Tabanda ne maliyet yaratacağına bakılmaksızın yapılan ittifakların getirdiği yüke geçmişte tanıklık edildi.

Bunun en iyi örnekleri de 1991’de SHP’nin HEP ile yaptığı ittifaktı; seçimin hemen ardından herkes kendi yoluna gitti.

Merkez sol, bölgede kendi eliyle tahakküm altına girdiği için bir daha istediği seçmen tabanına ulaşamadı.

Aynı kaynaktan geliyor olmakla birlikte, seçmenini etnisiteye dayalı ötekine terk etti, bir daha da kendisine çeviremedi.

Benzer durum 1990’lı yıllarda ANAP’ta yaşandı, girdiği ittifaka tepkili batıdaki seçmenini sandıktan kaçırdı…

Veya aynı dönemde aday tercihini yanlış yapıp klik kavgasına giren CHP’de yaşandığı gibi seçmen sandık yerine sahile gitti.

Unutulmamalı ki bu etki yerel seçimde daha baskın görünür; çünkü barajın etkisinin sıfıra inip, ideolojinin yerini hizmetin, partinin yerini yerel ismin aldığı seçimdir.

Belki de bütün bunlardan dolayı AK Parti, MHP’nin ittifak önerisini kategorik bir tarzda geri çeviremiyor, temkinli yaklaşıyor.

“İTTİFAK OLUR…”

Şunu baştan belirteyim, iki partinin ittifakının kaçarı yok…

Çünkü MHP’nin AK Parti'ye olan ihtiyacı ne kadarsa bir o kadarı da AK Parti için geçerli.

Ancak bu koşul, MHP lideri Bahçeli’nin önerdiği model üzerinde bir ittifakın olacağı anlamına gelmiyor.

Nitekim dün konuştuğum her iki partinin etkin ve konu hakkında yetkin isimleri de meseleye bu boyutta baktı; hiçbiri de “Olmaz” diyemedi.

Sadece kendi cephesinden bazı gerekçeleri ileri sürdü.

“TABAN KÜSERSE”

AK Parti Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dün ABD dönüşü arkadaşlarımıza altını çizdiği şu gerekçe en öne çıkanı:

“Son seçimde birinci olduğumuz yerde aday çıkarmamayı nasıl anlatırım tabanıma? Seçmen tabanı küserse toparlayamazsınız…”

Erdoğan bu konuda haklı, çünkü 1990’lı yıllarda ANAP yönetiminin yaptığı ittifaka sosyolojik tabanının küskünlüğü ağır maliyet çıkardı.

Bundan dolayı, her parti yerel seçim yoğurdunu üfleyerek yemek istiyor; diğerinin altında da ezilmekten kaçınıyor.

Olası seçmen tepkisinden de çekiniyor…

Çünkü bir yerde ittifaktan dolayı aday göstermemesi veya zayıf bir ismi koyması halinde seçmenin o isme gidip oy vereceğinin garantisi yok.

Büyük kentler açısından belki sorun teşkil etmez, birçok ilde yerelin tavrı, çatının yaptığı anlaşmanın önüne geçer.

BIRAKMAK MI, KAYBETMEK Mİ?

Bu noktada da AK Parti’nin MHP’nin istediği yerleri bırakmama karşılığı kaybedeceklerinin ne olacağı hesaplanıyor.

Yani Adana ve Mersin’i MHP’ye bırakmaz ise İstanbul, Ankara, Antalya’da durumunun ne olacağına bakıyor.

MHP lideri Bahçeli, ittifak halinde İstanbul’da aday çıkarmayacağını bildirdi, bugüne kadar tanıklık edildiği gibi verdiği sözden de dönmez. Ancak ittifakın olmaması halinde MHP’nin Ankara, Antalya’da güçlü adaylarla oy bölmesi ve AK Parti açısından kayıpla sonuçlanması ihtimali de var.

Hele ki 2007- 2008 dünya ekonomik krizinin etkisini 2009 yerel seçiminde %38,5’a inen oyuyla gören AK Parti, bir sonraki seçimi dar gelirlilere yönelik sosyal destek programları ile kotarabilmişti.

Sadece Türkiye’yi değil, dünyayı etkileyen bu dönemdeki krizin yarattığı dalganın boyutu ise daha geniş.

Bırakın işsizliği, devlet yatırımlarındaki kısıtlamanın veya yardımların, siyasal etki yaratmaması olanaksız.

EKONOMİK GÜVEN ENDEKSİ

Bu da iktidar partisi açısından düşündürücü. Çünkü Ekonomik Güven Endeksi eylül ayında en yüksek gerilemesine, %71’e ulaştı; Tüketici Güven Endeksi ise son 9 yılın en alt seviyesine, %59.3’e indi…

AK Parti sosyal transfer harcamaları ile orta alt gelir grubuna dönük gelir artırıcı programlar uyguluyor olsa da özel sektörün de yüksek miktarda işçi çıkarmasının getirdiği yükü karşılama oranı düşük.

Bu da AK Parti’nin MHP ile hareket etmeye zorlayan bir başka faktör olarak önünde duruyor.

En azından bir noktada uzlaşmayı sağlama konusunda diri tutuyor.

Çünkü bu seçimin diğer yerel seçimlerden ayıran bir başka özelliği var…

O da bütünleşik şehir sistemine geçilmesi nedeniyle 30 büyükşehirde il genel meclisleri ortadan kalktı.

Dolayısıyla seçimin sonucunu, oy oranı yerine kazanılan şehir sayısı belirleyecek.

Herkes hangi oranda oy aldığına değil, kaç şehir kazandığına veya kaybettiğine bakacak.

Bunu da seçmen tabanı belirleyecek.

O nedenle ne MHP Adana, Mersin, Manisa’yı istedi diye Cumhur İttifakı seçmen tabanının o isme yönelme zorunluluğu var.

Ne de AK Parti buralarda kendi adayını koydu diye o adaya yönelme garantisi…

Seçmenin bugüne kadar ödüllendirme veya cezalandırma aracı olarak kullandığı yerel seçim, tavanda yapılana değil, tabanda kabul edilene bakar...

Sandıktan da her daim tabanın kestiği fatura çıkar…