Siyasetin kalitesini artırma iddiasıyla meydanlara çıkan her kim varsa, maşallah kısa sürede sisteme entegre oldu!..

Her siyasi parti seçim beyannamesine, "Siyasi Partiler Kanunu"nu değiştirme vaadini koydu, propaganda döneminde bu konuyu defaatle işledi, iktidar olursa unuttu, olamazsa "Yapacak birşeyim yok" deyip köşesine çekildi.

HEP BÖYLE Mİ DEVAM ETSİN?

Aslında vatandaş bu noktada, demokrasiye ders verir nitelikte bir katkı yapabilir.

Bu yazıda bunu gündeme getirmek istedik.

İktidara gelemese bile her siyasi partinin "kaliteli demokrasi"ye katkı yapabilecek fırsatı vardır.

Ülke genelindeki siyasi anlayışı, teamülleri, yasaları değiştiremiyorsan, kendi evine çeki-düzen verebilirsin!

"Aday olurum" zannıyla genel başkana doğruları söylemekten çekinen taban, bu işlerde parti yöneticileri kadar mesuliyet altındadır.

"Demokrasi" iddiası ve vaadi olmadığı için AK Parti'yi bu işleyişe dahil etmiyoruz. CHP'de ise bu sistem kör-topal kısmen uygulanıyor...

Demokrasi dışı bu tabloyu en çok son 20 yıldır MHP'de gördük. Bırakın siyasi teamülleri, Siyasi Partiler Kanunu'na aykırı yüzlerce iş yapıldı, bir Allah'ın kulu da "Ne yapıyorsunuz?" demedi; diyemedi!

Taa ki, 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar.

Haziran-Kasım seçimleri arasında 40 milletvekili kayıbı yaşanınca bardak taştı; milyonlar taşkın sel gibi kendilerini sokaklara, "tarlalara" vurdu.

Sonuç değişmemiş olsa bile, tabanın "demokrasi"den yana tavır koyduğu tescillendi.

O kalabalıklara "yolbaşçı" olanlar duvarları yıkamayınca kendi "yeni", sistematiği eski bir yapı inşa ettiler.

MHP'deki idari anlayış bu yapıya taşındı. "Kaliteli demokrasi" nutukları unutuldu, mevcudu koruma anlayışı ön plana çıktı...

İlk motor hareketinde yapılan "atayarak yönetme" anlayışı kalıcı hale geldi. Tüzük ve parti programında yazan "kalite" rafa kalktı.

İlk Genel İdare Kurulu toplantısında tüm yetkiler anahtar teslim genel başkanın masasına konuldu.

Geçen sürece bakıyorsunuz; "demokratik yönetim" adına MHP'de eleştirilen ne varsa, tamamı İYİ Parti'ye taşındı; tek bir farkla:

Son üç yıllık süreçte MHP'de yaşanan görevden almalar ve il-ilçe teşkilatlarını kapatmalar, İYİ Parti'de daha "diplomatik" bir üslupla uygulandı.

Tek bir "tavsiye" mektubuyla, 81 il başkanından, "nazikçe" istifa etmeleri istendi. Ardından aynı uygulamaya, 951 ilçe yönetimi de maruz kaldı.

Ülkedeki "demokrasi anlayışı"na katkı sunma gücünüz yoksa, bunu partinizde "örnek model" olarak uygulayın; bu yapılmadı.

İYİ Parti'de bir yıl içinde her ilde en az iki-üç il başkanı istifa etti, ettirildi, görevden alındı. Bazı illerde bu sayı dördü buldu.

En son 30 Ağustos tarihinde 81 il başkanından istifaları alındı; yerlerine yeni veya yeniden atamalar yapıldı.

GELİNEN SON NOKTA

Bu istifalar neticesinde yapılan atamaların büyük çoğunluğu, Siyasi Partiler Kanunu'nun tanıdığı yasal çizginin dışına çıkmış durumda.

İstifa veya görevden almayla boşalan il başkanlığında 45, ilçe başkanlığında da yapılan atamanın tarihine bakılmaksızın 30 gün içinde, istifa veya görevden almanın gerçekleştiği tarih baz alınarak kongre yapılması, kanun tarafından emredilir.

Eğer kongre yapılmazsa veya yapılmadıysa, partinin o il veya ilçe yönetimine seçim kurulu tarafından üç kişilik kayyum heyeti atanır.

Bilinenin veya uygulamanın aksine, genel merkezin o ile bir daha görevlendirme yazısı verme yetkisi yoktur.

MHP'de bu kanun dışı uygulamaya itiraz eden olmadı. İtiraz edebileceği düşünülen iller de kapatıldı, ertesi gün yeniden açıldı. İYİ Parti'de de aynı uygulama yapılabilir ancak unutulmamalıdır ki, kapat-aç yapılacak yönetimler de kongreye gitmek zorundadır! Demokrasiden kaçış yok!

MHP'de Şefkat Çetin'in illeri kapatıp açması bu nedenleydi.

Bunun için mahkeme kararı da gerekmiyor. Tek bir parti üyesinin il-ilçe seçim kuruluna tek bir dilekçe vermesi yeterli.

Eleştirilen Siyasi Partiler Kanunu bile dahi, bu kadar demokratik bir açılım sunarken, siyasete kalite getirmeyi vaad edenlerin bunu bilmemesi veya uygulamaktan kaçınması gelinen son noktadır.

Madde madde tekrar edelim; burası önemli:

1- İl-ilçe başkanı, görevinden alınınca veya istifa edince, 30-45 günlük süre başlar, yerine yapılan atamanın tarihi önemli değildir.

2- Yerine atanan il-ilçe başkanı, kanunun öngördüğü 30-45 günlük süreçte partiyi kongreye götürmekle mükelleftir.

3- 30-45 günlük süreçte o il veya ilçe kongre yapmadıysa, atanan yönetim düşer.

4- Genel merkezin o il veya ilçeye yeniden yönetim atama yetkisi yoktur. Çünkü atama bir kez gerçekleşmiş ve kanunun emrettiği "kongre" yasal süreçte yapılmamıştır.

5- Uygulamanın veya bilinenin aksine, görev yenileme yazısıyla bu 30-45 günlük süre uzamaz; ya partinin o il-ilçe teşkilatı kapanır veya kayyum atanır.

6- Teşkilatın kapanmaması için bir parti üyesinin durumu il-ilçe seçim kuruluna bildirmesi yeterlidir.

7- Durumun mahkemeye aksedecek bir tarafı da yoktur. Fiili durum gerçekleştiği için seçim kuruluna dilekçeyi veren parti üyesi, üç kişilik de kayyum heyeti yazar ve seçim kurulu, yasal süreç içinde partiyi kongreye götürmesi için bu kayyum heyetini görevlendirir.

Bu tüm siyasi partiler için geçerli bir uygulamadır ancak seçimlerde "adaylık" beklentisi olduğu için kimse genel merkezle "kötü" olmamak için bunu yapmaz.

Demokrasi kültürünün yerleşmesi için parti genel başkanlarını beklemenin doğru bir anlayış olmadığını kanıtlamak isteyen her birey, bu yöntemle genel merkezine "demokrasi dersi" verebilir!