CİDDİGAZETE

Konya'nın Çumra ilçesinde özel bir iş yerinde özel güvenlik görevlisi olarak çalışan eski polis memuru 43 yaşındaki Abdülgaffar Dağlı kaldırımda tabancayla başına ateş ederek yaşamına son verdi.

Olay, İzzetbey Mahallesi Gazi Caddesi’nde meydana geldi. 43 yaşındaki Abdülgaffar Dağlı, kaldırımda başına tabancayı dayadı. Durumu fark eden çevredekiler, Abdülgaffar Dağlı’yı ikna etmeye çalıştı ancak Dağlı tetiğe basıp tabancayı ateşledi. Kanlar içinde yere yığılan Abdülgaffar Dağlı, çağırılan sağlık görevlilerinin müdahalesine rağmen yaşamını yitirdi. Abdülgaffar Dağlı’nın cansız bedeni otopsi için Çumra Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

“MHP ADAY GÖSTERMEZSE KENDİMİ ÖLDÜRECEĞİM” DEDİ

Abdülgaffar Dağlı’nın tetiğe basmadan önce Çumra Belediyesi'nin MHP'li eski başkanı Yusuf Erdem için, “Babam Yusuf’u aday göstermediler, kendimi öldüreceğim” dediği öğrenildi. Dağlı’nın üzerinden, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye iletilmek üzere bir not çıktığı da iddia edildi.

ESKİ BAŞKAN YUSUF ERDEM, DAĞLI'NIN HİKAYESİNİ ANLATTI

2009-2014 yılları arasında MHP’den Çumra Belediye Başkanı olarak görev yapan ve 31 Mart 2019 seçimleri için tekrar MHP’den aday adaylığını açıklayan ancak Cumhur İttifakı kapsamında ilçe AKP’ye bırakıldığı için aday gösterilmeyen Yusuf Erdem, canına kıyan Abdülgaffar Dağlı'nın yaşam hikayesini sosyal medya hesabından şöyle anlattı:

"Bugün üzülerek Gaffar’ın intihar haberini aldım. Boğazıma birşey düğümlendi, zorlanarak ve şaşırarak, tekrarlayarak bir Fatiha’yı gözlerim dolu dolu ancak okuyabildim. Allah rahmetini esirgemesin.

ABDÜLGAFFAR DAĞLI KİMDİR?

Gaffar’ı ben ilk kez karakolda gördüm. Sanırım 2009 yılı sonu yada 2010 yılı başları idi. Belediye Başkanı idim. Akşamları 3 tane rutin yaptığım iş vardı. Birincisi, rastgele bir Çumralı hemşehrimin evine Tanrı misafiri olarak ziyaretine gitmek. Böylece hem onlarla hasbihal ediyor, hem sorun ve şikayetlerini dinliyor, hem de yapabileceğimiz şeyler noktasında notlar alıyordum.

İkincisi, gece 22.00'den sonra hastaneye gidiyor, orada sahipsiz yada ilgiye muhtaç hastalarımızla, yaşlılarımızla görüşüyor, hem onlara moral vermeye çalışıyor, hem de durumları hakkında doktorlardan bilgi alıyor, yardımcı olmaya çalışıyordum.

Üçüncüsü ise gece 24.00'ten sonra karakola gidiyordum. Karakolda ise hem nöbetçi polislerle sohbet ediyor, onlara yoldaş oluyordum hem de her gün sorun haline gelen, sorun yaşayan ve yaşatan insanları tanımaya çalışıyordum.

İşte bu karakol ziyaretlerimden birinde, gece yarısından sonra gördüm Gaffar’ı ilk kez. Alkol ve kesif ispirto kokusundan yanına iki metre dahi yaklaşılamıyordu. Kim olduğunu sordum nöbetçi polis memuru arkadaşa.

Eski bir polis olduğunu, aşırı alkolden ve alkollü olarak ateş açtığından dolayı görevden ihraç edildiğini, sık sık boşandığı eşini rahatsız ettiğini, çevreye rahatsızlık verdiğini, kalacak yeri bile olmadığını, her iki günde bir karakola düştüğünü anlattı.

Ertesi günü araştırdım Gaffar’ı. Evet, işten uzaklaştırılmış eski bir polis memuru idi. Alkol bağımlısı idi ve bundan dolayı hayatı kararmıştı. Bir kızının olduğu ilk eşinden ayrılmış, ikinci bir evlilik yapmıştı. Altı yaşında, gözleri çakmak çakmak olan sevimli bir oğlunun olduğu, ikinci eşinden de alkol yüzünden ayrılmıştı. Anne babası adeta evlatlıktan silmiş, sokaklarda, yıkıntı evlerde yatıyordu.

O gece polis memuru alkol bağımlılığının ileride, alkol bulamazlarsa ispirto, bulamazlarsa uyuşturucuya kadar gidebilecek, hatta okul önlerinde uyuşturucu satışına kadar uzanabilecek ve sonu cinayete kadar ulaşabilecek bir hastalık olarak anlatıyordu tecrübelerine dayanarak.

Gaffar hakkında yeterli bilgiyi topladıktan sonra anne-babasını belediyeye davet ettim. Görüşmenin detaylarını anlatmayacağım. Gaffar’a sahip çıkıp, tedavi ettirip topluma kazandırma noktasında kendisinden umudu kesmiş olan aileden destek göremeyeceğimi anladım.

Boşandığı ikinci eşini davet ettim ve konuştum; dünyada bir tek erkek Gaffar dahi kalsa tekrar bir araya gelmeyeceğini, kendisini rahatsız etmemesini istediğini bildirdi. Anlaşılan Gaffar için bütün kapılar kapalıydı.

Gaffar’ı belediyeye çağırdım; geldi. Perişan bir haldeydi. Elini-yüzünü yıkayıp, bir de çay ocağında sade kahve içtikten sonra yanıma tekrar gelmesini söyledim.

İçeri tekrar girdiğinde hafif toparlanmış, ağlar bir vaziyette idi. Çok detaya girmeyeceğim, ağlayarak; "Elimden tutacak da kalmadı, kimsesizim, ne tutacak dalım, ne insanların yüzüne bakacak yüzüm var. Allah da canımı almadı, evlatlarımın yüzüne bakamıyorum" diyebildi.

"Seni Ankara’ya tedaviye göndersem, elimi uzatsam, bana alkolü bırakıp adam gibi bir hayata başlamak için yardımcı olur musun, söz verir misin?" dediğimde, kendini ayaklarımın dibine attı.

Uzatmayalım; Ankara’ya AMATEM’e tedaviye gönderdim Gaffar’ı. Amatem yöneticisi ile bizzat görüştüm. Tedavi süreci içerisinde yanına Ankara’ya kadar gittim, AMATEM’de ziyaret ettim, doktoruyla görüştüm. Çok azimliydi.

Tedavi sürecinin sonunda doktoru beni aradı:

"Gaffar’ın tedavisi bitti. Ancak kendisi bize 'Bana bir cihaz bağlayın, ben bir daha alkol alırsam öleyim. Ben o adamın karşısına bir daha alkollü çıkmak istemiyorum' diyor. Ne yapalım?" diye soruyordu. Öyle bir cihaz olduğunu bilmiyordum. Doktora "Asla öyle bir şey yapmayın. Ben onun iradesine inanıyorum. Ola ki gaflete düşer de içerse bile insan canı bu. Öyle şey olmaz" dedim.

Gaffar Çumra’ya dönmüştü. Bayağı toparlamış, rengi bile değişmişti. Ona "Bak, belediyede işe gireceğim diye alkolü bırakmadın, değil mi?" diye sorduğumda, "Ben ekmeğimi taştan çıkarırım. Siz bana babalık yaptınız, gerisi benim işim" demişti.

Gaffar gittikten sonra şoförüme tembih ettim ve onu izlemesini söyledim. Yaklaşık bir ay boyunca izledim. Gaffar kahvehanelerde yerleri süpürüyor, garsonluk yapıyor ve karnını doyuruyordu. Bazen de mağdur ediliyordu ama asla kızmıyor ve alkole geri başlamıyordu.

Gece yatacak yeri halen yoktu, çalıştığı dükkanlarda yatıyordu. Belediyeye çağırdım. "Gaffar, yarından itibaren Sırçalı’da işe başlıyorsun. Oranın gece bekçisi olacaksın. Orayı gece sana emanet ediyorum" dediğimde sanki kalbi yerinden çıkacaktı. Ağlayarak odadan ayrıldı. Çıkarken, "Allah senden razı olsun. Seni mahcup etmeyeceğim. Allahım sen ne büyüksün" diyordu.

Gaffar çok kısa sürede kendini toparladı. Alkolün yanından bile geçmiyordu.

Ev kiraladı, taksitle ev eşyaları aldı. Namaza başladı. Yüzüne bir güzellik oturuverdi. Çocuğuyla ilgilenmeye başladı. Onunla ve kızıyla gurur duyuyordu. Onlara layık olmaya çalışıyordu. İçeri Çumra’dan bir hanımla görüşmeye başladı, evlenecekti.

Eski eşi Sırçalı’ya gelip, "Ben kocamı kimseye yedirmem” diyerek kendisi ile tartışmış, ikna edemeyince bana gelmişti.

"Ben kocamı istiyorum" diyerek yardım istiyordu. Ben, "Hani kızım, dünyada tek erkek o kalsa da istemem diyordun" deyince; "Ondan böyle bir adam doğacağını bilemezdim" demişti.

Uzatmayalım, ben gönül işlerine karışmayacağımı söyleyince yanımdan ayrıldı. Bir süre sonra anlaşmışlar ve Gaffar yanıma geldi, eski eşiyle evlenmek istediğini söyledi. Düğünlerini yapıp nikahlarını bizzat kıyıverdim.

Mutluydu Gaffar da, eşi de, çocuğu da.

2014 Yerel seçimlerinde seçimleri kaybedip Ankara’ya döndüm. Kısa bir süre sonra Gaffar’ın işten çıkarıldığını öğrendim. Çok geçmeden eşinden yine ayrıldığını ve alkole geri başladığını. Çok üzüldüm. İşten çıkarıldığında durumu anlatmak için aradığım belediye başkanı telefonumu açmamıştı. Hoş, açsa ne olacaktı, onu da bilmiyorum.

Haksız yere, öz kardeşim de dahil bir sürü kişinin işine son vermişti.

Aslında Belediye Başkanını biraz da yaşadığım bir olay üzerine aramıştım. İşten çıkarıldığı sıralar bir gün eski şoförüm beni aramış ve "Başkanım, Gaffar bir silah bulmuş ve Belediye Başkanını vuracağım diye yola çıkmış. Ben de koştum, şimdi, belediyenin önünde gördüm" diye bilgi vermişti. Hemen aradım Gaffar'ı, "Neredesin oğlum?" diye sorunca, gezdiğini söyledi. Ben, "Gaffar, ben seni kameralardan görüyorum, belediyenin tam karşısındasın. Niyetini de öğrendim. Hemen oradan uzaklaş" deyince, ağlayarak, "Bunlar benim yuvamla, hayatımla oynuyorlar" diye cevap verdi. Ona, "Her işten çıkarılan Belediye Başkanı mı vuruyor Gaffar. Sana başka iş mi yok? Sen ekmeğini taştan çıkarırsın. Canını sıkma. Kendini de bırakıverme. Haydi, ben sana güveniyorum. Hem sonra, sen onu vurursan Yusuf Erdem vurdurttu derler. Beni sevmiyor musun?" dedim. Cevaben; "Seni sevmemem için taş olmam lazım. Öyle deme başkanım" dedi. Alkol almış olabileceğini tahmin ettim. Ona, "Seni kameradan izlemeye devam edeceğim. Eğer oradan ayrılmazsan ve o çocuğa bir zarar verirsen bana zarar vermiş olacaksın. Onu vurursan beni vurmuş olacaksın. Sana da hakkımı helal etmeyeceğim" deyince, “Öyle deme, öyle deme” diye ağlamaya başladı. Telefonu kapattım. Ahmet’i aradım. Gaffar’ın ne yaptığını sordum. Oradan uzaklaşmaya başlamıştı. Gaffar’ı daha sonra da arayıp teskin ettim. Moral verdim. Bir süre sonra Gaffar’ın köfteci dükkanı açtığını öğrendim. Dükkanına gidip, taltif ettim.

En son, 01 Aralık 2018 tarihinde MHP’den aday adaylığımı açıklamak üzere Çumra’ya geldiğimde görmüştüm. Çok sevinçli idi, gözlerinin içi gülüyordu.

25.01.2019 Cuma günü sabah canına kıydığını öğrendim. "Niye yaptın evladım? Değer miydi?" diyemedim bile.

Abdülgaffar Dağlı, sevgi dolu bir insandı, evlatları için yanıp tutuşan bir babaydı. Onun bütün zararı kendisine olmuştu. Alkolü bırakınca içindeki cevher ortaya çıkan, namaz kılmaya başlayan bir müslümandı. Bir de yeni doğmuş, küçücük bir erkek torunu vardı kızından.

Neden be oğlum, neden?

Allah rahmet eylesin Gaffarım, mekanın cennet olsun..."