"Taraf tutmayan insan, şahsiyeti felce uğramış insandır. Ben tarafım, hakikatin tarafıyım."

Cemil Meriç

Çocukluğum ve gençliğim ülkücü ve solcu iki şahsiyet arasında geçti. Öyle ağır tartışmalara şahit oldum ki, bir daha konuşmayacaklarını sanırdım. Hararetli konuşmalarını dinler, çaylarını tazelerdim.

Gün geçtikçe ben de dahil olmaya, soru sormaya başladım. İki zıt düşünceyi aynı anda dinleyerek; düşünmeyi sorgulamayı ve kıyaslamayı öğrendim.

Bir gün babam beni karşısına aldı ve dedi ki: "Kim olursa olsun ben dahi olmak üzere, düşünceni ifade etmeye ve hakkını savunmaya korkma. Ama saygısızlık etmeden..." O günden sonra fikirlerimi söylemekten çekinmedim; tabi nezaket kurallarını baş tacı yaparak...

Bu yazıyı kaleme almadan önce çok düşündüm. Çünkü Türkiye'de insanları etiketlemek çok kolay. Hele ki kalıplara sokulan kimliğiniz varsa! Zaten kadınsanız her şeye hazırlıklı olmak gerek.

Son zamanlarda toplum olarak çok yorulduk ve yıprandık. Oyun üstüne oyun kuranlar, deneme ve yanılma yöntemiyle siyaset yapanlar, ekonomi yönetiminde ortaya çıkan ağır travmalar, pandemi sürecinde alınan kararların istikrarsızlığı kişilere özel uygulanması, ihmalden oluşan artışlar hayatımızı olumsuz yönde etkiledi.

Çözüm sürecinde verilen taviz, akabinde artan terör eylemleri, verdiğimiz şehitlerin acısı yüreğimizi sızlatıyor. Ocaklar sönüyor, bu ülkenin evlatları babasız kalıyor. Askerimiz güvenlik güçlerimiz ülkemizin omurgasıdır. Muhalefetin haklı yönde çıkışlarına, ittifak ortaklarının öfke dili vatandaşı oldukça üzüyor.

Muhalefeti teröristler ile işbirliği yapmakla suçlayanlar; HDP'nin suç dosyalarını 5-6 yıldır bekletiyorlar. Cumhur İttifakı beka meselesi üzerinde dururken, milli duruşu ve vatanseverlik unsurunu sergilemekte gecikiyor. HDP'nin kapatılması etnik siyaseti bitirmez. Parti kapatmanın çözüm olmadığını defalarca gördük.

Neredeyse kişi başına bir parti düşecek kadar hızla partiler kuruluyor. Uzun yıllar aynı partide yol alanlar siyaset içinde siyaset yaparak yollarını ayırıyor. Siyaseti magazine çevirerek gündemi meşgul ediyorlar.

İktidar olmak isterken iktidarı güçlendiren! sözde siyasetçiler inandırıcılıklarını yitiriyorlar. Siyaset uzlaşma yoludur. İnatlaşma değil.

Öte yandan Kanal İstanbul Projesi'ne karşı çıkanlar, bilim insanlarına kulak verenlerdir. Projenin faydadan çok zarar getireceğini, ekosisteme etkisi açısından tüm Türkiye'yi ilgilendiren bu kanal projesi inatlaşarak değil, uzlaşarak olmalı. Bilim ve kültür her zaman galip gelir. Demokratik kültürde katılımcılık, çoğulculuk, uzlaşma büyük önem taşır. Çok seslilik gökkuşağının renkleri gibi birbirini tamamlar. Öfke dili ile karşılık daima itibarı zedeler ve zamanla ortadan kaldırır.

Devlet yönetiminde alınan kararların muhalefetin düşünceleri dikkate alınarak şekillenmesi, demokrasinin gereğidir. Halkın iradesine dayalı yönetim barışı huzuru güveni artırır.

Deneme, yanılma yöntemi ile ülke yönetilemez. Akademik bilgi yanında bir nevi mühendislik işidir.

Anayasa teklifi ve İnsan Hakları açıklaması kabul görmedi. Var olan demokrasi işlese, İnsan Hakları ve Sivil anayasa çıkışlarına yahut düzenlenmesine gerek olmadan düzlüğe çıkarız.

2021 yılına gireli henüz bir kaç ay oldu. 33 gün içinde çıkartılan kararnamelerle önce Yunus Emre, ardından Hacı Bektaş Veli, sonra Ahi Evran ve en son olarak Mehmet Akif Ersoy yılı ilan edilse de; ilan edilen kişilerin sevgi dilini anlayamadığımız bir yıl olacak gibi. Ülkemizi ve dünyamızı saran bu korkunç virüse rağmen ders çıkaramadığımız, birbirimizi anlayamadığımız bir yıl...

Türkiye'nin gündemine gökten düşer gibi giren uzay çalışmalarında "astronot"a Türkçe isim yerine "insanol" ismini öneriyorum.

İnsan olmak, cinsiyetten önce gelir. İnsanlık bilinci geliştiği vakit toplum cinsiyet üzerinden ayırım yapmadan yaşar gider. İnsanca yaşar.

Cinsiyet üzerinden özel günler ithaf edilmesi elbette onur vericidir. Bugün de öyle bir gün. 8 Mart Kadınlar Günü büyük krizler sırasında doğmuş bir bayramdır.

Uluslararası Kadın Günü protesto ruhunu canlandıran bir bayram. Politik anlam taşımamakta ve koşulsuz aşkın, fedakârlığın, sabrın timsali kadınların günüdür.

Bir partinin genel başkanına kamuoyunun önünde açıkça ağır ifadelerle hakaret edilse de!

Kadınlar fiziksel veya sözlü saldırılara uğrasa da!

Hayatlarına son verilse de!

Değersizleştirilmeye çalışılsa da!

Ve bazen bu seçilmiş kadın vekiller tarafından yapılsa da!

Her şeye rağmen!

Yaşasın 8 Mart!

Yaşasın Kadın Dayanışması...

Keşke bütün günler İNSANLIK GÜNÜ olarak kutlansa...

Keşke...