Modern çağda sporun önemi her geçen gün artmaktadır.
Bunun en belirgin örneklerinden biri ABD ile Çin arasında yaşanan Ping-Pong diplomasisidir…1971 yılında Çin Başbakanı Çu En Lay, Asya turnesinde olan Amerikan masa tenisi takımını Pekin’e davet etti. Bu bütün dünyayı şok eden bir davetti. Lay, “Kağıttan kaplan, Yankee emrepyalizmi” diyerek her fırsatta yerden yere vurduğu Amerika’nın bir takımını ülkesine davet ediyordu. Üstelik Vietnam savaşı en kritik noktasındaydı ve taraflar bu savaşta hasımdı. ABD bu davete uydu ve Başkan Richard Nixon, Mao’yu ziyaret etti. ABD Çin’e uygulanan ambargoyu kaldırdı. İki devlet arasındaki ilişkileri normale götüren ilk adım böylece spor vasıtasıyla atıldı, Bu, tarihe “Ping-Pong diplomasisi” olarak geçti.
Spor, her kapıyı açan bir anahtardır. Bir yönüyle zıt anlayışlı toplumların bile bir araya gelmesine vesile olan sporu biz niye, kardeşlerimizle kucaklaşma ve kaynaşma vesilesi olarak değerlendirmeyelim?..
İlhamını, irfanını, kaynağını doğudan alan biz, son asırlarda yönümüzü tamamen batıya çevirdik. Bütün gelişmeyi batıda gördük, her şeyi batıdan almaya heves ettik. Bu, sporda da böyle oldu. Oysa, ışık doğudan yükselir! Batının sandığımız birçok spor dalının Türkistan kaynaklı olduğunu, batılıların da aslında doğudan esinlendiğini şimdi yeni yeni farkediyoruz.
Türk milletinin engin tarihi ve zengin kültürü; sporda da keşfedilmeyen bir hazine, değerlendirilmeyen bir cevher gibi, işlenmeyi bekliyor…
Dünya tarihinde başarılar, büyük keşifler, üstün işler hep başka uluslara bağlanmış. Batı uygarlığı, Helen kültürü hep karşımıza üstünlük olarak çıkarılmış… Oysa biz, kendi milletimizi, kültürümüzü, medeniyetimizi tam olarak tanımıyor, kendi değerlerimizi bilmiyor, birçok meziyetimizin, üstünlüğümüzün farkına varamıyoruz.
Bu, spor sahasında da böyle. Dünya hayatının birçok alanında olduğu gibi sporda da Türkler büyük izler bırakmış ve büyük buluşlar yapmıştır.
Batı biniciliği, okçuluğu bizden öğrendi. İngilizler çevgen’i bizden alarak bugünün modern polo’su haline getirdi. Gökbörü oyununu atsız oynayın, karşınıza kaba hatlarıyla bugünün futbolu çıkar. Tepük, Orta Asya Türk topluluklarında bir nevi futbol oyunu idi Kaşgarlı Mahmut Divanu Lügati’t-Türk adlı eserinde, bu oyundan açıkça bahseder. Bir yuvarlak cismin etrafına hayvan kılı, keçe ya da bez sarılmak suretiyle bir büyükçe cisim yani top elde edilir ve çocuklar bu cismi tepikleyerek oynarlardı Beden gelişimini ve mücadele azmini güçlendiren bir spordu. 
Çin kaynaklarında, Türklerin kızlı erkekli top oynadıkları ifade edilir. Spor tarihçisi Rüştü Dağlaroğlu 1957’de çıkardığı Fenerbahçe Tarihi’nde; bu oyunun ilk Türkler tarafından oynandığını ifade etmiştir: “Futbol denilen sporun düzenli bir şekilde kurallarıyla ilk kez İngiltere’de oynandığı, günümüzde en çok kabul gören görüştür. Ancak bugünkü şekliyle olmasa da çok eski zamanlarda, günümüzden yaklaşık 8 bin yıl önce Türklerin Orta Asya’da bir çok spor türü arasında ayakla oynadıkları ve adına ‘Tepük’ yani tekmelemek anlamına gelen ad taktıkları bir sporu yaptıkları, eski Türk destanlarında yazılıdır. Türkler futbola ‘Tepük’ derlerdi. Timurlenk devrinde de kuzu derisinden yapılmış ve hava ile doldurulmuş topların el değmemek ve belirli bir sahanın dışına çıkarılmamak şartı ile ayakla oynandığı ‘Tarih-i Tümur’da yazılıdır.”
At üstünde doğan, yaşayan ve ölen insanlar… Neredeyse imkânsızı başararak, at üstünde dört yana ok atabilen yiğitler… Ok atmada, at sürmede, güreşte yenip; sevdiği kızı alanlar.. Kurtlar gibi saldıran atlıların ortaya çıkardığı savaş oyunu gökbörü... İki kale ve ortada tahta bir top vardı, atlar çekildi, kaleler ve top günümüze kadar kaldı… 
Günümüzün modern branşlarının temelinde tarihi Türk sporlarının izleri bulunmaktadır... Bugün Altaylar’dan Tuna’ya, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Doğu Avrupa’dan Doğu Türkistan’a, Kerkük’ten Kırım’a, Azerbaycan’dan Sibirya’ya büyük Türk coğrafyasında, modern sporların temelini teşkil eden geleneksel Türk sporları hâlâ icra edilmektedir.
Kırım ve Kazan Türkleri merkez olmak üzere birçok Türk ülkesinde kuşak güreşi yapılmakta ve yaşatılmaktadır… Kazakistan’dan Kırgızistan’a, Türkmenistan’dan Özbekistan’a gökbörü oyunu hâlâ en popüler spordur. Türk dünyasında biniciliğin her türlüsü yapılmaktadır… Geleneksel Türk okçuluğu Macaristan’dan Moğolistan’a kadar geniş bir coğrafyada yaşatılmaktadır… Güreşin yapılmadığı Türk yurdu yoktur…
Asya’dan Avrupa’ya 300 milyonluk bir insan potansiyelini ve kıtaları içine alan dev bir spor gerçeği, kollarını açmış bizi beklemektedir…
Oğuz Kağan’ın asırlar ötesinden, tarihin derinliklerinden seslendiği gibi, şimdi benzer söylemlerin ve eylemlerin zamanıdır: “Ey oğullar ben çok yaşadım, çok savaşlar gördüm. Çok ata bindim. Çok ok attım. Çok kılıç kullandım ve çok güreştim. Düşmanlarımı ağlattım, dostlarımı güldürdüm.”
Oğuz Kağan’ın, Gün, Ay ve Yıldız adlı üç büyük oğluna "Bozok", Gök, Dağ ve Deniz adlı üç oğluna da "Üçok" demesi, Türklerin oka verdikleri önemi ve değeri ortaya koyan belgelerden biridir. Türklerde okçuluk, binicilikle birlikte beden kültürü anlayışının öncüsü olmuştur. Osmanlı döneminin ünlü kemankeşi Tozkoparan İskender, oku 845 metreye atarak dünya rekoru kırmıştır.
Tarihi çok parlak ve ünlü olan Türk dünyası sporlarını, uğramış olduğu bir durgunluk ve gerilik devresinden sonra tekrar yükseltmek, spor alanında da muasır milletlerden geri kalmamak, hatta onları geçmek vazifesi, bizi beklemektedir.
Büyük milletler geleneklerine bağlı milletlerdir ve kendi kaynaklarını lâyıkıyla değerlendiremeyen toplumlar ise, kültür emperyalizmi karşısında açık vermeye, zayıf düşmeye mahkûmdur.
Biz, insanlığın ilk çağlarından bu yana gelen spor tarihimizi, spor kültürümüzü, spor geleneğimizi ve birikimimizi bugün en iyi şekilde değerlendirerek; bu en sağlam dinamiklerimizden birini, büyük coğrafyamıza ve toplumumuza spor yoluyla kazandırmak durumundayız.
Biz, Türk dünyasında ortak sporlarımızı tekrar canlandırmak, yaşatmak ve uluslararası alanda en faydalı şekilde değerlendirmek misyonuyla karşı karşıyayız. 
Demire ve çeliğe hükmeden ve atı eğiten Türkler, cihan hakimiyeti mefkûresi ile Türkistan'dan dünyaya yayılırken, ok ve yayın kullanımındaki becerilerini dört bir yana ulaştırmışlar; ellerinde yayları, bellerinde sadakları, kılıçları ve altlarında atları ile cihana nam salmışlardı. 
Geleneksel Türk sporlarının yeniden canlandırılması için son 10 yılda ciddi çalışmalar yapılmış ve belirli bir mesafe alınmıştır. Bu çalışmaları yapan sivil toplum kuruluşlarının başında da Avrasya Kültür ve Spor İş Birliği Derneği gelmektedir. Öncelikle geleneksel sporlar Türkiye’nin gündemine düzenli bir şekilde getirilmiş, daha sonra Türk dünyasındaki muhataplarla irtibata geçilerek işbirliğine gidilmiş ve neticede ortaya güçlü organizasyonlar çıkmıştır. 
Artık, Kırgızistan’da iki yılda bir Dünya Göçebe Oyunları yapılmakta ve çok sayıda ülkenin katılımıyla Türk sporları dünyanın gündemine getirilmektedir. Ayrıca ülkemizde de geleneksel Türk sporlarında ciddi bir büyüme yaşanmaktadır. Burada önemli olan, sporların özüne sadık kalarak büyümede kalite ve seviyenin korunması, disiplinli bir şekilde dengeli, faydalı ve adil bir sistem oluşturulmasıdır.