Amerikan Washington Post gazetesi, Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na girdiği 2 Ekim'den bu yana kayıp olan gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın son köşe yazısını yayımladı.

Washington Post, Kaşıkçı'nın yazıyı bu tarihten önce gazeteye gönderdiğini açıkladı. Gazeteden yapılan açıklamada, köşe yazısının Kaşıkçı'nın kaybolmasından önce yazıldığı, 3 Ekim'de onun tercümanı ve yardımcısı tarafından Washington Post'a gönderildiği belirtildi.

Washington Post'un Küresel Görüşler kısmının editörü Karen Attiah, Kaşıkçı'nın geri dönmesini umduklarından ötürü söz konusu yazıyı yayınlamak için bu güne kadar beklediklerini söyledi.

Attiah, Kaşıkçı'nın yazısına yazdığı girişte şunları ifade etti:

“Bu yazı, Cemal Kaşıkçı İstanbul’da ortadan kaybolduktan bir gün sonra, kendisinin asistanı ve çevirmeni tarafından bana ulaştırıldı. Washington Post, yazıyı hemen yayınlamadı. Zira bizler Cemal Kaşıkçı’nın ortaya çıkacağını ve bu yazıyı oturup birlikte gözden geçireceğimizi umuyorduk. Artık kabul etmeliyim ki bu olmayacak.

Bu, Washington Post için editleyeceğim son Cemal Kaşıkçı imzası taşıyan yazı olacak. Çalışma, Kaşıkçı’nın Arap dünyasında görmek istediği özgürlük tutkusunu ve bu uğurdaki kendini adamışlığını mükemmel bir şekilde yansıtmaktadır. Kendi canını uğrunda verdiği bir özgürlük... Bundan bir yıl önce gazetecilik kariyerinin son durağı olarak Washington Post’u seçmiş olması ve bizlere birlikte çalışma fırsatını vermesi nedeniyle kendisine sonsuza kadar minnettarım.”

KAŞIKÇI'NIN YAZISI:

“Birkaç gün önce, Freedom House (Özgürlük Sarayı) tarafından yayımlanan “2018 Dünyada Özgürlük Raporunu” internette incelerken çok vahim bir kanıya vardım. Arap dünyasında “özgür” olarak sınıflandırılan sadece tek bir ülke var. O da Tunus. Ürdün, Fas ve Kuveyt “kısmen özgür” olarak tanımlanmış. Arap dünyasının diğer bütün ülkeleri raporda “özgür değil” olarak sınıflandırılmış.

Bunun sadece tek bir açıklaması var, bu ülkelerde yaşayan Arapların konu hakkında ya hiçbir bilgisi yok ya da yanlış bilgilendirilmişler. Kendi günlük yaşantılarını ve bölgenin tamamını etkileyen meseleleri alenen tartışmak bir yana, bunları kafi derecede tespit ve tarif edemeyecek durumdalar. Halkın zihni, devlet tarafından belirlenen bir programa sadık hale getirilmiş ve birçoğu inanmasa da, nüfusun büyük bir çoğunluğu bu yalan programının birer kurbanı halindedir. Üzücü bir şekilde, bu durum pek de değişecek gibi görünmemektedir.

2011 baharında Arap dünyası umut doluydu. Gazeteciler, akademisyenler ve halk, ülkelerinde özgür ve parlak bir Arap toplumu beklentisi ile doluydu. Devletlerinin hegemonyasından, sürekli müdahalelerden ve sansürlerden kurtulmayı umuyorlardı.

Toplumlardaki bu beklentiler, birbiri ardına ya eski statükoya geri dönülmesi veya eskiden daha da kötü şartların zuhur etmesi nedeniyle hızlı bir şekilde tuzla buz oldu.

Sevgili arkadaşım, seçkin Suudi yazarlardan Salih el Şehi, Suudi basınının en ünlü köşe yazılarından birisini kaleme almaktaydı. Maalesef kendisi şu anda, Suudi devletine sözde zıt yorumlar yaptığı gerekçesi ile haksız bir yere kendisine verilen 5 yıllık hapis cezasını çekmektedir. Mısır hükümetinin El Masir el Yevm isimli koskoca bir gazeteye el koyması, meslektaşlarımızı ne öfkelendirdi ne de bir tepkiye neden oldu. Devletlerin bu tür uygulamalarına uluslararası toplum artık mukabele etmemektedir. Bunun yerine sadece seri kınama mesajlarının ardından gelen sessizlik var.

Sonuç olarak da Arap devletlerine şiddeti her geçen gün artan bir şekilde medyayı susturma hususunda mutlak kontrol bahşedilmiş oldu. Gazeteciler arasında bir zamanlar internetin yazılı basın üzerindeki bilgi sansürünü ve kontrolünü tamamen ortadan kaldıracağına inanılırdı. Ancak varlıkları bilginin kontrolüne bağlı olan bu devletler, saldırgan bir şekilde İnterneti engellediler. Ayrıca yerel muhabirleri tutuklayıp, reklam sahiplerini uygun görmedikleri yayınlara destek vermemesi için baskı altına aldılar.

Arap Baharı ruhunun hala yaşadığı birkaç sahra hala var olmaya devam etmektedir. Katar hükümeti, “Eski Arap nizamını” desteklemek amacıyla bilgi üzerindeki kontrollerini daha da artıran komşularının aksine uluslararası haber yapanları desteklemeye devam ediyor. Basının en azından “kısmen özgür” olarak betimlendiği Tunus ve Kuveyt gibi ülkelerdeki medya Arap dünyasının tümünü ilgilendiren meselelere olmasa da yerel meselelere odaklanmış durumda. Bu ülkelerin medyaları, Suudi Arabistanlı, Mısırlı ve Yemenli gazetecilerin sesini duyurmaları için kendilerine bir platform sunmaktan imtina ediyorlar. Basın özgürlüğü hususunda Arap dünyasının baş tacı olan Lübnan dahi, İran yanlısı Hizbullah’ın etkisine ve kutuplaştırma çabalarına kurban düştü.

Arap dünyası bugün kendi “Demir Perde” vakası ile karşı karşıyadır. Aradaki fark ise, bu sefer perdeyi çekenler dış aktörler değil, güç için birbirleriyle mücadele eden iç güçler. Soğuk Savaş döneminde, yıllar içerisinde hayati önem taşıyan bir kuruma dönüşen Radio Free Europe, özgürlük umudunun beslenmesi ve devam ettirilmesi hususunda önemli bir rol oynamıştı. Arapların da buna benzer bir ağza ihtiyacı var. The New York Times ve The Washington Post, 1967 yılında International Herald Tribune gazetesinin müşterek sahibi oldu. Daha sonra bu gazete dünyanın dört bir yanında seslerini duyurmak isteyenlere hizmet eden bir platforma dönüştü.

Benim gazetem, yani Washington Post, çalışmalarımın birçoğunu çevirerek ve onları Arapça olarak yayınlayarak bir insiyatif aldı. Bundan dolayı kendilerine minnettarım. ABD’de ve Batı'daki demokrasinin karmaşık yapısını ve çeşitli taraflarını tartışıp anlayabilmeleri için Arapların kendi dillerinde okumalar yapması elzemdir. Bir Mısırlı, Washington’daki bir inşaat projesinin aslında ne kadara mal olduğunu ifşa eden bir makaleyi okuduğu zaman, kendi toplumundaki benzer projelerin altında yatanları daha iyi anlayabilir.

Vatandaşların küresel hadiselerden daha iyi haberdar olabilmeleri için Arap dünyasının, eski tip tercümeye medyasının modernleştirilmiş bir versiyonuna ihtiyacı var. Bir diğer önemli husus olarak, Arap seslerin duyurulması için bir bir platform sunmamız elzemdir. Araplar olarak, fakirlikten, kötü yönetimden ve yetersiz eğitimden muzdaripiz. Propagandaları ile nefret yayan ulusalcı devletlerin etkisinden korunaklı, bağımsız uluslararası bir forumun hayata geçirilmesi halinde Arap dünyasındaki sıradan insanlar toplumlarının karşı karşıya olduğu yapısal sorunlara daha iyi müdahale edebilecek bir hale gelecektir.