CiddiGazete- Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, Twitter hesabından, Türk siyasi tarihine ‘postmodern darbe’ olarak geçen 28 Şubat sürecinin 24’üncü yılı dolayısıyla bir mesaj paylaştı.

Mesajında, 25 Mart 2009’da meydana gelen helikopter kazasında hayatını kaybeden, BBP’nin Kurucu Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun "Namlusunu milletine çevirmiş tanka asla selam durmam." sözünü paylaşan Destici şöyle devam etti:

“Sözün Sözümüz,

Yolun Yolumuz,

Davan Davamız,

Ülkün Ülkümüzdür.”

28 ŞUBAT SÜRECİ

29 Ocak 1993’te kurulan Büyük Birlik Partisi’nin Kurucu Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 24 Aralık 1995'te yapılan erken genel seçimlerde ANAP-BBP ittifakından 20. Dönem Sivas milletvekili olarak Meclis’e girdi, 28 Şubat 1996 tarihinde ANAP'tan istifa ederek, BBP'ye döndü.

24 Aralık 1995 seçimlerinde Refah Partisi birinci, Anavatan Partisi ikinci, Doğru Yol Partisi üçüncü, Demokratik Sol Parti dördüncü, Cumhuriyet Halk Partisi ise beşinci parti oldu.

Seçimlerden hemen sonra başlayan hükûmet kurma girişimleri sırasında Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan önce ANAP ile koalisyon kurmayı denedi, bu olmayınca, seçimlerden yaklaşık iki ay sonra ANAP-DYP koalisyonu (ANAYOL) kuruldu. Ancak bu koalisyon kısa sürede sona erdi.

28 Haziran 1996'da, Necmettin Erbakan'ın başkanlığında, RP ile DYP arasında Refahyol hükûmeti kuruldu ve 8 Temmuz'da güvenoyu aldı. Fakat bu hükûmet 28 Şubat 1997’de ‘postmodern darbe’ olarak anılan Milli Güvenlik Kurulu kararları sonrasında istifaya zorlandı.

MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN TUTUMU

Muhsin Yazıcıoğlu 28 Şubat’ın ardından verdiği bir röportajda o süreçte kendisine yapılan baskıları ve bu baskılara karşı takındığı tutumu şöyle anlatmıştı:

“...’Refahyol hükümetine güvenoyu vermeyin.’ Veririm, bunun tercihini yapacak olan benim. Bunun tercihini yapacak Meclis’tir. ‘Ama işte vermeyecekler.’ Kim vermeyecek? ‘Vermeyecekler.’ O vermeyecek olanlar çıksın, kendileri vermeyeceklerini söylesin ama ben Meclis’in iradesini esas alıyorum. Bunun da gereğini Meclis yapacak. Şimdi matematik olarak hesap ettiğinizde Meclis aritmetiğine göre, 8 milletvekili bu oyu verdiğinde güvenoyu alır mı bu hükûmet, alır. Alırsa ben bu güvenoyunu vereceğim dedim. ‘Ama işte vermeyecekler birilerine.’ O zaman git, o vermeyecek olanlara, seni dolaylı olarak bana göndermiş olanlara söyle, benim adım Muhsin Yazıcıoğlu, ben bu güven oyunu vereceğim. Hem de vermeyecek olsam bile, bu anlayış içerisinde olduğu sürece, Meclis’in iradesini ispat etmek için vereceğim dedik, verdik.

Ondan sonra 28 Şubat süreci girdi. 28 Şubat sürecinde de bildiğiniz gibi, Milli Güvenlik Kurulu kararlarının adıdır 28 Şubat. 28 Şubat’ta yapılan Milli Güvenlik Kurulu’nda 18 maddelik bir karar alındı. Ben bu kararın imzalanmaması tarafında yer aldım. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilsin, bunlar okunsun, hatta bir güven oylaması yapılsın, ondan sonra da ülke için faydalı, hayırlı ne varsa onlar kabul edilsin, olmayanlar da reddedilsin diye savundum.

Sonuna kadar o hükümetin arkasında durduk. Biliyorsunuz, ‘havada ikmal’ diye bir şey yapıldı. Bir değişim yapıldı. O değişim sonrasında dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’e Çiller’in başbakanlığında aynı hükûmetin bir değişik şekilde kurulması gitti. İmza toplandı, Meclis’in çoğunluğu imza attığı halde Sayın Cumhurbaşkanı yetkiyi Çiller’e vermedi.

Ve 28 Şubat sürecinde medya patronları bir yere çağrıldı, azarlandılar. Hangi köşe yazarının yazı yazacağı, hangisinin yurt dışına sürüleceğine onlar karar verdiler. Hakimler, savcılar bir yere toplandılar, ayakta marş söylettirildiler. Herkes fişlendi. Birçok insan fişlenme sonucunda kamu görevinden uzaklaştırıldı. Birçok aile mağdur edildi. Birçok insan bunun acısını çekti.

Biz o dönemde de çok net bir şekilde, hiçbir yoruma meydan vermeyecek şekilde demokrasiden yana tavrımızı koyduk. Darbelerin karşısına çıktık. Darbe girişimlerine, cunta girişimlerine karşı çıktık. Ve o zaman hatırlayacaksınız, sonradan yapılan bir takım açıklamalarla da anlaşıldı, Haziran ayının başında bir darbe yapılacağı artık herkese söyleniyordu.

Böylesi bir ortamda Sayın Çiller ve Sayın Erbakan’la birlikte yaptığımız bir toplantıdan çıktığımda bana soruldu, ben dedim ki, ‘Türkiye, İran olmaz. Türkiye, Cezayir olmayacak ama Türkiye’nin Suriye yapılmasına da biz müsaade etmeyeceğiz’ dedim. Bu kadar net bir tavır koydum. Çünkü o zamanki 28 Şubat sürecinin hedefi Suriye’de küçük bir azınlığın darbe yaparak yönetimi ele aldıktan sonra 27 yıl o şekilde idare ettiği gibi Türkiye’yi bir azınlığın eline vermek istiyorlardı. Biz bunu deşifre ettik. Bunu bildiğimizi ifade ettik. Bunu biliyoruz. Bunu fark ettik. Bunun farkındayız ve sizin ne yapacağınızın da bilincindeyiz buna müsamaha göstermeyeceğiz, müsaade etmeyeceğiz demiş olduk.”