Bir Türk milliyetçisi olarak, Türk milliyetçilerini eleştirmek istiyorum!

Sosyal medyada ve kitle iletişim araçlarında birileri çıkıyor ve ülkücü nutukları atıyor...

Ülkücü irade, Ülkücü hukuk, Ülkücü tavır, Ülkücü duruş, Ülkücü dünya görüşü, Ülkücü vs, vs, vs... Ülkücülük adına herkes çevresine duvar örüyor kendini toplumdan ayırıp milletten uzaklaşıyor. Milleti kucaklamadan Ülkücü olunmaz. Sevgi olmadan Ülkücü olunmaz. Âşık olunmadan ülkücü olunmaz. Okumayan, araştırmayan, incelemeyen, sorgulamayan, itiraz edemeyen ve analitik düşünemeyen bir kişiden de ÜLKÜCÜ olamaz.

Türk milliyetçiliği fikri bir aydınlanma, çağdaşlaşma, demokratikleşme, bağımsızlık, özgürleşme, emperyalizme mücadele ve özüne dönme hareketi olarak başladı. Bizi dünyadaki milliyetçilerden ayıran en önemli özellik budur.
Pekiyi bize ne oldu da bu hale düştük? Bilemem ama olanları ilk defa yaşar olduk. Ülkücülüğümüzü mü yoksa inandığımız değerlerimizi mi kaybettik?

BİZLERE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ NASIL ÖĞRETİLMİŞTİ?

Bizlere milliyetçilik, milleti sevmek ve yükseltmek ülküsü olarak öğretildi.

Bizlere milliyetçilik, milleti ayırmaksızın kucaklamak ülküsü olarak öğretildi.

Bizlere milliyetçilik, ahlakı, adaleti ve hukuku yükseltmek ülküsü olarak öğretildi.

Bizlere milliyetçilik, demokrasi kültürünü yükseltmek ülküsü olarak öğretildi.

Bizlere milliyetçilik, bilgi ve bilimin yolu ülküsü olarak öğretildi.

Bizlere milliyetçilik, milletin bağımsızlığını, insanımızın özgürlüğünü yükseltmek ülküsü olarak öğretildi.

Bizlere milliyetçilik, İmam Maturidi, Ahmet Yesevi, Farabi, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre ülküsü olarak öğretildi.

Bizlere milliyetçilik, dünyanın neresinde bir Türk varsa onun derdi ve sevincine ortak olma ülküsü olarak öğretildi.

Bizlere milliyetçilik, Turan ülküsü olarak öğretildi.

Bizlere milliyetçilik, asaletli, erdemli, çalışkan, bilgili, çağdaş ve karakterli insan olma ülküsü olarak öğretildi.

Geldiğimiz nokta birbirinizi sevmeyi unuttuk. Ülkücülüğümüzü mü yoksa inandığımız değerlerimizi mi kaybettik? Şimdi ise birbirimizi suçluyoruz.

TÜRKÇÜLÜK= TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ= ÜLKÜCÜLÜK ADINA BAZI DEĞERLERİMİZİ YİTİRMESEYDİK, BUNLAR BAŞIMIZA GELMEZDİ. FİKİRLER, İDEALLER, ÜLKÜLER SATILMAZDI. GERÇEK ÜLKÜCÜ ASLA VE ASLA BİAT ETMEZDİ.

Partili olmanın ötesinde bir kişilik temsili olan ülkücülük nedir? Ülkücü nasıl bir insandır? Bu günlerde bu konunun yeniden ele alınmasında yarar vardır. Çünkü sosyal medyada Ülkücülük adına ülküler yok ediliyor. Ülkücülük bir hayat tarzıdır. Ülkücülük mükemmel insan projesidir.

ÜLKÜCÜ, aklını kullanan insandır.

ÜLKÜCÜ, rehberi bilgi ve bilim olan insandır.

ÜLKÜCÜ, medeni, bilgili, saygılı, hoşgörülü, aşk, gönül, ilim, irfan, iman, adap, edep, haya, tevazu, bâsiret, müsamaha, zekâ, cesâret, metânet, tahammül, ümit ve heyecan insanıdır.

ÜLKÜCÜ, inanç öğretisinde Hanefi, Maturidi, Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Farabi ve Pir Sultan Abdal çizgisinden giden insandır.

ÜLKÜCÜ, her zaman, her yerde ve her şeyde sanat ve estetiği arayan insandır.

ÜLKÜCÜ, Türklük şuurunu kendisine hayat felsefesi edinen insandır.

ÜLKÜCÜ, yaptığı her işte Allah rızâsını gözeten bir iman âbidesi bir insandır.

ÜLKÜCÜ, ahlak, adalet, hukuk, demokrasi, insan hakları ve özgürlük değerlerinin savunucusu ve savaşçısı insandır.

ÜLKÜCÜ, her türlü emperyalizme karşı savaşan insandır.

ÜLKÜCÜ, dünyanın neresinde bir Türk yaşarsa onun derdiyle dertlenip, sevinciyle sevinen insandır.

ÜLKÜCÜ, “Büyük Turan” idealine inanan, uluslararsı ilişkilerini bu ülkü doğrultusunda düzenleyen insandır.

ÜLKÜCÜ, devletine ölümüne bağlı, ancak hayat felsefesini yansıtmayan insanı ezen ve sömüren düzene karşı bir insandır.

ÜLKÜCÜ, haksızlığa, uğursuzluğa ve zulme boyun eğmeyen insandır.

ÜLKÜCÜ, zalimlerin düşmanı, mazlumların dostu bir insandır.

ÜLKÜCÜ, boyun eğmeyi zûl sayan, dik durmayı hayat felsefesi haline getiren insandır.

ÜLKÜCÜ, okuyan, araştıran, inceleyen, sorgulayan, itiraz eden ve analitik düşünen insandır.

ÜLKÜCÜ, günlük siyasetin içinde boğulmayan, gelecek yıllara yön verebilecek stratejik akla sahip insandır.

ÜLKÜCÜ, ülküdaşı için ölümü göze alan, ahde vefayı hayat tarzı haline getiren insandır.

ÜLKÜCÜ, “sen ben yok, biz varız” düsturuyla hareket eden, fitne, fesat ve hizipçilikten uzak duran insandır.

ÜLKÜCÜ, korkaklardan ve korkaklığın her türlüsünden uzak duran cesur insandır.

ÜLKÜCÜ, nemelâzımcı değildir, vatanının, milletinin ve devletinin her türlü meselesini kendi meselesi sayan insandır.

ÜLKÜCÜ, mesleğinde en iyisi ve en ahlaklı olmayı hedefleyen, ancak makam ve mevki sahibi olduğu zaman milletini ezmeyen insandır.

ÜLKÜCÜ, anne, baba ve aile büyüklerine saygılı, her fırsatta onların gönlünü alan, hizmetine koşan insandır.

ÜLKÜCÜ, eşini Cenab-ı Allah’ın bir emaneti olarak gören, sâdık bir eş, müşfik bir aile reisi ve anne olan insandır.

ÜLKÜCÜ, çocuklarına en iyi sahip çıkan, onları hayırlı evlatlar olarak Türk milletinin hizmetine sunan insandır.

ÜLKÜCÜ, öğrenmekten bıkmayan, öğrenmek için sürekli okuyan, araştıran kişidir.

ÜLKÜCÜ, zamanın kavramlarına ideolojisine uygun yaklaşımlar gösterebilen, kendini devamlı yenileyebilen, ürettiği proje ve yaklaşımlarını ülküdaşlarıyla paylaşarak stratejik akıl oluşturan insandır.

ÜLKÜCÜ, gündemin gerisinde kalmak yerine, gündem oluşturabilen insandır.

Kısacası; ülkücü örnek kişiliği ile insanlara ve insanlığa örnek olan, onlara doğru liderlik yapabilen bir kişidir.

NE Mİ İSTİYORUZ? GERÇEKLERİMİZLE YÜZLEŞMEK İSTİYORUZ

Ülkücüler, halka dönüş, millete dönüş, Türk’e dönüş hareketinin başlatılmasını istemektedir.

Ülkücüler, bağımsız, bağlantısız, özgür bir fikir hareketi istemektedir.

Ülkücüler, Türk milliyetçilerini kontrol altında tutan zincirleri kırmak istemektedir.

Ülkücüler, devlet milliyetçiliği değil, milletin milliyetçiliğinin yapılmasını istemektedir.

Ülkücüler iyinin, doğrunun, dürüstlüğün, erdemin, faziletin, saygının, sevginin, hoşgörünün, vefanın, dostluğun, sadakatin, güvenin, hakkın, hukukun, özgürlüğün, estetiğin, güzelliğin, aşkın, aklın, bilginin, bilimin ve ideallerin savaşçısı olmak zorundadır. Bu savaş ülkücüleri aynı zamanda iktidara taşıyacak değerlerdir.

TÜRK MİLLİYETÇİLERİNE DÜŞEN GÖREVLER

İnsanımıza merhamet, vicdan, sevgi, ahlak, adalet, hukuk, demokrasi, insan hakları ve özgürlük değerlerini ve kavramlarını kazandırmak zorundayız. Bu değerleri savunamazsak insanca yaşayamayız.

İnsanlarımızda soy, dil, kültür, tarih, kimlik, vatan, devlet ve bayrak şuuru yoksa TÜRK milleti olamayız. Bölücü etnik milliyetçilik ve siyasi ümmetçilik ülkeyi içten içe kemirir ve yok oluruz. Birlik ve beraberliğimiz kaybolur. Yöneticiler emperyalizmin oyuncağı olur. Bu değerleri milletimize kazandırmak zorundayız.

Bilgi, bilim ve teknoloji üretemiyorsak devletimiz sömürge olmaktan kurtulamaz. Bilim olmadan dünya lideri olamayız. Bugün, güçlü ve söz sahibi bir devlet olmanın temelinde gelişmiş bir ekonominin yattığı ve gelişmiş bir ekonominin ise yüksek teknolojinin üretimine dayandığı tartışılmaz bir gerçektir. Eğitim sistemimiz, okuyan, araştıran, inceleyen, sorgulayan, itiraz eden ve analitik düşünen gençler yetiştiremiyorsa büyük Türk Medeniyetini kuramayız. Türk insanının insanca yaşamasını, dünyada söz sahibi olmasını ve saygı görmesini istiyorsak bir tek çıkış yolumuz var. Eğitim sistemimizi düzeltip bilgi, bilim, teknoloji, felsefe ve sanat üretmemiz gerekiyor. Bilgi Kentleri, silikon vadileri kurmadan, ülkemiz bir adım ileri gidemez.

BİZ NEDEN BÖYLEYİZ?

Milliyetçi kuruluşlarımız ne yapar?

Kendi doğrularımızı, ide, ideal ve ideolojilerimizi ciddiyetle sorgulamalıyız. Her şeyi eleştiriye tâbî tutmalıyız; düşünmek zorundayız.

Eleştiriye tâbî olmayan, eleştiriye kapalı olan, bilgiyi kutsal dokunulmaz bir ideolojiye dönüştüren hiçbir düşüncenin mükemmelleşme şansı olamaz.
Eleştirinin ilk ve kesin olarak uyulması zorunlu olan şartlarından birisi ve belki de en birincisi, "kendi doğruları" da dâhil olmak üzere, gücü ve kudreti gereğince, kendisine doğru olarak sunulan her şey ile hesaplaşmaktır. Bütün Türk Milliyetçisi camiasına açıkça seslenerek 'hodri meydan' diyorum: "Var mısınız böylesine yürek yırtan bir cesareti göstermeye?"

Bir kere daha ve vurgu ile aynı çifte suali soruyorum:
Acaba, Türk milliyetçileri, sadece 'ihtiyaç vukuunda' kullanılıp sonra bir tarafa atılmak üzere 'elde var' olarak hesap edilen "deli oğlanlar", icabında her maksada mâtûfen kullanılmaya gönüllü olarak hazır "bar fedaileri" midir?
Acaba, Türk milliyetçiliği, bünyesel olarak ciddî bir entelektüel harekete imkân vermemekte midir?

Bizler Türk milliyetçileri;

20. yüzyılı kaçırdık dünyayı takip edemedik, 21 yüzyılı kaçırmayalım.
Ya ikinci Endülüs ya da ikinci Ergenekon olma çizgisindeyiz.

Vatanınız ve devletiniz ayağımızın altından kayıyor...

Bu bir manifestodur.

Fikrimizde samimi olsaydık ve inansaydık bir araya gelirdik.