CiddiGazete- Mavi takke takan ama hiç de Şirinler çizgi filmlerindeki sempatik kişiliği yansıtmayan bir cemaatten söz edeceğim size.

Süleymancılık, Silistre Türklerinden Süleyman Hilmi Tunahan isimli şahsa atfedilen tarikatın/cemaatin halk dilindeki kullanımıdır.

1991-92 yıllarında Bilecik'in Gölpazarı'nda öğretmenliğe başladığımda Süleymancıları yakından tanımaya başlamıştım. Dağ başında bir mevkide kurulmuş olan medreselerinde, köylerden topladıkları fakir çocuklara ilginç dinî eğitim ve öğretim veriyorlardı. Beni ve okuldaki öğretmen arkadaşlarımı zaman zaman yemeğe davet ediyorlardı. Kur'an kursundaki çocukların bezgin, solgun ve korkak tavırları dikkatimi çekiyordu. Bu yurtlarda yanarak ölen kız çocukları, kolunu kıyma makinesine kaptıran 12 yaşındaki çocuk gibi felaketler şimdiki gibi ayyuka çıkmamıştı. Ama şunları görebiliyordum, emekçi ailelerin çocukları için buralardan kaçış neredeyse imkânsızdı. Pahalı öğrenci yurtlarında kalabilecek ekonomik durumları zaten yoktu. Devlet yurdu deseniz esamisi bile okunmazdı. Çaresizliğin doğurduğu bir yapmacık çareydi bu yurtlar. Baskıyla ve şiddet uygulayarak bir öğrenciyi mümin haline getirme merkezleriydi.

O yıllarda aralarına girdikten sonra Süleymancılarla ilgili notlar almaya karar vermiştim. Gerçi Eyüp İmam Hatip öğrencisiyken onlarla alakalı bazı bilgiler edinmiştim, zira müdürümüz Fikri Yatı onları bize olumsuz genel hatlarıyla tanıtmıştı.

SİYASAL İKTİDAR OLMA HEDEFİNDELER

Süleyman Tunahan tarafından kurulan Süleymancılar cemaati, önceleri Türkiye'nin her bölgesinde, daha sonraları dünyada Türklerin bulunduğu tüm noktalarda kurslarını açmış, tıpkı FETÖ ve Menzil gibi gizli ve tehlikeli bir örgütlenmedir. Süleymancılık da diğer cemaat ve tarikatlar gibi Nakşibendiliğin Halidiye kolundan gelen ve siyasal iktidar olma hedefinde bir dinci yapıdır. Süleyman Hilmi'nin ana mesajının "Cehenneme sel gibi giden ümmetten kurtarabildiğini kurtarmak, bunun için de Süleymancı kurslarından yetişen insanların gittikleri her yerde Kur'an kursları açmaları" olduğu belirtilmektedir ancak aslında sosyal yaşamı ve çağdaş insani ilişkileri zehirleyip cehenneme çeviren bir yapı oldukları kuşkusuzdur.

Cemaat, Süleyman Hilmi Tunahan 1959 yılında ölünce, onun damadı Kemal Kaçar'ın önderliğinde faaliyetlerine devam etmiştir. Kemal Kaçar'ın 17 Haziran 2000 tarihinde vefat etmesi üzerine yerine Arif Ahmet Denizolgun geçmiştir. Denizolgun'un ölümünden sonra ise tarikatın faaliyetleri Alihan Kuriş kontrolünde yürütülmektedir.

Süleymancılar cemaatinin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan.

EGE VE AKDENİZ'DE YOĞUNLAŞTILAR

Önceleri "Ehl-i Maneviyat Meclisi" adıyla toplantılar yapılırken, 1949 yılında Kur'an kurslarının kanunla açılması sonucu kurdukları Kur'an kursları yurdun her tarafına yayılmıştır. Süleymancılar, yoğun olarak Ege ve Akdeniz bölgelerinde yurtlar kurmuştur. Yurtdışında da dernekler kanunundan yararlanarak faaliyet göstermektedirler. Cemaatin birçok yayın organı vardır. Süleyman Hilmi hakkında "Hatemül evliya" (Allah'ın en özel kullarının sonuncusu) tanımlaması yapan Süleymancılar, en büyük ve son şeyhin Süleyman Tunahan olduğuna, onun ilahi kahraman Mehdi makamında bulunduğuna ve kendilerinin de "Mehdinin ordusu"nu teşkil ettiklerine inanmaktadırlar. Süleyman Hilmi'nin Mehdi olduğuna inanmayanların sapık olduklarına, cehenneme gireceklerine itikat etmektedirler. Kıyamete kadar başka bir veli/ermiş kişinin gelmeyeceğini ve diğer tarikatların geçersiz olduğunu savunurlar.

Süleymancılar, İmam Hatiplere karşı çıkmakta, hatip sözcüğünü Hatab (odun) olarak kullanmakta, yani kelime oyunuyla İmam Hatiplilerle alay etmekte ve onları aşağılamaktadırlar. İmam Hatiplilerin "Deccala hizmet eden odunlar" olduğunu; İmam-Hatiplerin ve Yüksek İslam Enstitülerinin veya İlahiyat fakültelerinin "Deccal mektepleri" olduklarını ileri sürmektedirler.

CUMHURİYET İÇİN "FELAKET" DEDİLER

Süleymancılar, Recep Tayyip Erdoğan'ı İmam Hatip geleneğinden geldiği için sevmeseler de, Fetullah Gülen cemaatinin stratejik hatalarını önceleri işlememişler, açıkçası AKP'nin oluşturduğu devlet organizmasına sivri dalışlar yapmamışlardır ama birtakım etkili kuruluş ve organlar oluşturarak devletin şahsı maneviyesine rakip pozisyon almaktan ve kapitalin karşı durulmaz getirisinden nemalanma arzusundan da geri durmamışlardır. Uzun yıllar Süleymancıların liderliğini yapan Kemal Kaçar'ın yanındaki en kıdemli isimlerden eski subay ve avukat Hayrullah Karadeniz, Süleymancılar'ı anlattığı Sadık Güleç röportajında, İslam tarihinde ilk kadın kurslarını Süleymancıların açtığını ifade etmiş, söyleşinin devamında ise "Elde kalan bürokratlar, mantıklı olarak kendine düşman olmayanlar arasından seçilir. FETÖ'yü aradan çıkarırsa geriye onlar kalıyor. Diğer cemaatler de çok muhalif değildir zaten. Mahmut Efendi, Menzil, İskender Paşa cemaatleri AK Parti'ye yakın duruştalar. Bizim cemaatin mensuplarında politize olma hali yoktur" diyerek iktidarın sağladığı avantajlardan uzak ya da mesafeli olduklarını ileri sürse de durum hiç de öyle değildir.

Nurcuların Said Nursi hakkındaki iddiaları gibi, Süleymancıların da Süleyman Hilmi Tunahan'ın politik bir kişi olmadığı sözleri yalandır. 1989 yılında Nazlı Ilıcak, Kemal Kaçar ile (Tunahan'ın damadı ve tarikatın bir sonraki lideri) bir röportaj yapmıştı. Röportajda Nazlı Ilıcak'ın "Süleyman Efendi Meşrutiyet'e karşı mıydı?" sorusuna şu şekilde cevap veriyordu Kemal Kaçar: "Tabii. Çünkü Meşrutiyet demokratik bir hareketten ibaret değildi. Bunu anlamak lazım. 1908'de Abdülhamid'i tahttan indirdiler. 1910'da Trablusgarp gitti. 1912'de Edirne'den yukarıya doğru bütün Rumeli gitti. 1914'te Birinci Cihan Harbi'ne girildi. 1918'de Misak-ı Milli hudutları içinde memleketi kurtarmak için harekete geçildi. Meşrutiyet, Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkmaya yönelik bir hareket. Süleyman Efendi Meşrutiyet'in arkasından felaket geleceğine inanırdı. Nitekim bu, fiilen tahakkuk etti." Tunahan'ın felaket diye adlandırdığı şeyin 1923 Cumhuriyeti olduğu belliydi. Burada ilginç bir benzerlikten söz edeceğim. Said Nursi de kendi ölümünden sonra bir felaket olacağını ileri sürmüş, onun ölümünden sonraki 27 Mayıs 1960 Askeri Harekâtının bu felaket olduğu kanısı nurcular arasında yaygındır.

ABD VE AVRUPA'DA YAYGIN ÖRGÜT

Uzun yıllar kendilerine desteğinden dolayı, nurcuların çeşitli fraksiyonları gibi Süleymancılar da hep sağ partileri desteklemişlerdir. Tunahan'ın ölümüyle beraber postuna Kaçar oturmuştur ve tam üç dönem (65/69 MP, 69/73 AP, 77/80 AP) Adalet Partisi milletvekilliği ve Avrupa Konseyi üyeliği yapmıştır. Kaçar'dan sonra liderlik tahtına oturan Arif Ahmet Denizolgun (Tunahan'ın torunu) 20. dönem Refah Partisi Antalya Milletvekili ve Ulaştırma Bakanı olmuş, eş zamanlı NATO Komisyon Başkanlığını da ifa etmiştir. 1999 DYP'den, 2002 ANAP'tan ve 2007 DYP'den aday olmuştur. 2014 seçimlerinde CHP ile masaya oturmuş ama oradan bir anlaşma çıkmamıştır. AKP Milletvekili Mehmet Beyazıt Denizolgun kardeşidir.

Bugün Amerika ve Avrupa'da en yaygın gizli cemaat Süleymancılardır. Bir din görevlisi onlardan referans almaksızın asla hiçbir camide görev yapamaz, özellikle İngiltere'de. Kuzey Avrupa ülkeleri tüm İslami yapılardan birer temsilci aldığı halde İngiltere ile birlikte diğer Avrupa ülkelerinde ibadet merkezleri Süleymancılara teslim edilmiş durumdadır. Bu noktada Uğur Mumcu'nun Rabıta adlı kitabındaki "Süleymancı-Mason İşbirliği" yazısını tavsiye ederim.

SÜLEYMANCILARI NASIL TANIRSINIZ?

Ayrıca size bir Süleymancıyı nasıl tanıyabileceğinize dair sadece iki kopya vereyim.

Süleymancı kadınların başörtü şekli, yüz çevresi Ramses'in başını çevreleyen örtü gibi üçgen görüntüsünde, boğaz tarafı alt alta yumru gibi iki boğumlu düğüm halinde olur. Süleymancılar dua ederken avuç içlerini birleştirirler, serçe parmaklarının birbirine kilit yaparlar ve avuçlarını yüzlerine yakın tutarak tuhaf ve diğer cemaat ve tarikatlarda görülmeyen ritüellerini gerçekleştirirler.

Şimdiyse sonuç olarak en vurucu ifadelerimi kullanacağım.

Hatırlarsanız aylar önce, tüm İslamcı gruplara devletin operasyon yapacağından ama bu operasyonlar sonucu ayakta kalacak tek cemaatin siyasal İslam'ın müntesibi bulunduğu İskenderpaşa cemaati olabileceğinden söylemiştim.

DEVLET GEREKENİ YAPACAKTIR

Peki, bana cemaat ve tarikatlara dair bu öngörülere nasıl sahip olduğumu sorarsanız cevaplayayım. Hiçbir devlet kendine rakip olabilecek bir çıkar grubuna razı olmaz ve toleranslı davranmaz. Devlet mekanizmasında buna işaret eden genel hukuk kuralı şudur: "İktidar için men-i iştirak ve reddi müdahale esastır", yani "İktidarlar gücünü, otoritesini ve egemenliğini hiçbir ayrı güçle birleştirmeyeceği gibi, iktidarına tehlike arz eden bir şirki, bir ortağı ve bir şirketi ortadan kaldırır. İktidarının sınırına gelen organizasyonlara müdahale edip operasyon düzenler." Bu gerçeği bilen yargı, yürütme ve yasama organlarının, Anayasa'dan aldıkları güç ve ilhamla harekete geçeceğinden zerre miktar şüphem yoktur. Devletin, devrim yasalarından Tekke ve Zaviyelerin kapatılması kanununa muhalefet eden dalalet yuvalarını dağıtacağına inancım tamdır. Ciddi devlet ricalinin, Tevhidi Tedrisat kanunlarını ortadan kaldıran Cumhuriyet muhaliflerine gereken karşılığı vereceklerine dair itimadım sarsılmaz özelliktedir. Üstelik devletin işlevselliğine müdahalede bulunmaya ya da kısmi olarak etkinliğini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme cürümleri Anayasa'yı ilgaya kalkışmadır ki, bir büyük devletin söz konusu suçlara göz yumması asla mümkün değildir. Tarikat ve cemaat denen ve halkın maneviyatından beslenip maddi baronluğa yükselen asalak dinci teşekküllerin teşebbüslerine tanık olan her devlet bu durumdan vazife çıkarır ve gereken etkin refleksi gösterir.

Geçmişte devletin kılcal damarlarına ve hassas kurumlarına sızan FETÖ ile ilahi kahraman pozları eşliğinde Boğaz'da sefa süren Adnan Oktarcılar operasyon yedi, hatta küçük çaplı da olsa Haydar Baş cemaatine ayar verildi.

Şimdiyse ufukta "MAVİ TAKKELİ SÜLEYMANCILARA OPERASYON" görülüyor.

Onun ardından, "FİTNE MERKEZLİ VE HİZBULLAH'A ENDEKSLİ MENZİL" ocağına operasyon geleceğini tahmin etmek hiç de zor değil. Çünkü FETÖ üyelerinin bir kısmının bugün Süleymancılar ile Menzilcilerin içinde kolonileştiği duyumu her kesimde seslendirilmektedir. Sürecin devamında, Işıkçılar ve Nurcular dahil olmak üzere bütün tarikat ve cemaatlere Redd-i Müdahalenin gereği yapılacaktır.

O halde ne diyelim!

Devletin etkinliğinin gerektiği alanlara müdahil olmaktan geri durmayan dinci muzır organizasyonlara kesinlikle izin verilmemelidir.

Nazif Ay/İlahiyatçı-Yazar