Demek öyle olmuş ha? Bu seçimlerin galibi milliyetçilikmiş!.. Beğenenler beğenmeyenler bu müthiş tespitte buluşuyorlar!..

Eski alışkanlıklarla hâlâ Türkiye'de 'merkez' olduğunu, seçmen topluluğunun büyük çoğunluğunu bu kitlenin oluşturduğunu zanneden Uranüslülere şaşırmamak lâzım... Bunları görünce akla Attila İlhan'ın o dizesi geliyor: "Ne kadınlar sevdim zaten yoktular..." Tabii carî siyasî tabloya uygulayarak: "Ne seçmenler sevdim zaten yoktular!.."

***

Ne olacaktı başka? Artık 'antisemitizm'e veya 'köken'e dayanan değil, İslam düşmanlığı ve yabancı düşmanlığı temelli ırkçılık Batı'da böylesine yükselip, ırkçı partiler inanılmaz yol alırken... Avrupa'da 'merkez' partiler kendilerini ırkçılarla rekabette zayıf hissettikçe onlara benzeyerek taban kaybetmemeye çalışıyorken... ABD'de Meksika sınırına duvar çeken, göçmen karşıtlığını gizlemeyen, bırakın Müslümanları, Hispaniklerle ilgili bile tuhaf düşüncelerini kampanyanın ana ekseni yapan bir aday, tahminlerin ötesine geçip seçimleri kazanırken... Türkiye bu seyirden etkilenmeyecek miydi? Üstelik sınırlarından ateşler yükselirken... Bölünme tehlikesini ve buna çanak tutan 'dış müdahaleler'i iliklerine kadar hissederken... Evlâtları can verirken...

***

'Milliyetçilik duygusunun mutlak belirleyiciliği'yle ilgili kaç yazı yazdım hatırlamıyorum bile... Şu satırlarım referandum öncesinden:

 "Daha az politize veya muhafazakârlıkla iç içe milliyetçiliğin yoğun olduğu bölgelerde oy verme alışkanlıkları böylesine tabloları doğal hâle getiriyor... Kaldı ki, iktidar bu anlamda düne göre çok daha rahat... Türkiye'nin yaşadığı iç ve dış problemler, milliyetçiliği yükseltirken, milliyetçi seçmen kitlesi içindeki AKP'nin payını da genişletiyor... Çözüm sürecinden vaz geçilmiş olması, terörle mücadeledeki dil, düne kadar pek ifade edilmeyen Türklük ve bayrak vurguları ve üzerine gelen 15 Temmuz darbe girişimi, iktidar partisine 'yeterince takviye' sağlayacak görünüyor..."

***

Bıkmadan usanmadan tekrar ettim... Şu satırlar da 'Seçim sonuçlarını yine milliyetçi oylar belirleyecek' başlıklı yazımdan:

"12 Eylül 2010'da Anayasa değişikliği referandumu... 2104 Cumhurbaşkanlığı seçimleri... 1 Kasım 2015 genel seçimler... 16 Nisan 2017 Anayasa değişikliği referandumu...

Bu dört seçimin ortak özelliği, dördünde de milliyetçi oyların belirleyici olması, kazanan tarafı tayin etmesi... Toplam 7 yıl içerisinde gerçekleşen bu seçimlerden net bir şekilde çıkan sonuç şu ki, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de en etkili faktör milliyetçi oylar olacak..."

Yanlış anlaşılmayacağını dileyerek özür eşliğinde ifade edeyim... Şu da 4 Mayıs 2018 tarihli yazımın sonu:

"Önümüzdeki seçimlerin de belirleyici unsuru ağırlıklı olarak milliyetçiler olacak... Bu kesin... Taşlar yerinden fazlasıyla oynadı... Milliyetçileri daha ağırlıklı olarak kim ikna ederse, seçimin galibi de odur... "

***

İçerik anlamında kalitesi tartışılabilir... Kısmen lümpenlikle iç içe geçmiş olabilir... Yüzeysel kalabilir... Bunlar tartışılabilir olsa da kesin olan hakikat milliyetçiliğin yükselişidir...

'Pop-İslâmcılık' eriye eriye kaybetmiş, bunun yanı sıra 'dindarlık' da itibar erozyonuna uğramıştır... Buna karşılık diri olan milliyetçilik duygusu sürükleyici olmuştur...

İşin garip tarafı, bu dirilikten daha çok pay alanların, aslında milliyetçilikle mesafeleri bilinenlerin, üstelik yakın geçmişe kadar bunu pek de gizlemeyenlerin olması!.. Burada da propaganda ve ikna gücünün farkını görmek gerekiyor...

***

Artık milliyetçilik, seçim başarılarını getiren 'gizli özne' değil, 'açık hakikattir' ve kurguyu bunun üzerine oturtan kazanmıştır... Dünyanın ve bölgenin şartları değişmedikçe, milliyetçiliğin belirleyicilik noktasındaki baskın sıfatı değişmeyecektir...

'Merkez' bundan böyle milliyetçiliktir... Doğru okuyan geleceği de doğru kurgular... "Yahu bir yerlerde merkez vardı, o nereye kayboldu?" diye merak eden olursa yine Attila İlhan'ın o dizesiyle gönderme yapalım: "Ne seçmenler sevdim zaten yoktular!.."