Yeter artık!

Üstü örtülü ifadelerden, îmâlı konuşmalardan, bulanık söylemlerden vazgeçin ve işinizin gereğini yapın!

Bu kaçıncı olay...

Şimdiye kadar olanları halının altına süpüre süpüre bu hallere geldik.

Ama bundan ötesi yok artık.

Ulusal seviyede ve naklen yayınlanan bir futbol karşılaşmasında, milyonların gözü önünde cereyan eden rezil olaylar, muğlak bir “kumpas” söylemiyle geçiştirilemez.

Olayın iki cephesi var: Saldıranlar ve saldırıya uğrayanlar.

Saldıranlar belli: İçeriye pasolig kartlarıyla giren ve kameraların kontrolünde olan seyirciler.

Saldırıya uğrayanlar da belli: Maçta korner atışları için köşe gönderine gelen futbolcular defalarca tâciz edildi… Ve sonra Beşiktaş’ın yedek kulübesi hakarete ve linç girişimine maruz kaldı.

Saldırıya uğrayanlardan Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş diyor ki:

"Her şey güzel başlamıştı... Saha, zemin her şey yolundaydı. Ancak ne olduysa, korner köşelerinde olaylar başladı. Yaralandığım esas olayda, Tolga'yı almak için yanına gittiğim anda kendimi birden yerde buldum. Zaten yaşananlar önemli değil artık... Mutlaka hızlı bir çözüm bulunması gerekiyor... Bu bir milat olmalı... Olanlar bana ve bize değil, Türk futboluna... Medyası, antrenörü, oyuncusu, futbolun bütün aktörleri bir araya gelip, ivedilikle bu soruna çare bulmamız lazım. Canım değil ama içim acıyor."

Hakarete uğrayanlardan Beşiktaş kalecisi Tolga Zengin de diyor ki:

"Öncelikle yaşanan olaylarla ilgili çok üzgünüm, üzgünüz. Tartışmasız tüm futbol camiasından, böyle bir fotoğrafın içinde olduğum için kendi adıma özür dilerim. Ama, konuya ilişkin kısa bir açıklama yapmak isterim. Benim bu dünyadaki en büyük kutsalım ailemdir. O kutsallığın en yüce makamında da rahmetli annem vardır. Bugüne kadar hayatta neyi başardıysam, onun güzel hatırı için ve duaları sayesinde olduğunu bilirim. Bugün adına taraftar demeye utanacağımız bir grup, kulübenin hemen arkasında sürekli olarak anneme küfretti. Biz sporcuyuz, profesyoneliz, evet, ama her şeyden önce evlâdız, insanız. Bu çirkinlik artık dayanılmayacak noktaya geldiğinde gidip müdahale ettim, 'Benim annem vefat etmiş, bu yakışıyor mu size' dedim. Tek bir kötü söz veya küfür çıkmadı ağzımdan. Ben adını o pis ağızlarına aldıkları annemi bir saniye bile fazla yaşatmak için canımı verirdim. O sırada Şenol hoca geldi ve tribünden atılan bir cisimle yaralandı. Hep diyoruz, spor mücadeledir ama aynı zamanda kardeşliktir diye. Biz bu topraklarda evimize gelen misafire ikramların en güzeli yaparız, evimizin en güzel yerinde ağırlarız. Biz misafirimizin ailesine, kutsalına küfretmeyiz. Bize hayat böyle öğretilmedi. Tek isteğim futbolun tüm güzelliklerini yerle bir eden bu insanların tribünlerden uzak tutulmasıdır. Hassasiyetimi anlamanız dileğimle..."

Empati diye bir şey var bu hayatta. Bir an kendinizi Tolga’nın yerine koyun ve ölmüş annenize defalarca, ardı arkası kesilmeden ve şiddeti gittikçe artan bir şekilde küfür edildiğini düşünün. Ne kadar dayanabilirdiniz?

Hâl böyle iken ve her şey meydanda iken, bütün olup bitenler, “kumpas” açıklaması ile geçiştirilemez.

Hele devlet adamları, bunu söyleyip işin içinden sıyrılamazlar asla!

Vatandaş şikayet eder, serzenişte bulunur, çözüm bekler.

Çözmek sizin işiniz.

Kumpas varsa açıklayın, kumpasçıları ifşâ edin!

Bunları açıklamak sizin vazifeniz.

Bunları bilmek de bizim hakkımız.

Bu ülkenin emniyet güçleri, istihbarat birimleri, spor teşkilatı yok mu? Bütün bunlar bu tür saldırıları tamamen ortadan kaldırmak veya olduğu takdirde failleri ortaya çıkarıp gereğini yapmak için mevcut değil mi?

Kimse karnından konuşmasın ve topu birbirine atmasın.

Devlet ne için var? Böyle bir durumda suçluları derhal bularak en ağır şekilde cezalandırarak adaleti tesis etmek ve mazlumun hakkını teslim etmek için değil mi?

Topu dolandırıp dolandırıp taca atmayın.

Millet yemiyor artık.

Gereğini yapın.

Varsa, kumpası açıklayın!