Siyaset, verme ve karşılığını alma sanatıdır. Bu açıdan baktığımızda elbette karşılıklı ilişkinin olduğu yerde menfaatleşme söz konusudur.

Ancak; bu karşılıklı ilişkilerin sınırı nerede başlar, nerede biter bilemeyiz. Buna taraflar karar verir. Burada karşılıklı güven ve samimiyet esas olsa gerek...

"Güvenme insanların samimiyetine, menfaatleri için gelirler vecde, vaad etmeseydi Allah cenneti, O’na bile etmezlerdi secde." Mehmet Akif Ersoy merhumun bu tesbitine itiraz etmemiz mümkün mü?

Kıssa bu ya...

Zalimliğiyle ünlü bir kral, idam cezası verdiği iki mahkumdan birinin canını kendisini çok eğlendirecek bir yolla bağışlamak ister.

Sonra iki darağacı kudurur ve mahkumlardan ikisine de omuzlarına basacakları ve güvenebilecekleri birer kişi çağırmalarını ister.

Bir taraftan da ülkenin bilge kişisini kendince sınamak istemiştir.

Bu yüzden herşey hazır olduğunda yanıbaşına oturtmuştur yaşlı bilgeyi.

Sonrasında mahkumlar kendi seçimleri ve istekleriyle çağırdıları kişilerin omuzlarına basar ve boyunlarına ipler geçirilir...

Mahkumkardan biri çok güçlü, kuvvetli birini çağırmıştır. Diğeri ise kendisinden daha cılız olan arkadaşını çağırmıştır ve onun omuzlarına basmaktadır.

Kral tam o anda sorar yaşlı bilgeye: "Haydi şimdi göster hünerini. Sence önce kim yıkılacak? Güçlü olan mı? Yoksa şu cılız olan mı?"

Yaşlı bilge kendinden emin cevap verir: "Güçlü olan çok sürmez yıkılır efendim. Diğer cılız olan ise ölse yıkılmaz. Cılız olanın omuzlarına basan mahkum canını kurtaracaktır."

İlk saatlik çok çekişmeli geçen ölüm kalım savaşında, güçlü adam yıkılıverir en sonunda ve onun omuzlarına basan mahkum darağacında can verir.

Kral şaşkın bir halde sorar yaşlı bilgeye: "Nasıl oldu da şu cılız adamın galip geleceğini bildin? Sen gerçek bir bilgesin."

Yaşlı bilge yerinden kalkmış, sevinç içinde arkadaşına sarılan idam mahkumuna bakar ve krala şöyle der: "Bunu bilmemin bilge olmakla alakası yoktur. İki mahkum darağacına çıkarılmadan önce onları dikkatle izledim. Kendi istekleriyle çağırdıları adamlar yanlarına geldiler. Biri çağırdığı güçlü adama bir kese altın verdi. Belli ki parasıyla tutmuştu onu canını kurtarabilmek için.

Bunun için o adamın güçlü vücudunun kafi geleceğini düşünüyordu. Diğeri ise uzun uzun sarıldı arkadaşına. Birlikte gözyaşı döktüler.

Sonra o cılız adam yeminler etti arkadaşına. Ölsem yıkılmam diye. Gerçek birer arkadaş olduklarını anladım o anda...

Ben sadece menfaat üzerine kurulan şeylerin çok uzun sürmeyeceğini bildim efendim...

Unutmayalım ki;

"Menfaat üzerine kurulan herşey, yıkılmaya mahkumdur..."

Abdürrahim Karakoç’a bir gazeteci, "Siyasete neden girdiniz?" diye sormuş, "Allah rızası için girdim" demiş O da... "Peki çok kısa zaman sonra neden çıktınız?" diye sorunca da "Allah rızası için çıktım" diye cevaplandırmış.

Zaten soracak olursanız, mevcut siyaset edenler de merhumu teyit edecekler ve Allah rızası, vatan ve millet için siyasete girdiklerini ifade edeceklerdir. Hatta daha ileri bir ifade ile ülkeye demokrasi gelmeden, ülkenin ileriye gidemeyeceğini ifade edecekler; hatta daha fazla demokrasi için çaba göstereceklerini söyleyeceklerdir. Acaba söylemleriyle eylemleri aynı mı!..

Siyasete Allah rızası için giriyorlar ve egolarının esiri olarak çıkmamak için ne lazımsa onu yapıyorlar.

Ruhen sağlam, maddi durumu olmayan çelik iradeli dostlarla yola çıkıyorlar sonra yolda buldukları paralı iri yapılı insanlarla yola devam ediyorlar...

Sonuç nemi olacak? Merak buyurmayınız efendim; çarşambanın geleceği perşembeden bellidir!

Cenap Şehabettin demiş ki;

"Menfaat sandalye gibidir. Ayağının altına alırsan yükselirsin, başının üstüne alırsan ezilirsin."

Sonuç, bu sözlerin içinde saklı efendim!..

Bizi suçlayan arkadaşların da bir hususa dikkatlerini çekmek isterim:

- Biz aldanabiliriz ama hiç kimseyi aldatmayız. Bilmeden yanılabiliriz de ancak bilerek kimseyi yanıltmayız. Kimsenin omzuna basmayız, basmak zorunda kaldığımız omuzu da asla kirletmeyiz. Menfaatimiz için asla hiç kimseyi kayırmayız. Ehliyet ve liyakat kırmızı çizgimizdir; oradan asla geri adım atmayız...

Yine burdan uyaralım: Ahbab-çavuş ilişkilere, paralı adamlara aman ha dikkat!..

Ve dedi: Allah Teâlâ:

"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. (Hûd sûresi, 1 12)

Ve derler ya; düz duvar yıkılmaz, sen doğru ol, eğri belâsını bulur...

Dedim ki: "Eyvallah..."

Yemin ederim, senin her buyruğun doğrudur!