Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen kaçınılmaz sonuç; cahiller tarafından yönetilmeye razı olmaktır. Platon'un bu sözü üzerinde epeyce düşündüm. Zira filozofların sözleri, düşündürücü olmasının yanında düşünmenin de önünü süpürüp açıyor. Siyaset konusu oldukça derin bir mesele olduğu kadar herkesi kapsayan bir mesele...

Bir mecliste siyasete dair konu mutlaka açılır; çünkü siyaset, sosyoloji anlamında, devlet ve sivil toplumun sosyal güç dayanaklarıdır. Bireyden başlayarak toplumsal hareketlerin iktidar ile bağıdır. Devlet ve toplum arasındaki ilişkileri içerir.

Bir çoğunuz yazıyı siyasete bağlayacağımı düşünebilir. Siyaseti yakından takip eden biri olarak gündemin siyasetini yapmayacağım. İtiraf etmek gerekirse her gün siyaset ve politika yazıları yazabilirim. Bir sonuca varıp anlaşılabileceğimi hissetsem pek tabi yazmak isterdim. Ben yine de düşünmeyi tercih edeyim.

***

Salgınla sosyal faaliyetlerim sekteye uğradı. Yasak ve kısıtlamaların sona ermesiyle (Eğitim öğretimin açılması) kontrollü olarak kültürel faaliyetlerime başladım. Salgın da sosyalliğin azalması gözlemleme ve esin kaynağımı azaltsa da, yalnızlık! Bireysel anlamda meseleleri düşünme ve bakış açımı geliştirdi.

Ansızın aramızdan ayrılan insanlar, hastalıkla mücadele, konu ve konuları değiştirdi.

Beraberinde gelen ülke ve dünyadaki ekonomik krizler, endişeleri doğurdu.

Birlikte olmanın güzelliğini önemini anladık belki de!

Kriz anında çareler üreten siyasetçilerin varlığını hissettik.

Olumsuzluklar farkındalığı arttırdı ve daha güçlü baktık meselelere.

"Mesele" bence bireyin dünyaya gelişinden ve dünyadan ayrılışına kadar var olan bir olgu. Her zaman bir mesele vardır. Karşımıza çıkar durur. İlk nefesi ciğerlerimize çektiğimizde başlar. Varlığımızı, varlıkları anlama, kabul etme, kanıtlama, tesir etme diye devam etse de; sürekli çaba gerektirir. Önemli olan, insan olabilmek ve kalabilmek adına yaptıklarımızdır. Eylemlerimiz fiilen olduğu kadar ruhsal anlamda da olmalıdır.

İnsan üzerinden yaşamak. Yaşamayı insanlık üzerinden anlamak. Bence bütün mesele bu!

Yazımın başında kültürel faaliyetlerime başladığımı belirtmiştim. Haftanın belli günlerinde katıldığım çalışmalara toplu taşıma araçlarını kullanarak gidiyorum. Aracımı kullanmayı tercih etmiyorum; çünkü trafikte dikkatimi harcamak yerine özgürce gözlem yapmak istiyorum. Zaten iyi de araç kullandığımı söyleyemem. Ayrıca sürüş keyfini çıkaramayacağıma göre mengenede sıkışmaya gerek yok.

Bir gün çok sevdiğim bir dostuma "Biz enerjimizi gaz, frenle harcayamayız. Gazımız da frenimiz de tutmaz" dediğimde kahkahalarla gülmüştü.

Öyle değil mi gaza bastığında akacak asfalt.

En iyisi kulaklığımı takıp, ruhumun duymak istediği müziği dinleyerek yürümek. İstanbul'un gürültüsünün sesini bu şekilde kısıyorum ve varacağım yere kadar zihnimde düşünceler halkalanıyor.

Kanalları karıştırırken rahmetli Müslüm Gürses'in seslendirdiği şarkıya denk geldim.

"Bu benim meselem, derin meselem

Ezelden ebede giden meselem

Hatırım çiğnendi kalbim kırıldı

Ömrümün derdidir benim meselem

Meselem bir sevda türküsüdür

Meselem aşkımın öyküsüdür

Meselem yeryüzü gökyüzüdür

Meselem meselem..."

Şarkı sözleri dikkat çekici. İnsanın madde ve mana yolculuğuna anlam kazandıran düşünceleriyle hayatının rotasını çiziyor.

Sahi ne olmalı insanlığın meselesi?

Kainatın her canlıya yüklediği vasıflar olduğuna göre; en ilkel canlıdan en gelişmiş varlığın tabiatın ve eşyanın bir hizmeti vardır. Buna bağlı olarak tanrılaşmadan birbirimizin farkına varmalı ve sevgi duygusunu en üst seviyeye taşımalıyız. Bizim gibi biz olmak gibi yaşamak...

Yaşamın zevklerini iliklerimize kadar hissederek temiz ve safça, kıskançlık ve hırs duygusundan arınmış, çirkinliği örterek güzellikleri görmemiz mümkün...

Horatius, "Kase temiz değilse içine koyduğun her şey ekşir" der. Öyleyse , sevgiyle yüreğimizi temizlersek her şey orijinalliğini korur diyebilir miyiz? Anahtarımız sevgi olursa bütün meselelerin kapılarını açabiliriz.

Güneş sistemi, tabiat, mevsimler, hayvanlar ve insanlar birbirine bağlı bir düzenek içerisinde. Birinin eksikliği diğerinin yok olmasıdır. İşte bu yok oluş endişesi var oluşu başlatıyor.

Birinin meselesi ötekinin meselesi haline dönüşüyor.

Gelecek nesillere kadar uzanan insanlık zinciri kurulmuş oluyor.

Benim meselem "Önce insan..."

***

Bu vesileyle dönemin zorlu sıkıntılarını bir mesele haline getiren azimle inançla mücadele eden, Türk milletinin geleceğini yeniden ve sağlam temeller üzerine inşâ eden, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve emeği geçenleri minnet ve rahmetle anıyorum. Yüce Türk milletinin Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyorum...