CiddiGazete/Özel- Avukat Ahmet Gürol Şağban, Sağlık Bakanlığı'nın rehberine aykırı genelge yayımlayan İçişleri Bakanlığı aleyhine Danıştay'da dava açtı.

İki bakanlığın farklı görüş ortaya koyduğun ve insan sağlığının tehlikeye atıldığın belirten Sağban CiddiGazete'ye yaptığı açıklamada şu ifadelir kullandı:

- İçişleri Bakanlığı’nın toplu ulaşımda ayakta yolcu alınmasına izin veren genelgesini iptal için Danıştay’a dava açtık.

- İçişleri Bakanlığı yetki tecavüzü yapmış.

- Sağlık Bakanlığı yayımladığı rehberde kesinlikle ayakta yolcu alınmayacak derken, buna tam tuzak olacak şekilde İçişleri Bakanlığı izin veriyor.

- İki bakanlık farklı uygulama getiriyor.

- Son günlerdeki vaka sayısı artışının en büyük nedenlerinden biri toplu ulaşımda ayakta yasağının kaldırılmasıdır.

İŞTE İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NIN GENELGESİN İPTALİ İÇİN AÇILAN DAVANIN DİLEKÇESİ:

DANIŞTAY İLGİLİ DAİRE BAŞKANLIĞINA

ANKARA

YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEPLİDİR.

DAVACI:

VEKİLİ: Av. Ahmet Gürol ŞAĞBAN

Çankaya/ANKARA

DAVALI: T.C. İçişleri Bakanlığı- ANKARA

KONU: Davalı idarenin 01.06.2020 tarih ve 89780865-153-E.8567 sayılı "Şehir İçi ve Şehirlerarası Yolcu Taşımacılığı" konulu Genelgesinin;

"a) İlgi (a) Genelgemiz ile tüm şehir içi çalışan toplu taşıma araçlarında ve personel servislerinde araç ruhsatında belirtilen yolcu taşıma kapasitesinin %50'si oranında yolcu kabul edileceği yönündeki talimatımızın yürürlükten kaldırılması" ibaresi ile,

"c) EK-1'deki Kent İçi Ulaşım Araçları (Minibüsler, Dolmuşlar, Halk Otobüsleri, Belediye Otobüsleri ve Diğerleri) İle İlgili Alınması Gereken Önlemlerin 14.2-Yolcular İçin Alınması Gereken Önlemler Başlıklı Kısmının 4. Fıkrasının "Araçlara koltuk sayısı kadar müşteri alınabilir, ayakta yolcu alınmamalıdır. Karşılıklı dörtlü koltukların iki koltuğu kullanılmalı, yüz yüze gelmeyecek şekilde çapraz oturulmalıdır. Farklı özelliği ve niteliği olan diğer araçlarda oturma kuralları ve sosyal mesafeye göre düzenleme yapılmalıdır." istisnasına ilişkin uygulamanın ise il/ilçelerdeki toplu taşıma hatlarının niteliği (metro, metrobüs, tramvay vb.), ayakta yolcu taşımaya uygun araçların toplam taşımadaki oranı ve benzeri hususlar göz önünde bulundurularak ayakta yolcu taşınıp taşınamayacağı, ayakta yolcu taşıma ağırlıklı toplu taşıma araçlarında (metro, metrobüs, körüklü otobüs vb.) güvenli mesafe kurallarına uymak koşulu hangi oranda/sayıda ayakta yolcu alınabileceğini İl ve İlçe Hıfzısıhha Kurullarınca alınacak kararlar ve konulacak kurallar doğrultusunda belirlenmesi" ibaresinin öncelikle yürütmesinin durdurulması, neticeden iptaline ilişkin davadır.

AÇIKLAMALAR:

A) DAVA AÇILMASINA SEBEBİYET VEREN OLAYLAR

Malumu olunduğu üzere, 31.12.2019 günü, Wuhan’da görülen Coronavirüs 2019 (COVID-2019), Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11.03.2020’de pandemi (salgın) kategorisine alınmıştır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından alınan pandemi kararından hemen sonra, ülkemizde de salgının kontrol altına alınması ve önlenmesine yönelik birçok tedbir yürürlüğe sokulmuştur.

Bu tedbirlerden birisi de, 23.03.2020 tarih ve 5823 sayılı İçişleri Bakanlığı Genelgesi'dir. Bu Genelge ile, tüm şehir içi çalışan toplu taşıma araçlarında araç ruhsatında belirtilen yolcu taşıma kapasitesinin %50'si oranında yolcu kabul edilebileceği ve araç içindeki yolcuların oturma şeklinin yolcuların birbiriyle temasını engelleyecek şekilde olduğu düzenleme altına alınmıştır.

26.03.2020 tarih ve 5899 sayılı Genelge ile de, personel ve işçi servislerinin de aynı kurala tabi olmaları yönünde düzenleme getirilmiştir.

COVID-19 pandemisiyle mücadelede 01.06.2020 tarihi itibariyle "Kontrollü Sosyal Hayat" a geçiş süreci başlamıştır. Bu süreç dahilinde önceye ilişkin olarak alınan tedbirin kademeli olarak yumuşatılacağı ve oluşan olumlu verilere göre sistematik bir şekilde tedbirlerin ortadan kaldırılacağı kamuoyuna duyurulmuştur.

"Kontrollü Sosyal Hayat" a geçiş sürecinde Sağlık Bakanlığı tarafından Bilimsel Danışma Kurulu'nun önerileri doğrultusunda 01.06.2020 tarihli "Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi" başlıklı ve hemen hemen her iş koluna yönelik tedbirlerden oluşan bir rehber hazırlanmış ve bu rehberde yer alan önlemlerin iş yerleri ve iş kolları açısından bağlayıcı olduğu bildirilmiştir.

Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehber yayınlandığı tarih itibariyle dava konusu 01.06.2020 tarih ve 89780865-153-E.8567 sayılı "Şehir İçi ve Şehirlerarası Yolcu Taşımacılığı" konulu Genelgesi davalı idare tarafından 81 İl Valiliği ve Jandarma Genel Komutanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü'ne gönderilmiştir.

Mevcut durumda dünyanın son yıllarda görmediği bir pandemiyle karşı karşıya olduğu açıktır. Kamu sağlığı açısından pandemiyle mücadelede en önemli konulardan birinin insanların birbirleriyle yoğun temasının bulunduğu alanlara yönelik tedbirler olduğu kuşkusuzdur. Toplum hayatında insanların birbiriyle yoğun temasının bulunduğu alanlardan belki de en önemlisi toplu taşıma araçlarıdır. COVID-19 virüsünün sosyal mesafenin hiçe sayıldığı durumlarda çok rahat bir şekilde bulaşma özelliğine sahip olduğu da bilinen bir gerçektir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından COVID-19 virüsünün insandan insana maske takılsa dahi buluşabileceği mesafenin 2,5 metre olduğu bildirilmiştir. 2,5 metrelik bu mesafenin kapalı ortamlarda daha fazla risk taşıdığı da belirtilmektedir.

Bu bilimsel gerçekler ortadayken, sosyal mesafe kuralının uygulanmasının en güç olduğu alanların başında toplu ulaşım araçları gelmektedir. İnsandan insana bulaşın en kolay gerçekleşebileceği alan olarak tüm bilimsel çevreler toplu taşıma araçlarını göstermektedir.

Her ne kadar "Kontrollü Sosyal Hayat" a geçiş süreci başlamış olsa dahi, COVID-19 pandemisi yönünden en riskli alan olduğu tüm bilimsel çevreler tarafından kabul edilen toplu taşıma araçlarında tedbirlerin aniden kaldırılması salgınla mücadeleye verilebilecek en büyük zarardır.

B) DAVA KONUSU İDARİ İŞLEM

Dava konusu idari işlem, T.C. İçişleri Bakanlığı'nın 01.06.2020 tarih ve 89780865-153-E.8567 sayılı "Şehir İçi ve Şehirlerarası Yolcu Taşımacılığı" konulu Genelgesi'nde yer alan ve hukuka açıkça aykırılığı sabit olan;

"a) İlgi (a) Genelgemiz ile tüm şehir içi çalışan toplu taşıma araçlarında ve personel servislerinde araç ruhsatında belirtilen yolcu taşıma kapasitesinin %50'si oranında yolcu kabul edileceği yönündeki talimatımızın yürürlükten kaldırılması" ibaresi ile,

"c) EK-1'deki Kent İçi Ulaşım Araçları (Minibüsler, Dolmuşlar, Halk Otobüsleri, Belediye Otobüsleri ve Diğerleri) İle İlgili Alınması Gereken Önlemlerin 14.2-Yolcular İçin Alınması Gereken Önlemler Başlıklı Kısmının 4. Fıkrasının "Araçlara koltuk sayısı kadar müşteri alınabilir, ayakta yolcu alınmamalıdır. Karşılıklı dörtlü koltukların iki koltuğu kullanılmalı, yüz yüze gelmeyecek şekilde çapraz oturulmalıdır. Farklı özelliği ve niteliği olan diğer araçlarda oturma kuralları ve sosyal mesafeye göre düzenleme yapılmalıdır." istisnasına ilişkin uygulamanın ise il/ilçelerdeki toplu taşıma hatlarının niteliği (metro, metrobüs, tramvay vb.), ayakta yolcu taşımaya uygun araçların toplam taşımadaki oranı ve benzeri hususlar göz önünde bulundurularak ayakta yolcu taşınıp taşınamayacağı, ayakta yolcu taşıma ağırlıklı toplu taşıma araçlarında (metro, metrobüs, körüklü otobüs vb.) güvenli mesafe kurallarına uymak koşulu hangi oranda/sayıda ayakta yolcu alınabileceğini İl ve İlçe Hıfzısıhha Kurullarınca alınacak kararlar ve konulacak kurallar doğrultusunda belirlenmesi" ibaresidir.

Aşağıda Genelge'nin iptali istenen yukarıda belirtilen bölümlerin hukuka açıkça aykırılığı ile, telafisi güç ve imkansız zararlara yol açtığı hususu ortaya konulacaktır.

C) İDARİ İŞLEMİN HUKUKA AÇIKÇA AYKIRILIKLARI

1) Dava Konusu İdari İşlem, T.C. Anayasası'nın "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" Başlıklı Üçüncü Bölümünün "A. Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması" Başlıklı 56. Maddesine Açıkça Aykırıdır:

Nitekim, Anayasamıza göre devlet, vatandaşların sağlığını ve dolayısıyla yaşam hakkını korumakla yükümlüdür. T.C. Anayasası'nın 56.maddesi;

"A. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması

Madde 56 – Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.

Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir." şeklindedir.

Tüm dünya ve ülkemiz, son yıllarda örneği görülmemiş bir pandeminin etkisi altındadır. Bu yönüyle, devletin pandemi dolayısıyla bilhassa kamu sağlığını korumak amacıyla gerekli olan tüm tedbirleri almasının bir zorunluluk olduğu tartışmasızdır. Vatandaşın bunu devletten beklemesi Anayasal bir haktır.

O halde dava konusu İçişleri Bakanlığı Genelgesi ile Devlet, anayasal görevi olan kamu sağlığını korumak ödevine açıkça aykırı hareket etmiştir. Kamu sağlığını korumak ödevine açıkça aykırı hareket ederken bir yandan da, kişi hak ve özgürlükleri içerisinde yer alan yaşam ve sağlık hakkını da hiçe saymıştır.

Nitekim, yukarıda belirttiğimiz üzere toplu taşıma araçları COVID-19 pandemisi yönünden en riskli alanların başında yer almaktadır. "Kontrollü Sosyal Hayat" a geçiş kararının alındığı ilk gün, dava konusu Genelge ile toplu taşıma araçlarında ayakta yolcu alınabilmesine dahi izin verilmiştir. Daha önce belirtilen genelgeler ile, koltuklu taşıma kapasitesinin %50'si oranında yolcu taşıma tedbiri getiren davalı idare, bahse konu Genelge ile bir anda ayakta yolcu taşınmasına dahi göz yummuştur.

Oysaki, COVID-19 pandemisi ile mücadelede alınan tedbirlerin kontrollü bir şekilde ve zamana yayılarak önce yumuşatılması ve daha sonra kaldırılması kararı alınmıştır. Bu durum "Kontrollü Sosyal Hayat" olarak adlandırılmıştır. Ancak, dava konusu Genelge'nin "Kontrollü Sosyal Hayat" olarak tanımlanan geçiş sürecine açık bir şekilde aykırı olduğu tartışmasızdır.

İptali talep edilen Genelge'nin belirtilen bölümlerinin Anayasamızda düzenlenen yaşam ve sağlık hakkını ihlal ettiği açıkça ortadadır.

2) Bahse Konu Genelge Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Olmak Üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı'na Aykırıdır:

10 Aralık 1948 tarih ve 217 A(III) sayılı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 3.maddesi;

"Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır." şeklindedir. Aynı şekilde 25.maddesi;

"1. Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır." şeklinde bir düzenlemeye yer vermiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde ise yaşam hakkı 2.maddede düzenlenmiştir. Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa Sosyal Şartı'nın 1. Bölüm 11.maddesi;

"Herkes, ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden yararlanmasını mümkün kılacak her türlü önlemden yararlanma hakkına sahiptir." demektedir.

Bu yönüyle vatandaşların devletten sağlığının korunması için gerekli her türlü önlemlerin alınmasını isteme hakkı bulunmaktadır. Gerek Sağlık Bakanlığı gerekse pandemiyle mücadelede oluşturulan Bilimsel Danışma Kurulu, COVID-19 pandemisinin etkilerinin hiçbir şekilde yavaşlamadığını, bulaşma hızının azaldığına yönelik elde bilimsel bir veri olmadığını, hastalığın öldürücü etkisinin halen devam ettiğini açıklamaktadır. Bu açıklamalar ve tespitler ortada iken, toplu taşıma araçlarında ayakta yolcu alınmasına izin veren bir düzenlemenin yürürlüğe sokulması, başta Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi olmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve Avrupa Sosyal Şartı'na açıkça aykırıdır.

3) Dava Konusu İdari İşlem, 13.04.2019 Tarih ve 30744 Sayılı Resmi Gazete'de Yayımlanarak Yürürlüğe Giren Cumhurbaşkanlığı'nın 2019/5 Nolu Genelgesi İle T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü'nce Hazırlanan "Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı"na Açıkça Aykırıdır:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dünyada meydana gelebilecek olası bir pandemiye karşı pandemi öncesi ve pandemi sırasında yapılması gerekenleri ve alınması gereken tedbirleri öngörmüş ve bu nedenle 13.04.2019 tarih ve 30744 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı'nın 2019/5 nolu Genelgesi yayımlanmıştır. Söz konusu Genelge'ye göre, Sağlık Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanan ve Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının pandemiye yönelik "Pandemik İnfluenza Hazırlık Planı" nın hazırlanması, ayrıca iller bazında da hazırlık ve faaliyet planı oluşturulması istenmiştir. Genelge'nin sonuç bölümünde ise, herhangi bir pandemiyle karşılaşılması halinde Pandemik İnfluenza Hazırlık Planı'nın uygulanacağı belirtilmiştir.

O halde, 2019/5 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi'ne göre Pandemik İnfluenza Hazırlık Planı tüm kurum ve kuruluşlar ve vatandaşlar açısından bağlayıcı bir hukuki metin haline gelmiştir.

Bu yönüyle, dava konusu idari işlemin Pandemik İnfluenza Hazırlık Planı'na uygunluğu önem taşımaktadır. Pandemik İnfluenza Hazırlık Planı'nda bir pandemi sırasında henüz bir aşının geliştirilmemiş olduğu aşamada neler yapılacağı düzenlenmiştir. Dava konumuzla ilgili olarak; "...enfeksiyondan korunma ve kontrol önlemlerini uygulayarak; enfeksiyonun toplumda yayılmasını azaltmak ve böylece pandeminin erken dönemlerinde enfekte olacak kişi sayısını ve pandemi nedeniyle ortaya çıkacak vakaları azaltmak mümkündür. Toplumun (influenzanın bulaşma yolları, belirtileri, aşısı, korunma yolları ve tedavisi konularında) bilgilendirilmesi, seyahatlerle ilgili öneriler ve önlemler, pandemik bölgelerden gelen insanların taranması, eğitim ve öğretime ara verilmesi ve insanların toplu halde bulundukları yerlerin (özellikle alışveriş merkezleri, metro, havaalanları ve uçaklar, toplu taşıma araçları gibi yoğun popülasyon içeren ve/veya kapalı havalandırması olan yerler) kısıtlanması..." şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir. (Bkz. Syf. 3-4)

Görüleceği üzere, pandemi sırasında toplu taşıma araçlarıyla ilgili kısıtlama getirilmesi Hazırlık Planı'nda açıkça yer almıştır. Bu kısıtlamanın pandeminin hangi döneminde uygulanması gerektiği de Plan'da belirtilmiştir. Bu dönem, "HENÜZ BİR AŞININ GELİŞTİRİLEMEMİŞ OLDUĞU DÖNEM"dir. O halde, dava konusu idari işlem, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle henüz bir aşının geliştirilememiş olduğu dönemde çıkartılmış, ancak Plan'a tamamen aykırı olarak ayakta yolcu almasına dahi müsaade ederek, toplu taşıma araçlarındaki tüm kısıtlamaları ortadan kaldırmış niteliktedir.

2019/5 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi halen yürürlükte olan bir genelgedir. Bu Genelge ile, Pandemik İnfluenza Hazırlık Planı'nın bir pandemiyle karşılaşılması halinde uygulanması gerektiği açıkça düzenlenmiştir. O halde davalı idarenin, COVID-19 pandemisi ile ilgili yapacağı her türlü düzenlemesinin Pandemik İnfluenza Hazırlık Planı ile uyumlu olması zorunludur. Ancak dava konusu idari işlemin Pandemik İnfluenza Hazırlık Planı ile uyumlu olmadığı açıktır. Bu nedenle dava konusu idari işlemin iptali zorunludur.

4) Dava Konusu İdari İşlem, 02.11.2011 tarih ve 28103 (Mükerrer) Sayılı Resmi Gazete'de Yayımlanarak Yürürlüğe Giren 663 Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname Hükümleri İle 1593 Sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu'na Aykırıdır:

Sağlık Bakanlığı'nın görev yetkileri, 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de düzenlenmiştir. Söz konusu Kanun Hükmünde Kararname'nin 2.maddesinin 1.fıkrası;

"Bakanlığın görevinin herkesin bedenî, zihnî ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hâli içinde hayatını sürdürmesini sağlamaktır."

Aynı maddenin 2.fıkrasının (a) bendi; "Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi",

(c) bendi; "Uluslararası önemi haiz halk sağlığı risklerinin ülkeye girmesinin önlenmesi",

3.fıkrasının (e) bendi; "İlgili kurum ve kuruluşların insan sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen faktörler ve sosyal belirleyicilerle ilgili uygulamalarına ve düzenlemelerine yön verir, bunu teminen gerekli bildirimleri yapar, görüş bildirir ve müeyyide uygular.",

(f) bendi ise; "Görevin ve hizmetin gerektirdiği her türlü tedbiri alır." şeklindedir.

Öte yandan, 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu bilhassa salgın hallerinde alınacak tüm tedbirlere ilişkin düzenleme yetkisinin sadece Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'na bağlı Hıfzısıhha Kurulları'na ait olduğunu düzenlemiştir. Kanun'da bu yönde İçişleri Bakanlığı'na verilen herhangi bir görev veya yetki mevcut değildir.

Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, COVID-19 pandemisiyle mücadelenin öncelikle Sağlık Bakanlığı'nın görev ve yetkisinde olduğu, bu yönüyle kamu sağlığının korunması için her türlü önlemi alacağı düzenlenmiştir.

Dava konusu idari işlem ile getirilen düzenleme, pandemiyle mücadelede Sağlık Bakanlığı'na yüklenen görevlerin yerine getirilmesini engelleyici mahiyettedir. Dava tarihi itibariyle Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu, pandeminin halen etkilerinin devam ettiğini, bulaş hızının azalmadığını, öldürücü etkisinin kaybolmadığını ısrarla gündeme getirmektedir. Bu tespitlerin mevcudiyetini koruduğu bir dönemde önlemlerin ortadan kaldırılması değil, devam ettirilmesi zorunluluğu mevcuttur. Bahse konu Kanun Hükmünde Kararname hükümleri ile Umumi Hıfzısıhha Kanunu insan sağlığı ve genelinde kamu sağlığının korunmasını amaçlamıştır. Dava konusu idari işlem, Kanun Hükmünde Kararname'nin ve Umumi Hıfzısıhha Kanunu'nun amacına açıkça aykırıdır.

Olayı bir başka boyutuyla ele alacak olursak; dava konusu idari işlem yetki yönünden hukuka açıkça aykırıdır. Yukarıda insan sağlığı ve kamu sağlığını tehdit eden her türlü durumda gerekli olan tedbirlerin alınması, değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması görev ve yetkisinin Sağlık Bakanlığı'na ait olduğu tartışmasızdır. Oysaki dava konusu idari işlem, COVID-19 pandemisiyle mücadelede toplu taşıma araçlarına yönelik tedbirlerden bir kısmını kaldırmakta, bir kısmını da gevşetecek şekilde değiştirmektedir. Ancak Sağlık Bakanlığı'nın görev ve yetkisinde olan bir konunun, İçişleri Bakanlığı Genelgesi ile düzenlenmesi idare hukukumuzda yetki tecavüzü olarak nitelendirilen yetkisizlik halini gündeme getirmektedir.

İdarenin fonksiyon gaspı ya da yetki gaspı teşkil etmemekle birlikte, yetkilerini aşarak işlemler tesis etmesi halinde oluşan hukuka aykırılık durumu yetki tecavüzü olarak nitelendirilmektedir. İdare adına irade açıklamaya yetkili idari makam, sahip olduğu yetkiler dışında bir yetki kullanmış olabilir. Kendi görev alanı dışında kalan bir konuda işlem tesis edebilir. Bu durumda oluşan yetki tecavüzü hali, konu bakımından yetkisizlik teşkil eder.

İlk bakışta toplu taşıma araçlarıyla ilgili bir düzenleme gibi gözükse de, dava konusu idari işlemin doğrudan insan sağlığı ve genelinde kamu sağlığı ve salgına karşı alınacak tedbirler ile ilgili bir konuyu düzenlediği açıktır. 6458 sayılı Kanun İle Değişik 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 2.maddesinde Bakanlığın görevleri düzenlenmiştir. Buna göre;

"Görev

Madde 2 – İçişleri Bakanlığının görevleri şunlardır:

a) Bakanlığa bağlı iç güvenlik kuruluşlarını idare etmek suretiyle ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü, yurdun iç güvenliğini ve asayişini, kamu düzenini ve genel ahlakı, Anayasada yazılı hak ve hürriyetleri korumak,

b) Sınır, kıyı ve karasularımızın muhafaza ve emniyetini sağlamak,

c) Karayollarında trafik düzenini sağlamak ve denetlemek,

d) Suç işlenmesini önlemek, suçluları takip etmek ve yakalamak,

e) Her türlü kaçakçılığı men ve takip etmek,

f) Yurdun iç politikasına, il ve ilçelerin genel ve özel durumları ile ilgili değerlendirmeler yapmak ve Bakanlar Kuruluna tekliflerde bulunmak,

g) Ülkenin idari bölümlere ayrılması, il ve ilçelerin genel idarelerini, mahalli idareleri ve bunların merkezi idare ile olan alaka ve münasebetlerini düzenlemek,

h) (Mülga: 29/5/2009 - 5902/25 md.)

i) Nüfus ve vatandaşlık hizmetlerini yürütmek,

j) Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak."

Görüleceği üzere, Kanun'da belirtilen görevler içerisinde insan sağlığı ve genelinde kamu sağlığını ilgilendiren konularda davalı idareye herhangi bir görev veya yetki verilmediği anlaşılmaktadır. Pandemiyle mücadelede insan sağlığı ve kamu sağlığını ilgilendiren her konuda düzenleme yapma yetkisinin yukarıda izah edildiği üzere 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu gereği Sağlık Bakanlığı'na ait olduğu tartışmasızdır.

İptali talep edilen Genelge'de ayrıca, "c) EK-1'deki Kent İçi Ulaşım Araçları (Minibüsler, Dolmuşlar, Halk Otobüsleri, Belediye Otobüsleri ve Diğerleri) İle İlgili Alınması Gereken Önlemlerin 14.2-Yolcular İçin Alınması Gereken Önlemler Başlıklı Kısmının 4. Fıkrasının "Araçlara koltuk sayısı kadar müşteri alınabilir, ayakta yolcu alınmamalıdır. Karşılıklı dörtlü koltukların iki koltuğu kullanılmalı, yüz yüze gelmeyecek şekilde çapraz oturulmalıdır. Farklı özelliği ve niteliği olan diğer araçlarda oturma kuralları ve sosyal mesafeye göre düzenleme yapılmalıdır." istisnasına ilişkin uygulamanın ise il/ilçelerdeki toplu taşıma hatlarının niteliği (metro, metrobüs, tramvay vb.), ayakta yolcu taşımaya uygun araçların toplam taşımadaki oranı ve benzeri hususlar göz önünde bulundurularak ayakta yolcu taşınıp taşınamayacağı, ayakta yolcu taşıma ağırlıklı toplu taşıma araçlarında (metro, metrobüs, körüklü otobüs vb.) güvenli mesafe kurallarına uymak koşulu hangi oranda/sayıda ayakta yolcu alınabileceğini İl ve İlçe Hıfzısıhha Kurullarınca alınacak kararlar ve konulacak kurallar doğrultusunda belirlenmesi" şeklindeki düzenleme ile İl ve İlçe Hıfzısıhha Kurulları'na görev ve talimat verilmektedir.

Oysaki, 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu'nun 2.maddesi;

"Umumi sıhhat ve içtimai muavenet hizmetlerine ait Devlet vazaifi Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti tarafından ifa ve hususi idarelerle belediyelere ve sair mahalli idarelere bırakılan hizmetlerin sureti icrası murakabe olunur. Milli Müdafaa teşkilatına ait sıhhi işler müstesna olmak üzere bütün sıhhat ve içtimai muavenet işlerinin mercii ve murakıbı bu Vekalettir."

Görüleceği üzere, Umumi Hıfzısıhha Kanunu'nun 2.maddesi ile, genel sağlık hizmetlerine ilişkin Devlete ait görevlerin Sağlık Bakanlığı tarafından yerine getirileceği açıkça belirtilmiştir. Üstelik, mahalli idareler ve taşra teşkilatlarına bırakılan sağlık hizmetlerinin de denetim görevi Sağlık Bakanlığı'na verilmiştir. Bununla birlikte, milli savunma teşkilatına ait sağlık işleri hariç olmak üzere bütün sağlık ve sosyal yardım işlerinin yürütülmesi ve denetlenmesinin Sağlık Bakanlığı'na verilmesine ilişkin hüküm, bu konularda yetkili makamın Sağlık Bakanlığı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Oysaki, dava konusu idari işlem, Sağlık Bakanlığı'nın görev ve yetki alanına giren bir konuda İçişleri Bakanlığı'nca yürürlüğe sokulmuştur. Bu yönüyle, dava konusu olayda yetki tecavüzü halinin mevcut olduğu açıktır. Yetki tecavüzü söz konusu olan idari işlemler, süresi içinde iptal davasına konu edildiği takdirde iptali zorunlu olan idari işlemlerdir. Bu yönüyle dava konusu idari işlemin yetki tecavüzü nedeniyle iptali gerekmektedir.

5) Dava Konusu İdari İşlem, Pandemiyle Mücadelede Gerekli Olan Tedbirlerin Alınması Konusunda Tek Yetkili Makam Olan Sağlık Bakanlığı Tarafından Tüm İş Yerleri ve İş Kollarına Göre Uyulması Gereken Kuralları İçeren "COVID-19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi" Başlıklı Düzenlemeye Aykırıdır:

Cumhurbaşkanlığı tarafından "Kontrollü Sosyal Hayat" a geçiş kararı alınmasına müteakip, T.C. Sağlık Bakanlığı normalleşme sürecinde her bir iş kolu ve iş yerine özgü alınması gereken önlemleri belirtir bir rehber hazırlamıştır. Söz konusu rehber pandemiyle mücadelede oluşturulan Bilimsel Danışma Kurulu'nun tavsiyeleri sonucu ortaya çıkmıştır.

Söz konusu rehberin "14. Minibüsler, Dolmuşlar, Halk Otobüsleri, Belediye Otobüsleri İle İlgili Alınması Gereken Önlemler" başlıklı bölümünde yolcular için alınması gereken önlemler tek tek açıklanmıştır. Rehberin 65.sayfasının "14.2 Yolcular İçin Alınması Gereken Önlemler" başlıklı bölümünde;

"Araçlara koltuk sayısı kadar müşteri alınabilir, ayakta yolcu alınmamalıdır. Karşılıklı dörtlü koltukların iki koltuğu kullanılmalı, yüz yüze gelinmeyecek şekilde çapraz oturulmalıdır." düzenlemesi yer almaktadır.

Aynı şekilde Rehberin 129.sayfasında "28. Personel Servis Araçları İle İlgili Alınması Gereken Önlemler" başlıklı bölümün "28.2 Yolcular İçin Alınması Gereken Önlemler" başlığı altında;

"Servislerde koltuk numarası verilerek oturma listesi oluşturulmalı, bu liste serviste görünür bir yerde asılı olmalıdır." düzenlemesi yer almaktadır.

Bu düzenlemelerden ortaya çıkan sonuç, toplu taşıma araçlarında hiçbir şekilde ayakta yolcu alınmasına imkan tanınmadığıdır. Dava konusu idari işlemin (c) bendindeki düzenleme, Rehber ile getirilen ve kesin olarak ortaya konulan ayakta yolcu alma yasağını açıkça ortadan kaldırmaktadır. Her ne kadar, güvenli mesafe kurallarına uymak koşulu hangi oranda/sayıda ayakta yolcu alınabileceğini İl ve İlçe Hıfzısıhha Kurullarınca alınacak kararlar ve koyulacak kurallar doğrultusunda belirlenmesi şeklinde bir düzenleme getirilmiş ise de, bu düzenlemenin ayakta yolcu alınmasına bir şekilde izin verdiğini göstermektedir. Zaten Genelge'nin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle hemen hemen bütün il ve ilçelerde Hıfzısıhha Kurulları toplanarak toplu taşımada ayakta yolcu alınabilmesine imkan sağlayan kararlar almışlardır.

Kaldı ki, düzenleme kendi içinde gerek bilimsel olarak ve gerekse mantıken aslında uygulanması imkansız bir duruma da işaret etmektedir. Nitekim düzenlemede, ayakta yolcu taşıma ağırlıklı toplu taşıma araçlarında güvenli mesafe kurallarına uymak koşulu getirilmektedir. Tüm koltukları dolu olan her türlü toplu taşıma aracında güvenli mesafe kurallarına uymanın sağlanması ancak fiziksel olarak ayakta yolcu almama halinde gerçekleşebilir. Bir yandan güvenli sosyal mesafe kuralına uymak şartının getirtilmesi ve bir yandan da ayakta yolcu alınmasının önünün açılması aynı anda uygulanması mümkün olmayan hususlardır.

Bu yönüyle davalı idare, aslında getirdiği düzenlemenin, bağlandığı şart itibariyle uygulanmasını bir nevi imkansız hale getirmiştir. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü'nün güvenli sosyal mesafeyi 2,5 metre olarak belirlediği gerçeğinden hareketle, metro, metrobüs, körüklü otobüs vb. tüm toplu taşıma araçlarında güvenli sosyal mesafe kuralına uyularak ayakta yolcu alınmasının nasıl mümkün olabileceği işin başka bir yönüdür.

Tüm bunlarla birlikte Genelge'nin (b) bendinde "Şehiriçi ve şehirlerarası yolcu taşımacılığında uygulamanın Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu tarafından hazırlanan ekte gönderilen rehberler doğrultusunda gerçekleştirilmesi" düzenlenmektedir. Rehberde ise, ayakta yolcu alınması kesinlikle yasaklanmıştır. Bu durum Genelge'nin vazettiği hükümlerle birbirinin çeliştiğinin açık bir göstergesidir. Bu durumun kabulü mümkün olamaz.

D) YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEBİ YÖNÜNDEN

İdari Yargılama Usulü Kanunu 27/2 maddesi;

"Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir." şeklindedir.

Yukarıda dava konusu idari işlemin hukuka açıkça aykırı yönleri ortaya konulmuştur. Dava konusu idari işlemin tüm dünyada ve ülkemizde etkisini gösteren pandemiyle mücadele alanında ve insan sağlığı, genelinde ise kamu sağlığını ilgilendiren bir konuda düzenleme getirdiği açıktır. Bu yönüyle, dava konusu idari işlemin COVID-19 pandemisine karşı mücadelenin etkisini zayıflatan, salgının hızla yayılmasına yol açan sonuçlar doğuracağı kuvvetle muhtemeldir.

Aşağıda "Kontrollü Sosyal Hayat" a geçiş öncesi ve sonrası vakalara göre belirlenmiş istatistiki tablolar yer almaktadır:

Her iki tablodan açıkça görüleceği üzere, "Kontrollü Sosyal Hayat" a geçiş tarihi olan 26.05.2020 tarihinden bu yana bilhassa işbu davanın dava dilekçesinin hazırlandığı tarih itibariyle günlük vaka sayılarında salgının artış eğiliminde olduğu sabittir. Söz konusu artış eğiliminin nedenlerinden belki de en önemlisinin, dava konusu idari işlem olduğu ortadadır. Milyonlarca kişinin gün içerisinde toplu taşıma araçlarını kullandığı dikkate alınacak olursa, gün geçtikçe vaka sayısının artış göstermesi kaçınılmazdır.

Müvekkilimiz Ankara ilinde ikamet eden bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Sosyal hayatın bir gereği olarak toplu taşıma araçlarını kullanmaktadır. Kaldı ki, toplu taşıma araçlarını kullanmasa dahi, salgının artmasına yol açacak her türlü uygulamadan menfaatinin olumsuz yönde etkileneceği ortadadır. Dava konusu idari işlemin iptal edilmemesi halinde, bu durumun vaka sayısının artmasına yol açacağı ve bunun ekonomik ve sosyal hayatı olumsuz yönde etkileyeceği de tartışmasızdır.

Üstelik, insan sağlığı ve genelinde kamu sağlığını ilgilendiren her türlü konu ve düzenleme birey olarak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının menfaatini ilgilendirir. Anayasa'nın 56.maddesi kapsamında dava konusu idari işlemi değerlendirdiğimizde, zaten işbu davayı açmada her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının menfaati bulunduğu hususu ortaya çıkmaktadır.

Dava konusu idari işlemin bir an önce yürütmesinin durdurulmasına ilişkin karar verilmesi zorunluluğu, doğrudan kamu sağlığını ilgilendirmesi sebebiyle telafisi güç ve imkansız zararı içinde barındırmasından kaynaklanmaktadır. Başka bir ifadeyle, dava konusu idari işlem, kamu sağlığını tehdit eder bir niteliktedir. Toplu taşıma araçlarında ayakta yolcu alınmasına imkan veren düzenlemenin, COVID-19 pandemisinin yayılmasına etki edeceğinden, bu durumun her geçen gün telafisi güç ve imkansız zararlara yol açtığı göz ardı edilmemelidir.

Bahse konu Genelge'nin yürürlüğe girmesinden sonra Bilim Kurulu üyelerinden Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ, bir basın açıklaması yaparak Genelge ile virüsün bulaşma riskinin arttığını açıkça ifade etmiştir. Prof. ÖZLÜ Genelge ile ilgili olarak; "Kapalı bir alanda çok sayıda kişi bir arada bulunuyor. Sosyal mesafeyi korumaları zor. Yolcuların hepsi de dikkatli olmuyor. Bir kısmı maske takıyor bir kısmı takmıyor. Aynı yüzeye çok kişi dokunuyor. Toplu taşıma bu viral enfeksiyonun bulaşması açısından çok uygun bir alan" olduğunu ifade etmekte ve "Toplu taşımada risk yüksek. Kapalı bir alanda çok sayıda kişi bir arada bulunuyor. Sosyal mesafeyi korumaları zor.Toplu taşıma bu viral enfeksiyonun bulaşması açısından çok uygun bir alan. Kapalı ve havasız bir alan olma açısından büyük riskler taşıyor." demektedir.

Sayın Yüksek Mahkeme'nin de takdir edeceği üzere, dünya ve ülkemiz COVID-19 pandemisiyle mücadelede büyük bir sınav vermektedir. Yapılacak en küçük bir hatanın faturası büyük olacaktır. Sayın Yüksek Mahkeme huzurundaki dava, pandemiyle mücadelede yapılmış büyük bir hatadır. Bu hatadan en kısa sürede dönülmesi zorunlu olup, Sayın Yüksek Mahkeme'nin ileride telafisi güç ve imkansız sonuçlar doğurabilecek dava konusu idari işlem hakkında yürütmeyi durdurma kararı vermesi elzemdir. Bu nedenle, Sayın Yüksek Mahkeme'nin tüm ülke vatandaşlarının sağlığını doğrudan ilgilendiren işbu davayı İVEDİLİKLE ele alması ve İdari Yargılama Usul Kanunumuzun 27/2 maddesinde yer alan "Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir." hükmü gereği idarenin savunması beklenmeksizin yürütmeyi durdurma kararı vermesini önemle talep ediyoruz.

HUKUKİ NEDENLER: T.C. Anayasası, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, 663 Sayılı KHK, 1593 Sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu, 6458 sayılı Kanun ile değişik 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 2019/5 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi, Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı, COVID-19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi ve mevzuatın ilgili hükümleri

DELİLLER:

TALEP SONUCU: Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle,

Davalı idarenin 01.06.2020 tarih ve 89780865-153-E.8567 sayılı "Şehir İçi ve Şehirlerarası Yolcu Taşımacılığı" konulu Genelgesinin COVID-19 pandemisiyle mücadeleyi zayıflatıcı yönü olduğu değerlendirilerek yaşam hakkı ve genel sağlığı ilgilendirmesi nedeniyle İYUK 27/2 maddesine göre;

"a) İlgi (a) Genelgemiz ile tüm şehir içi çalışan toplu taşıma araçlarında ve personel servislerinde araç ruhsatında belirtilen yolcu taşıma kapasitesinin %50'si oranında yolcu kabul edileceği yönündeki talimatımızın yürürlükten kaldırılması" ibaresi ile,

"c) EK-1'deki Kent İçi Ulaşım Araçları (Minibüsler, Dolmuşlar, Halk Otobüsleri, Belediye Otobüsleri ve Diğerleri) İle İlgili Alınması Gereken Önlemlerin 14.2-Yolcular İçin Alınması Gereken Önlemler Başlıklı Kısmının 4. Fıkrasının "Araçlara koltuk sayısı kadar müşteri alınabilir, ayakta yolcu alınmamalıdır. Karşılıklı dörtlü koltukların iki koltuğu kullanılmalı, yüz yüze gelmeyecek şekilde çapraz oturulmalıdır. Farklı özelliği ve niteliği olan diğer araçlarda oturma kuralları ve sosyal mesafeye göre düzenleme yapılmalıdır." istisnasına ilişkin uygulamanın ise il/ilçelerdeki toplu taşıma hatlarının niteliği (metro, metrobüs, tramvay vb.), ayakta yolcu taşımaya uygun araçların toplam taşımadaki oranı ve benzeri hususlar göz önünde bulundurularak ayakta yolcu taşınıp taşınamayacağı, ayakta yolcu taşıma ağırlıklı toplu taşıma araçlarında (metro, metrobüs, körüklü otobüs vb.) güvenli mesafe kurallarına uymak koşulu hangi oranda/sayıda ayakta yolcu alınabileceğini İl ve İlçe Hıfzısıhha Kurullarınca alınacak kararlar ve konulacak kurallar doğrultusunda belirlenmesi" ibaresi hakkında İDARENİN SAVUNMASI BEKLENMEKSİZİN ÖNCELİKLE YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA, neticeden İPTALİNE karar verilmesini,

Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı idare üzerinde bırakılmasını saygılarımla talep ederim. 15.06.2020

Davacı Vekili

Av. Ahmet Gürol ŞAĞBAN