CiddiGazete- Habertürk yazarı Oray Eğin bugünkü yazısında, dikkat çeken bir iddiayı köşesine taşıdı.

Oray Eğin, "Önceki gün Demirören Ailesi’nin sahibi olduğu Kanal D’de “gay” kelimesi sansürlendi.

Halbuki yılbaşından önce patronun eşini başka iş adamlarının eşleriyle bir alışveriş merkezinde çay saatinde görmüş, masalarındaki bir eşcinselle nasıl samimi olduklarına dikkat etmiştim. Tek fonksiyonu ünlülerin (ve zenginlerin) yanında dolanmak, “çantacılık” yapmak olan bu kişi Hürriyet’e köşe yazarı da yapıldı.

Hatta gazetenin birbirine benzer -sayabildiğim kadarıyla- toplam beş eşcinsel köşe yazarı bile var" diye yazdı.

Oray Eğin, yazısının devamında şunları kaydetti:

İçlerinden biri de Yozgatlı gazete yöneticisinin eşcinsel bir erkek olduğu halde “Kadın” diye isim taktığı ve zaman zaman evine çağırıp azarlayarak günlük stresini üzerinden attığı bir tip.

Görünürlük açısından LGBT+ bireylerin kamuoyunun önünde olmaları çok önemli. Ama mevcut medya sistemi bu bireyleri kültür-sanat ve magazin gibi “zararsız” alanlara hapsederek kendi bilinçaltını yansıtıyor: Eşcinseller bilim insanı, siyasetçi, düşünür değil de sadece pavyon şarkıcısı, “kuaför” ya da moda tasarımcısı olabilir sadece.

Bu parmaklıkları kırabilmenin yolu bütün azınlıkların çok iyi bildiği gibi iki kat daha fazla çalışmak, daha fazla bilmek, daha başarılı olmak. Ama o zaman da statüko kendisini tehdit altında hisseder. Seçtikleri kişi çay saatinde Revna Ablası ve Yıldırım Abi’sine neden sahibi oldukları kanalda gay sözcüğünü yasakladıklarını sormayacak, masaya Miss Candy’nin (evet, “Pose” göndermesi) çekicini indirmeyecektir. Çünkü bu kafeste yaşamaya memnundur.

KADIN GAZETECİLER NEREDE

Gerçi, ben de neden şikayet ediyorsam...

Bir zamanlar Ferai Tınç, Gülçin Telci, Ayşe Özek Karasu gibi isimlerin yazdığı Hürriyet’te bugün magazin servisi dışında tek bir kadın yazar yok. Son kalanlardan Gila Benmayor 11 Mart’tan beri yazmıyor. Oysa artık medyada yer almayan bir Zeynep Atikkan mesela kendilerini önemli zanneden pek çok erkekten daha aydınlık bir kalemdir.

Muhalif medyada durum farklı değil. Gelişmeyi ve ilerlemeyi balkon kapatıp evlerinin salonlarını genişletmek zannettiklerinden gazeteler hala erkekler kulübü. Yüzlerce gazeteciyi yetiştiren bir bilim insanı olan Yazgülü Aldoğan’a zamanında kadın konuları (makyaj, manikür, kıyafet vs.) yazması teklif edilen erkek egemen medya düzeni hala değişmedi. “Türkiye’nin aydınlık insanları” bile Aldoğan’ı kültür-sanat servisine hapsetti. Onun bu işi de mükemmel yapabilmesi değil konu, medya kuruluşunun algısında siyasi yorumculuğun hala bir erkek işi olarak görülmesi. Karşı mahallenin Fatma Barbaroğlu gibi kuvvetli kadın yazarları da bugün sessizce yok oldu. Habertürk hakikaten bir “ada” gibi.

İşin ironik tarafı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında etkili kadın danışmanlar var. Dahası, davetlerde Bülent Ersoy ve Fatih Ürek gibi görürlük açısında simgesel önemi olan figürleri ağırlarken muhalif partiler de tıpkı muhalif medya gibi karşılığı olmayan bir gericiliğe hapsolmuş durumda.

Birkaç sene önce Meclis’te Ertuğrul Kürkçü’nün yaptığı tarihi konuşmanın ötesinde siyasetten LGBT+ hakları adına kayda değer bir çıkış görmedim. Gördüğüm, CHP’nin bu meseleyi dava edinmiş Mehmet Sevigen (beğenin beğenmeyin ama Ankara’da trafikte durdurulan trans bireylerin yardımına o koşardı) ve Melda Onur gibi vekilleri dışladığı.

Geçenlerde, gelecekte Cumhurbaşkanı adayı olmasına kesin gözle bakılan İstanbul’un belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’na eşcinsel evliliği hakkında ne düşündüğü soruldu. “Tabii ki eşcinsel vatandaşlarımızın da yaşam kalitelerini ya da yaşam ile ilgili özgürlüklerini korumakla ilgili sorumluluğumuz var” dedi. “Şunu söylemekte fayda görüyorum ki eşcinsel evliliğe izin verilmesi hususunda henüz toplumumuzun da hazır olmadığının altını çizmek isterim.”

İyi de toplumlar hiçbir zaman ilerlemeye hazır değildir. Cumhuriyet’in ilanına, Latin alfabesine geçilmesine, Kürt halkının tanınmasına, başörtülü devlet memuru veya Cumhurbaşkanı eşine de hazır değildi toplum. Ama hepsi zamanla oldu, hepsine de toplum alıştı.

MÜTTEFİK OLMAK

İmamoğlu gibi siyasetçilere düşen görevlerden biri de toplumu hazırlamaktır. Hiçbir devrim -ya da daha ılımlı ifadeyle ilerleme- kendi kendine olmuyor. Toplumun hazırlanması için devrimin öncülerine, kamusal figürlere, hatta ünlülere büyük görev düşüyor.

LGBT+ hareketi konusunda çok yol kat edilen ülkelerden ABD’de aralarında oyun yazarları, şöhretler, entelektüel ve gazetecilerin olduğu kamuoyu önderlerinin bilinç oluşturmak ve siyasete baskı yapma konusunda etkisi büyüktü. Tek bir Caitlyn Jenner bile trans bireyler konusunda öğretici oldu.

Zamanla toplum başkalarının cinsel hayatının kimseyi ilgilendirmediğini, isteyenin istediğiyle evlenmesinin başkalarına tehdit oluşturmadığını fark etti. LGBT+ hareketi aslında yıllardır “Sana ne!” diyordu, çoğunluk da “Bana ne!” demeyi öğrendi. Eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney gibi birçok muhafazakar siyasetçi kendi LGBT+ çocukları vesilesiyle bu arayışının bir insan hakları mücadelesi olduğunu gördü.

Bu geçişte en önemli rolü oynayanlardan biri LGBT+ harf sıralamasında “A” harfini temsil eden “müttefikler” (ally) oldu asıl. Kendileri düzcinsel olduğu halde LGBT+ bireylerinin var olmasına, iş bulmasına yardımcı olan, onlara ifade alanı açan, cinsel kimliğe değil liyakate bakarak karar veren yöneticiler, patronlar ve siyasetçiler ilerlemenin gizli kahramanlarıdır. Kendi adıma bugün ve geçmişte yolum böyle birkaç kişiyle kesiştiği için minnettarım. Kolay olmadı, ama bu yolculukta karşıma çıkan müttefiklerim sayesinde tahmin ettiğim kadar sancılı da değildi.

Herkes benim kadar şanslı olamayabiliyor elbette. Bugün Türkiye’nin birçok şehrinin birçok sokağında kendisi olmaktan korkan, kendisini reddedilmiş, değersiz, defolu zanneden binlerce gencin bir umut ışığına ihtiyacı var. Sadece Ekrem İmamoğlu’ndan değil, genel olarak Türkiye’deki bütün etki odaklarından bu “pride” ayındaki beklentim müttefik olmaktan korkmamaları. Tarihin doğru yerinde durmak önemlidir.