"Seçilirsen bedel ödersin..."

Tehdidin tonu zirve yaptı!.. 16 Nisan referandumunda Cennet vaat edilen Türkiye ne hale geldi... Parlamenter rejime veda etmekle kalmadık, demokraside tiyatro oldu!.. Seçime girebilirsin, kazanmamak kaydıyla... Kazanırsan da başına geleceklere katlanırsın... Ya sonrası?..

Dün sabahın erken saatlerinde bir siyasetçi dostumla telefonda sohbet edip gündemi değerlendiriyoruz... Erdoğan'ın, CHP, Ankara  Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş hakkında söylediği "Bu seçime böyle gidilirse dahi, seçimden sonra bunun dokunulmazlığı falan da yok bunlar milletin önüne gelecek.. Milletin önüne geldiği zaman çok ciddi bedeli kendisi ödeyeceği gibi maalesef Ankaralı hemşehrilerimizi ödeme durumuna düşürür" sözlerini nasıl yorumladığımı sordu. Yadırgamadığımı, beni hiç şaşırtmadığını söyledim. 16 Nisan referandumu öncesinde  kaleme aldığım çok sayıda uyarı yazısını hatırlattım. "Haklısın ama bu kadar da olur mu?" dedi. "Yine de insaflılar!.. Daha sert olabilirler ama beklediğimden daha yumuşak bir geçiş süreci yaşıyoruz" diye sözlerime devam edince acı acı güldü, "Çok traji-komik bir haldeyiz. Ağlanacak halimize gülüyoruz" deyiverdi. Siyasetçi dostum, "Avrupalılar Erdoğan'ı eskisinden daha çok seviyor" diye sözlerine devam edince ben de ona şaşırmış gibi yaptım. Tepkime aldırmadan devam etti;

"Her gün Avrupa Birliği'nden çok sayıda siyasetçi ile görüşüyorum. Almanya'dan Fransa'dan... Bu gidişatımıza çok seviniyorlar. 'Tayyip Erdoğan bizi Türkiye'den kurtardı. Siz, bırakın Avrupa Birliği'ne girmeyi bu şartlarda artık kapısına bile yaklaşamazsınız. Türkiye Avrupa'ya girseydi bizim için büyük bela olurdu. Artık çok uzaklaştınız. Türkiye'den kurtulduk' diyorlar. 2000'li yılların başında Kopenhag kriterleri falan epey mesafe kat etmiştik. Şu geldiğimiz duruma bak!"

Yalnızlaşan Türkiye... Aynı konular etrafında döndük dolaştık. 31 Mart seçim tahminleri gibi lüzumsuz (!) işler falan felan... Kazanan asla ve kata değiştirilemezse seçilenin ne önemi var ki!..

R. Erdoğan neden bu kadar asabi?.. Neden, bu asabiyetini milletin önünde sergilemekte sakınca görmüyor?.. Neden, bu tehdit siyasetine var gücü ile asılıyor?.. Madalyonun diğer yüzüne bakalım;

Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu'nun yürüttüğü ileri sürülen yeni parti kurma çalışmaları yüzünden mi?.. Bence değil!... Erdoğan, 31 Mart seçimlerinden sonra, Ali Babacan'ı çağırsa, "Seni Cumhurbaşkanı yardımcım yaptım. İMF ile anlaşmayı da sen yapacaksın" dese Babacan koşa koşa gider ve görevi kabul eder. İMF ile işleri yoluna koyduktan sonra da "Aldatıldım. Ali Babacan beni kandırdı" der ve ona güzelce yol verir. Ahmet Davutoğlu'nun kuracağı tabela partisini de Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş örneğinde olduğu gibi yapar. Zaten, AKP kulislerinde Davutoğlu'nun nihai hedefi için benzeri laflar konuşuluyor.

Peki ne!..

AKP içinde tepkili, iri dişli bir muhalif kadro oluştu. Erdoğan, bunu çok yakından takip ediyor. Bu kadro da 31 Mart sonuçlarını bekliyor, ona göre hareket edecek. İktidar içinde önemli bir isimle geçenlerde konuşuyordum, "Ne Davutoğlu ne de Babacan... Onlardan hiçbir şey olmaz. Tayyip bey de bunu çok iyi biliyor. 'Gelin buraya' dese  ikisi de koşar gider. Başka şansları mı var?.. Abdullah Gül'den hiçbir şey çıkmayacağını artık herkes net olarak gördü. İnanamayacağın, çok genç ve sürpriz bir isim hazırlanıyor. Erdoğan'a alternatif yapı AKP içinden geniş bir oluşumu kapsayarak çıkacak" dedi. Çok kurcaladım, "genç ve sürpriz isim" hakkında bilgi alamadım. "Hep beraber bekleyelim bakalım..." demekle yetindi.

Erdoğan ve Bahçeli birlikteliği ile Türkiye'nin içine sokulduğu cendere ortamı  sadece muhalefet cephesinde değil iktidar içinde de  büyük tepki doğurmuş durumda. Görünen o ki, bu duruma sadece ve sadece Batılılar seviniyor!..

Demokratik parlamenter rejim tarih kitaplarında yazan tatlı bir anı mı olacak?.. Sorunun cevabı; 31 Mart seçim sandıklarından çıkacak sonuca bağlı. Tehdit ve şantajlara karşı sinersek, insanca yaşamak için bedel ödeme riskini göğüsleyemezsek, "seçilsem de kazanamayacağım", "seçilse de kazanamayacak" dersek, aynı tas aynı hamam, Erdoğan sonrası ya Berat Albayrak ya da Süleyman Soylu'yla  yola devam!..

Bir ümit ışığı, hatta bir kurtarıcı bekleyenler için 31 Mart sandığı ve gecesinde o sandığa sahip çıkmak son şans olarak görünüyor...

***

Kıymetli YENİÇAĞ okurlarından Danıştay 8'nci Dairesi tarafından tekrar okullarda okutulmasına karar verilen And'ımızın akıbetinin ne olduğuna dair çok soru alıyorum. Biliyorsunuz, Eğitim Bakanlığı karara itiraz etmişti. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu son kararı verecek. Ancak hala  bekletiliyor. Her nedense karar seçim sonrasına kalmış gibi gözüküyor!.. Yine bir mahalli seçim öncesiydi... 30 Mart 2014 mahalli seçim öncesinde Erdoğan, partisinin Muş mitinginde şunları söylemişti;

"Okullarda gereksiz bir şekilde okutulan ant var ya ant onu kaldırdık. MHP'nin genel başkanı diyor ki, 'Biz iktidar olursak, benim evimin karşısına bu andın bir levhasını asacakmış' tabi iktidar olamayacağını biliyor ya... Onun için ne yapsın laf ola beri gele. Her türlü ayrımcılığın, her türlü nefret suçunun önüne daha kararlı şekilde geçiyoruz."

Anlayana!..