürünler üzerinden bekleyin. Göç üzerinden bekleyin. Gıda üzerinden bekleyin diye. Bu nedenle de devleti yöneten ekibin yani ülkemizi yönetenlerin oluşturduğu bir Öngörü Merkezi'nin psikolojik olarak önceden toplumu hazırlaması lazım...

Ve günümüzdeki bu göç olayının da topluma anlatılmadığı ortada...

Göçlerin tarihine baktığımızda Kavimler Göçü, M.S. 350-800 yılları arasında Avrupa'ya yapılan şiddetli insan göçüdür.

İlk dönem ve ikinci dönem olarak ikiye ayrılan bu göçlerden ilk dönemki kavimler göçü Batı Roma İmparatorluğu ve Hunlar arasındaki yoğun sınır değişikliklerini kapsar. İkinci dönem kavimler göçüyse ilk dönemkinin devamı niteliğindedir. İlk gelen göçmenler Hunlar, Slavlar, Ön Bulgarlar, Alanlar tarafından Batı'ya doğru sürülen Gotlar, AngloSaksonlar, Vandallar ve Franklar gibi Cermen kabileleriydi. Göçler sonunda Roma İmparatorluğu 395'te Batı Roma İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) olarak ikiye ayrılmış ve daha sonra göçlere dayanamayan Batı Roma İmparatorluğu 476'da yıkılmıştır. Göçler sonrasında Avrupa yüzyıla yakın bir süre karışıklıklar içerisinde kalmıştır. Avrupa’da derebeylik (feodalite) rejimi ortaya çıkmıştır.Göçebe kavimlerin birbirleriyle ve Romalılarla kaynaşması sonucu yeni milletler ortaya çıkmış ve bugünkü Avrupa milletlerin etnik yapısının oluşumuna katkısı çok fazla olmuştur. Göçmen kavimler arasında Hristiyanlık hızla yayılarak ve Cermenler, Hristiyanlığı kabul ederek Ortaçağ Avrupa'sına damgalarını vurmuşlardır. Bunun sonucunda Orta Çağ Avrupası’nda kilise, papalık ve skolastik düşünce güç kazanmaya başlamıştır. Göçler sonunda İspanya'ya Vizigotlar, Kuzey Afrika'ya Vandallar, İtalya'ya Ostrogotlar,bugünkü Fransa'ya ise Franklar yerleşmiştir.

İkinci dönem göçleri de (Arap, Türk, Macar, Viking göçleri ve Moğol istilaları) Kuzey Afrika, Anadolu ve Avrupa'da derin değişimlere sebep olmuştur.

Klasik tarih anlatısında olduğu gibi kavimler göçü sadece siyasi ve askeri bir olaylar bütünü olarak açıklanamaz. Zira Kavimler Göçü günümüz Avrupa'sının temelini atan, Akdeniz'in kaderini 1500 sene belirleyen bir adımdır. Çağlar boyunca tarihçiler Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşüne de neden olan bu olayı sadece tarihi kaynaklar ve arkeolojik materyaller üzerinden değerlendirmiştir. Son yıllarda özellikle doğa bilimlerinin de toplum bilimleri ile ortak çalışması sonucu tarihçiler antik çağ sonunu ani bir yıkım, bir felaket olarak değil aşamalı bir geçiş ama daha da önemlisi kavimler göçünün de sadece askeri bir temelde gelişmeyen ve sebeplerinin arkasında iklim değişikliğinin de yattığı gerçeğini belirtmektedir. Paleoklimatik verilere göre, MS. 150-450 arası da iklimsel dengesizlik dönemi olarak kabul edilmiştir ve bu tarihler Kavimler Göçü'nün tetiklendiği dönemdir. Bu periyot MS. 450 ile MS. 700 arasındaki mini buz çağı'na kavuşur ve sık sık kuzeyden ve doğudan göçer kitlelerin Avrupa içlerine girişine neden olmuştur. Uzun dönemli iklim değişikliği sonucu Kavimler Göçü denen kitlesel hareketler sık sık tekrarlanmıştır, zira Gotların göçünü müteakip, Alanlar, Alemanniler, Frank grupları bu kitlesel hareketi gerçekleştirmiştir. Kısacası disiplinler arası çalışmaların yoğunlaşmaya başladığı çağımızda kavimler göçü gibi tarihsel olaylara sadece siyasi ve askeri yönlerden değil de sosyal, ekonomik ve en temelde doğal (iklimsel) etkiler üzerinden bakmak çok daha sağlıklı ve gerçeğe yakın yorumların önünü açar.

Bugünkü duruma baktığınızda bulundukları ülkelerin yönetiminden memnun olmayan pek çok insan bir başka ülkeye göç etmeye çalışıyor. Afrika’da Asya’da iyi yönetilemeyen pek çok ülke var. Ekonomileri bozuk. Sosyal şartları bozuk. O yüzden buranın halkı Türkiye dahil başka ülkelere göçüyor. Peki bizden başka ülkelere göç yok mu? Var elbette. Ülkemizde de yönetimden memnun olmayan pek çok insan ağırlıklı olarak Avrupa ve Amerika’ya göçüyor. Ama son zamanlarda bizden gidenlerin çoğu eğitimli insanlar. Bize gelenlerin ekserisi ise eğitimsiz ve vasıfsız insanlar. İçlerinde az da olsa eğitimli veya vasıflı insanlar var ama bunlar çok azınlıkta. Bu yüzyıldaki göç olayının geçmiş dönemlerdeki göç olaylarından en temel farkı sadece parasızların değil paralılarında göçü olacaktır.

Şimdi neden İstanbul'a geliyorlar? Yani Türkiye'ye geliyorlar? Arkadaşlar Türkiye'nin dışardaki ekran görüntüsü Roma İmparatorluğu gibi... Neden ve nasıl mı?

Arkadaşlar Türkiye Fransa’nın ve Batının açık desteği olan Ermenistan’ı Karabağ’dan püskürttü ve Azerbaycan toprağını yeniden kazandırdı.

Türkiye Libya’da Fransa’nın, Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Suudi Arabistan'ın, Rusya'nın kısmen de Amerika’nın destek olduğu Hafteri durduruyor ve Birleşmiş Milletlerin ve Türkiye’nin desteklediği sıfırdan bir Libya’yı var ediyor yeniden adeta ordu kuruyor eğitiyor. Ve eğer şu an ortada bir Libya varsa bu Türkiye'nin mücadelesi sayesinde oluyor.

Hatırlarsanız Trump gelmişti ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ,Mısır Amerikan Başkanı bir küreye bir el koyarak görüntü vermişlerdi ve neredeyse Katar’ı işgal edeceklerdi. Ancak Türkiye gitti bir hafta içerisinde askerini oraya indirdi. Hadi buyurun gelin dedi ve kimse kıpırdayamadı. İşgali yapamadılar.

Türkiye Afrika'daki değişik ülkelerde var. Türkiye Suriye'de batının ve özellikle Fransa'nın tüm hesaplarını bozdu. Türkiye Irak içerinde kendi güvenliği için artık operasyonlar yapıyor. Tüm bunların dışarıda yansıması Roma İmparatorluğu gibi. Bakın Osmanlı İmparatorluğu demiyorum. Neden Roma dediğimi daha sonraki yazılarımda açıklarım. Algı böyle... Dışarıda büyük bir devlet var. İçeride ne olduğunu ise biz biliyoruz. Yani ne olduğunu derken küçümsemiyorum ama çok daha iyi yönetilebilecek bir potansiyel varken maalesef çok şeyden dolayı işte beceriksizlik, liyakatsızlık gibi şeylerden dolayı hak ettiğimiz gibi yönetilemiyoruz. Haaa şimdi bu iktidara çakmak mı olmuyor? Hayır arkadaşım muhalefetteki tabloya baktığınızda durum çok daha iyi olmayacak ta ondan söylüyorum. Bunu niye söylüyorum? Özellikle gençlerin olaylara bakarken partizanca değil, böyle gerçeklerden hareket ederek bakmaları gerekiyor da ondan söylüyorum.

Arkadaşlar Devlet hayatında öngörüsü olmayan bir yöneticiyi ben şahsım adına o makamda beş dakika tutmam. Mesela yangınlarla ilgili ne diyor malum bir yönetici. Kibrit çaksa önceden bizim haberimiz olur diyor. Ne kibrit çakmasından dahi önceden haberin oluyormuş sayın yönetici? Bizim gibi kamuya açık kaynaklardan topladığı bilgilerle bu durumu 3 ay önceden yazılarıyla haber veren bizler gibi insanların bile bir şekilde haberi varken senin hiçbir şeyden haberin yokmuş. Çünkü yangınlara müdahaledeki organizasyon tertibin ve ekipman durumun gösteriyor ki durumdan haberdar olman yangınlar çıktıktan sonra olmuş. Mesela daha yakınlarda Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı ve Rusya Savunma Birinci Bakan Yardımcısı’nın bir açıklaması oldu. Diyor ki; Batı ülkeleri istihbaratı Rusya hakkında nerde kötüleme yapan yazar çizer varsa bunları buluyor ve istihdam ediyor. Parasıyla bunları bize karşı kullanıyor diyor. Ne yani şimdi... Batıdaki adam bunu yapmakla çok mu akıllı oluyor. Ortalama akla sahip herkesin yapabileceği bir şey bu. Ama biz aklımızı az kullandığımızdan böyle şeyleri yapanları görünce çok zeki sanıyoruz. Dolayısıyla arkadaşlar yönetim mekanizmasının da aklını biraz çalıştırıp bu Afgan göçü meselesindeki durumu önceden öngörüp toplumu psikolojik ve sosyolojik olarak çözüm önerileri ile beraber bu duruma hazırlaması lazımdı. Bu doğrultu da Afgan o sınırdan bir şekilde ülkemize girdiğinde pat diye Taksim’in göbeğine Bostancı Sahiline gidememesi lazımdı. Ama fiili durum eğer tersine ise ve sınırdan geçen Afgan çok rahat şekilde yukarıdaki işleri yapabiliyorsa ortada yönetilmeyen bir süreç vardır.Bu da her hâlükârda ortalama vatandaşı dahi rahatsız eder. Ondan sonra da yönetim olarak kalkıp da “sen niye rahatsız oluyorsun kardeşim sen Müslüman değil misin?" diyemezsin… Göçmenlerde bu ülkede dingonun ahırıymış gibi hareket edemez kardeşim.

Şimdi Londra ve Paris neden göç aldı? Günümüzdeki Londra’nın % 45’i beyaz değil. Londra’da yaşayanların % 30’u Londra’da doğmamış.300 dil konuşuluyor şu an. Yani çok kültürlü bir yer. Paris’te öyle.ABD de öyle. Kanada da öyle. Kim Kanadalı dediğimizde ne yani İranlı mı Kanadalı? Ya da Türk mü Kanadalı ? Çünkü çok göçen Türk nüfus varda orda. Bu çerçevede göç olayına bütünsel bakmamız gerekiyor.21 Mart 2021 tarihinde Paris’in göbeğinde Afganlılar çadır kurdu. Ne diye kurdular? Bizim şartlarımızın iyi olmadığını yönetime duyurmak için dediler. İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın Avrupa Birliği’nden ayrılma sürecinde yaptığı propaganda konuşmalarında kullandığı replik “sınırlarımızı geri alacağız” olmuştur. Yine Boris Johnson; “Avrupa Birliği’ndeki serbest dolaşım imkanından faydalanıp ülkemize gelen yabancılar izinsiz ülkemizde kalıyorlar. Bizim düzenimizi bozuyorlar; bu sürdürülemez; bu yüzden Avrupa Birliği’nden ayrılmalıyız” diye propaganda yapmıştır. Daha birkaç gün önce Manş Denizi’nden bir günde botlarla 486 kişi İngiltere’ye geçmek isterken yakalandı. İngiltere’ye bu yolla yılda 10.000 kişi girmeye kalkıyormuş.İngilizler bu nedenle Fransa polisine size yılda 60 milyon Dolar verelim. Bizim bu sınırlarımızı daha iyi koruyun diye teklif götürdüler…

Yani arkadaşlar göç hareketleri iyi yönetilemezse ülkeyi göçertir. Bu nedenle Londra ve Paris’in göç deneyimlerini ve hareketlerini iyi incelememiz lazım. Arkadaşlar 1. Dünya savaşından sonra 60 milyona yakın Avrupalı Amerika Birleşik Devletleri’n e göç etti. Mesela Fransa’nın Afrika’daki sömürge faaliyetleri Afrika’daki bir insan için , dünyanın en önemli ülkesi olarak Fransa’yı görmesine neden oldu. Kendi ülkesindeki Fransız askerini gören Afrikalı ülkesinden göçmeye kalkınca bu bakış açısıyla doğru Paris’e gitti. Yine İngilizlerin Hindistan’daki, Pakistan’daki ve Asya’daki faaliyetleri oradaki insanlar için, İngiltere’yi büyük ve güçlü görmesine neden oldu. İngiliz askerini ülkesinde gören Hintli ve Asya ülkeleri vatandaşları eline çantasını aldığında ilk adres doğruca Londra oldu.

İşte şimdi de yeni adres İstanbul arkadaşlar...

Neden mi?

Çünkü sahada olan Türk askeri de ondan.

Artık günümüz güç merkezî İstanbul...

Niye mi? Türk askeri Afrika’da var. Ortadoğu’da var. Orta Asya’da var… Dolayısıyla sahadaki güç İstanbul. Yani Londra ve Paris geçmişte ne yaşadıysa İstanbul’da onu yaşayacak. Bu anlamda bir bakıma şanslıyız. Çünkü Londra ve Paris’in geçmişte yaşadığı olayları yaşıyoruz. Yani ortada yaşanmış deneyim örnekleri var. Mesela Fransa’da 2020 yılında 20 Maddelik Yeni Göçmen Reformu yapıldı. Fransa’da 1973 yılında Marsilya’dan Paris’e kadar mülteciler yürüdü. Hükümeti kendileri ilgili haklar konusunda bir takım kararlar almaya zorladılar. Fransa’da bazı göçmen grupları yerleşikler içinde asimile olmakla beraber diğer büyük bir kısmı gettolaştı. Mesela Londra’nın şu anki Müslüman Belediye Başkanı olan Sadiq Aman Khan, Pakistan kökenli yedi çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu olarak Londra'da doğmuş; göçmen yoksullar için yapılan sosyal konutlarda büyüyen; babası otobüs şoförü, annesi terzi olarak çalışan; Kuzey Londra Üniversitesi'nde Hukuk eğitimi alan göçmen bir ailenin çocuğudur. Londra’daki bakanlara ve siyasetçilere bakın arkadaşlar. Hepsi öyle sarışın ve beyaz filanda değil. Çoğunun kökeni göçmen ailelere dayanıyor. Eee hani Londra’yı gözümüzde büyütüyorduk. İşte size batı... Göçmenler ülkesi.

Türkiye bu yüzyılda dışarıdan bakıldığında yükselen bir değer. Ancak biz duruma içerden bakarsak anlamayabiliriz. Dış basına bakacak olursak Fransa ve İtalya’dan Türkiye için Afrika’daki yükselen bir güç olarak sürekli bir vurgu var. Bu anlamda Türkiye’de sosyal medyada dolaşan temeli 3-5 videoya dayanan bir kısmı da geçmiş yıllara ait göçmen videolarının arkasındaki aklın bu çerçevede çok da yerli olması mümkün gözükmüyor arkadaşlar. Yanlış anlamayın ben gündeme gelmesinden rahatsız değilim. Gündeme gelmezse çözüm arayışına da girilmiyor çünkü...

Neticede tarihi bir yükü ve tarihi bir ismi olan milletin evlatlarıyız. Uluslararası arenadaki güncel boşluktan yararlanan Türkiye, -İKTİDAR DEĞİL-DEVLET TEORİSİ gereği, genetik kodlarındaki kayıtlı meseleleri birer birer masaya koydukça ve 100 yıllık hesapları kapatmak için TÜRK ORDUSU DIŞARIDA DAHA DA FAZLA AÇILDIKÇA BU GÖÇ DALGASIYLA ÇOK DAHA FAZLA KARŞILAŞACAĞIZ...

Bu çerçevede kirli çocuk bezini camdan sokağa atarken komşusunun penceresinden içeri girmesi gibi, bağıra bağıra konuşmalarla yapılan gürültülü atmosfer gibi, gruplar ve sürüler halinde ürkütücü şekilde kaldırımlarda dolaşmaları gibi kültür farklılığından kaynaklanan ciddi sorunlarla çok daha fazla yüzleşeceğiz. Bu çerçevede Devlet aklının biran devreye girip belli merkezleri bu kültür farklılığından kaynaklanabilecek sorunlara karşı koruma altına alması lazım.

Hem içeride hem dışarıda büyüyoruz ve büyümeye devam edeceğiz diye bağırıyorsa, bunun faturası daha da gelecek göçmen dalgasıdır arkadaş.

Bu kaçınılmazdır.

Bu çerçevede Göç İdaresi Başkanlığı’nı gerekirse müstakil bakanlığa dönüştürmeli ve dünyada uzak ve yakın geçmişte oluşmuş göç dalgaları konusunda alınmış tedbirler ve uygulamalardan haberdar yöneticileri buralara getirerek bu kurumu göçün hem ekonomik, hem sosyolojik hem de kültürel toplumsal alt yapısını hazırlamada etkin bir kurum haline getirmelisin. Örneğin Çin’in yaptığı demografik değişim çalışmalarını bilmelisin. Haa bizde demografik değişim yapalım demiyorum ama bu gelen göç nüfusunu nerelere yerleştireceğin konusunda çok iyi çalışmalar yapmalısın. Öyle gelen istediği yerde istediği biçimde kalmamalı.

Afgan göçü ile Avrupa’daki ülkelerin ne dediğine bakacak olursak onlar yine olayın tıkırında... Göçlerin tüm mali ve sosyolojik yükünü başımıza sarmaya kalkıyorlar. Ne diyor Belçika Dışişleri Bakanı? Türkiye’yi Afganlar için güvenli bölge haline getirelim. Bunun için ayrıca para vermeye de gerek yok. Çünkü biz daha önceden verdiğimiz 3,5 milyar Euro’luk yardımı sadece Suriyeli göçmenler için değil, diğer göçmenleri de kapsayacak şekilde verdik diyor. Yani Avrupa’dan bu konuda bir çözüm ve destek beklemek çok da gerçekçi gözükmüyor.

Arkadaşlar Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada şu an 1.1 milyar insan kimliksiz.

Sadece 2020 yılı itibarıyla göçmen hareketi sayısı 273 milyon kişi.

Durumun gerçekliğini kabul edip ona göre tedbirlerimizi almalıyız. Böylesi serbest dolaşım mantığıyla işi akışına bırakacak olursak yakında göçmenler Taksim’in göbeğine çadırı grup haklarımızı istiyoruz diye tüm Dünyaya çok farklı mesajlar vermeye kalkabilirler. Dışarıdan bu konularda çok farklı baskılar görmeye başlayabiliriz.

Yönetim biran evvel mevcut göçlerle gelenlerin geçici veya kalıcı yerleşim planlarını yapmalı; Kültür farklılığından doğabilecek çatışmalara yönelik kültür entegrasyonunu planlamalı, kayıtsız iş gücü olarak ucuz istihdamda kullanılmasını ve ekonominin dengelerini bozmasını önlemeli ,sosyal medyada gerekirse resmi bir hesap açarak oluşan göç hareketlerini toplumla paylaşmalı, Batıyı örnek vererek bu göç hareketlerine olumsuz ve çözümsüz yaklaşanlara Londra ve Paris göçlerine yönelik örnekler anlatılarak onların neler yaptığını anlatmalı, önümüzdeki süreçte kuvvetle muhtemel oluşabilecek yeni göç dalgaları konusunda ön hazırlığını yaparak bunun toplumsal altyapısı için toplumu psikolojik olarak hazırlamalı ve göçmenler için nasıl giriş kapılarını açık tutuyorsa çıkış kapılarını da o şekilde 24 saat açık tutmalıdır.

Yazı çok uzadı; Yazının Afgan göçü ile ilgili kısmını burada keselim. Afganistan’daki son durum nedir? Kim kimle beraber? Olayların perde arkasında kimler var? Onu bir sonraki yazımıza bırakalım.

Esenlik dileklerimle…

Haldun Aksalman

EMİA-Hukuk Danışmanı

Yönetici Avukat