CiddiGazete- Ülkü Ocakları genel başkanlarından Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Ateş, 30 Aralık Cuma günü Ankara'da uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. İlk etapta aralarında MHP İstanbul İl Başkanlığı Yönetim Kurulu'nda yer alan bir isim ve iki polisle birlikte genelde torbacılık yapan isimler tutuklandı. Suikastte silahı kullanmakla görevlendirilen Eray Özyağcı isimli tetikçi aradan geçen 17 güne rağmen halen bulunamadı.

T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz'ın, tetikçinin neden yakalanmadığıyla ilgili düşüncelerini paylaştığı "Katili bulmak istemiyor olmalılar" başlıklı yazısı şöyle:

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in katil zanlısı Eray Özyağcı, hâlâ ele geçirilebilmiş değil. Özyağcı’nın eşkâli, fotoğrafı, parmak izi polisin kayıtlarında mevcut. Yüz Tanıma Sistemi, Plaka Tanıma Sistemi gibi teknolojik olanaklara sahip Emniyet güçleri, bu katilin nerede olduğunu nasıl oluyor da bulamıyor? Polis, tetikçiyi yakalamak istemediği için mi yakalamıyor?

İstanbul Sancaktepe'de ormanlık alanda bulunan kimliği belirsiz erkek cesedinin, katili yakalandı.

Olay yeri inceleme ekipleri, parmak izinden kurbanın kim olduğunu buldular.

Ve bu ip ucu çekilmeye başlanınca da olay aydınlandı.

Kurbanın İstanbul'da görüştüğü kişilerin ifadeleri, kullandığı sosyal medya hesapları ve Plaka Tanıma Sistemi ve Yüz Tanıma Sistemi üzerinden öldürülmeden önceki iletişimleri ve hareketleri belirlendi.

Şüpheli dört ayrı adreste yapılan aramanın ardından kurbanın eski kız arkadaşının katil olduğu, cesedi babasının yardımıyla ormanlık alana attığı anlaşıldı.

Gördüğünüz gibi Türkiye'de emniyet güçleri, bu tür olaylarda her türlü ipucunu kullanarak suçluları saklandıkları delikte bulup, kısa sürede yakalayabiliyor.

Bu açıdan son derece başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Nitekim bu olayda da İstanbul Jandarma ekiplerinin tebrik edilecek başarısı var.

Geçtiğimiz hafta yaşanan bu ilginç örnek olayı anlattım çünkü eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in katili hâlâ ele geçirilebilmiş değil.

Katil zanlısı Eray Özyağcı'nın sabıkalı olduğu biliniyor.

Eşkâli, fotoğrafı, parmak izi polisin kayıtlarında mevcut.

Suikastin ardından motosikleti kullanan Vedat Balkaya tarafından Ankara'nın Gölbaşı ilçesine bırakıldığı biliniyor.

MHP Milletvekili Olcay Kılavuz'un da kullandığı bir evde gözaltına alınan ve sonra "dosyası boş" denilerek sorgulanmadan serbest bırakılan eski Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticisi Tolgahan Demirbaş tarafından Ankara dışına çıkarıldığına ilişkin iddialar da var.

Kimliği belirsiz bir cesedin kimliğini ve katilini, Yüz Tanıma Sistemi, Plaka Tanıma Sistemi gibi teknolojik olanakları da kullanarak kolayca belirleyen Emniyet güçleri, bu katilin nerede olduğunu nasıl oluyor da bulamıyor?

Katilin Ankara'dan nasıl çıkabildiğini, kimin bu işte yardımcı olduğunu, oradan nereye gittiğini hâlâ bilemiyor olmaları mümkün mü?

Yoksa Emniyet güçleri de MHP Genel Başkanı gibi mi düşünüyor:

"Tek bir ülküdaşımı ezdirmeyeceğim; sonu ölüm de olsa surda gedik açtırmayacağız."

Böyle düşünüyor olmaları çok daha güçlü bir ihtimal olarak ortaya çıkıyor.

Çünkü günümüzde, adına güvenlik kamerası denilen sistemin en yaygın kullanıldığı ülkelerden birisi Türkiye.

İstanbul, bu alanda dünya çapında 42. sırada bulunuyor.

İstanbul'dan önce gelen 41 kentin ya Çin ya da Hindistan kentleri olduğunu, nüfuslarının İstanbul'dan misliyle büyük olduğunu da ekleyeyim.

Bu sisteme entegre edilmiş yüz tanıma ve plaka tanıma sistemleri açısından da Batı dünyasında eline su dökecek ülke yok.

İçişleri Bakanı'nın daha önce yaptığı açıklamalardan bu sisteme "Dinamik Denetleme Modeli" adı verildiğini de biliyoruz.

"Dinamik Denetleme Modeli" adını verdikleri sistem, sokaklarımızı, caddelerimizi gözetleyen devlete ait kameralar sisteminin, "yüz tanıma sistemi" ve "plaka tanıma sistemi" ile birlikte çalıştırılmasından oluşuyor.

Bu sistemin nasıl etkin çalıştığını da pandemi yasakları sırasında Sapanca'da yürürken maske takmayan sıradan bir vatandaşa bile polisin idari para cezası yazabilmesinden öğrenmiştik.

Hatırlarsınız, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 16 Eylül 2020 günü yaptığı açıklamada bu sistemi övmüş ve bunun Cumhurbaşkanlığı'na da bağlanacağını açıklamıştı.

"Güvenlik ve Acil Durumlar Koordinasyon Merkezi Başkanlığı" adıyla bir merkez de kurulduğunu söyleyen Soylu, "Türkiye'nin bütün lokasyonlarını, bütün kameralarını, asayişini ve trafiğini bağladığınız ve hakikaten buradan da Cumhurbaşkanlığındaki ilgili birime aktarabileceğimiz olağanüstü bir mekanizmayı ortaya koyuyoruz" demişti.

Teknolojik olarak böylesine gelişmiş bir sisteme sahip Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın, bir siyasi cinayetin tetikçisini takip edememesi, hangi deliğe girdiğini bulamaması hafif bir deyimle "düşündürücü" olmalı.

"Düşünerek" yazıyorum çünkü memlekette at izi, it izine karışmış durumda.

Böyle olmasaydı yekten kuşkumuzu ifade ederdik: Polis, tetikçiyi yakalamak istemediği için mi yakalamıyor?