Kaftancıoğlu hakkında ilk derece mahkemesi tarafından "Kamu görevlisine hakaret" , "Cumhurbaşkanına hakaret", "devleti alenen aşağılama", "örgüt propagandası" ve "halkı düşmanlığa tahrik" suçlarından verilen mahkumiyet kararları istinaf tarafından onanmış ve dosya son olarak temyiz incelemesi için Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne gelmişti.

Yargıtay, yapmış olduğu inceleme sonucu Cumhurbaşkanına hakaret suçundan fazla ceza tayini nedeniyle düzeltme, örgüt propagandası ve halkı düşmanlığa tahrik suçlarından bozma, diğer suçlardan ise onama yapmıştır. Böylece daha önce 9 yıl 8 ay 20 gün olan ceza miktarı 4 yıl 11 ay 20 güne indirilmiştir.

Özellikle istinafın, davaya katılma hakkı olmayanlar lehine vekalet ücretine hükmedilmiş olmasını bile görmezden gelip adeta noter gibi kararı tamamen onaması ciddi şekilde eleştirilmesi gereken hukuki hatadır. Yargıtay, karardaki bu açık hatayı da düzeltmiştir.

Her ne kadar, sanığın davaya konu paylaşımları yaptığı tarihler ile hakkında dava açılması arasındaki zaman farkı düşündürücü olsa da davanın ceza zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı görülmektedir.

Bu kapsamda Yargıtay'ın önüne gelen şekliyle dosya hakkında verdiği nihai karar hukuken doğrudur.

Ancak, "Mahkeme kararlarının adil olması yetmez aynı zamanda adil görünmesi gerekir" ilkesi çerçevesinde muhalif siyasilerin geçmişe dönük sosyal medya paylaşımlarının araştırılarak ihbar edilmesi sonucu açılan davalarda verilen mahkumiyet kararları adil olmaktan ziyade siyasi görünmektedir. Burada öncelikli sorumlu yargı sürecinde yapmış oldukları açıklamalar ile yargıya talimat veriyor görüntüsü çizen siyasilerdir. Bu uygulamanın sadece muhalif siyasiler için yapıldığı algısı yargının siyasallaştığı algısını kuvvetlendirmektedir.

Yargıtay'ın nihai kararı ile kesinleşen mahkumiyet hükümlerinin sanığın siyasi partide yöneticilik yapmasını engelleyici sonuçlarının olduğu da düşünüldüğünde, verilen kararın siyasî sonuçları da olduğu açıktır. Ancak bu durum davaya konu paylaşımlarının mevcut yasal düzenlemeye göre suç olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Adalet heykelinin gözünün bağlı olması kanunların kişilerin kimliğinden bağımsız olarak herkese eşit şekilde uygulanmasını zorunlu kılar. Bu evrensel hukuk kuralından hareketle hukukun muvafık-muhalif ayrımı gözetmeksizin herkese eşit uygulanması zorunludur. Toplumda kanunların herkese eşit uygulanmadığı yönünde algı oluşması yargıya olan güveni sarsar.

Özellikle iktidarın yargıya müdahale ediyormuş havası yaratarak güçlü görünme çabalarından vazgeçmesi yargıya olan güvenin tesis edilmesi için zorunludur.

Unutulmamalıdır ki, devlet, hukuka bağlı olduğu ölçüde güçlüdür. Hukuk daima siyasetin üstünde tutulmalıdır.