Mühendislikte bir kural vardır: "Yaptığın iş güven verecek." Örneğin Volvo görünce, "tank gibi araba, Volvoya birşey olmaz diyorsun." İşte bu güvendir. Bu güven Volvo’yu benzerlerinden ayıran değerdir.

İnsanları etrafınızda toplayabilme/ikna edebilme/etkileyebilme becerisi olarak tanımlanan "karizma" ise sizi diğerlerinden farklı kılan/ayrıcalıklı hale getiren bir özelliktir.

Max Weber otoriteyi, geleneksel, hukuki-rasyonel ve karizmatik olmak üzere üçe ayırıyor. Bu üç otorite tipini anlattıktan sonra şöyle bir yorum yapıyor: "Bu üç otorite tipi arasında sadece ve sadece karizmatik lider, yani karizmatik otorite devrimcidir; geri kalanı muhafazakar ve tutucudur."

Tarihteki en büyük karizmatik liderlerden biri hiç kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk’tü. Parası yoktu, ağası yoktu, düşmanı çoktu ancak köhnemiş düzene karşıydı ve etrafındakilere güven veriyordu. Weber’in tasnifiyle, geleneksel ya da rasyonel otoriteyi değil karizmatik otoriteyi temsil ediyordu.

Karizmatik liderlerin hikayesi vardır.

İnsanlar onları hikayeleri ile sever.

Haksızlığa karşı çıkmasıyla, hak için mücadele etmesiyle, güçlülere baş eğmemesi ile insanları etrafında toplarlar, ikna ederler, etkilerler.

Ne zaman ki, düzenin parçası olmaya ve karşı çıktığı işleri yapmaya başlarsa kendilerine duyulan güven azalır, karizmaları yok olmaya başlar.

Düzenin parçası olmak düzenin adamlarıyla yol yürümektir. Düzenin konforuna/rahatlığına uymaktır. İdealizmi bırakıp pragmatizmi ele almaktır.

Düzene uydukça belki etrafları kalabalıklaşır, paraları çoğalır, öz güvenleri artar lakin insanları etkileme güçleri azalır. Çünkü hikayesini yitiren karizmasını kaybeder.

Ne diyordu o efsane tiradında, karizmatik Yaşar Usta;

"Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Hıh. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey! Sen mi büyüksün? Hayır ben büyüğüm ben, ben, Yaşar Usta..."

Selam doğru yolda gidenleredir.