CiddiGazete- Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Sözcü'den Ruhat Mengi'ye verdiği röportajda ilginç ifadeler kullandı. Mengi'nin ilk bölümü yayımlanan röportajı şöyle:

SADAT KURUCUSUYLA İLGİNÇ KONUŞMA

- SADAT isimli kuruluşun faaliyetleri ve yarattığı tedirginlik gündemden düşmüyor. Özellikle Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun SADAT'ın önüne giderek yaptığı konuşma, daha sonra "SADAT'ın Asya-Afrika sentezli bir devlet kurma hazırlığında olduğunu" söylemesi dikkatleri daha da fazla çekti.

SADAT'la ilgili bir şey anlatacağım: Ankara'dan İstanbul'a gitmek üzere VIP'te oturuyorum, otobüse çağrıldık, otobüs kalktı, yanımda koruma polisi arkadaşla dururken Adnan Tanrıverdi geldi, "Merhaba" dedim, o da "Merhaba" dedi, sonra ben ona "Siz Özel Harp'teyken orada 'isyan bastırma' ile ilgili bir bölüm vardı, o bölümün başındaydınız, 15 Temmuz gecesi askeri birliklerin önüne çekilen otobüs, kamyon vs'yi siz mi organize ettiniz" dedim. Gülümsedi, kabul ederek başını salladı, sonra sohbet devam etti ve "Aslında askeri birlikleri ele geçirmekle ilgili daha önceden sivil insanlarla bir çalışmamız da vardı, bunu haber almışlar ve askeri birliklerin siviller tarafından ele geçirilmesini engellemeye yönelik bazı eğitimler yapılmış" dedi, ben de "Allah Allah çok ilginç" dedim, sonra "Çalışmalar devam ediyor mu" diye sordum, "Ediyor" dedi, "Silahlı çalışmalar var mı acaba bunun içinde" dedim, "Zırhlı birliklerin durdurulmasıyla ilgili çalışmalar var" dedi, bazı şeyler anlattı bunları şu aşamada paylaşmak istemiyorum, uçakta ben 1-A'ya oturdum, o 1-F'ye oturdu, yerinden kalktı ve bana kartvizitini verdi "Cumhurbaşkanı Askeri Başdanışmanı" yazıyor. O yerine oturduktan sonra ben de ayıp olmasın diye kalktım kendi kartımı ona verdim, karta baktı ve elini alnına götürerek "Aaa Ümit Özdağ" diye bağırdı.

Prof. Dr. Ümit Özdağ, Münih Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünden mezun olduktan sonra Gazi Üniversitesi'nde doktora yapmış, 2001'de profesörlük unvanını almıştır. 1999'da Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi'ni, 2006'da 21'inci Yüzyıl Türkiye Enstitüsü'nü kurmuş, uzun yıllar başkanlığını yapmıştır. 2015'te MHP Milletvekili seçilen ve MHP Genel Başkan Yardımcılığı yapan Özdağ, 2016'da MHP'den istifa ederek İYİ Parti'nin kurucuları arasında yer almış, 27'nci Dönem İYİ Parti milletvekili seçilmiş, daha sonra İYİ Parti'den ayrılarak Zafer Partisi'ni kurmuştur.

BENİ AKP'Lİ VEKİL SANIP AÇIK KONUŞTU

- Sizi AKP'li sanarak yanlışlıkla söylemiş anlattıklarını...

Evet, beni bir AK Parti milletvekili zannederek bu kadar açık konuşmuş. Bu konuşmaları inkar ederse koruma polisi şahittir.

- Yani 15 Temmuz öncesinde eğitimler yaptıklarını ve 15 Temmuz'da da aktif görev aldıklarını mı söylüyor?

Birliklerin önüne belediye kamyonlarının çekilmesini kendisi düzenlemiş ve öncesinde de birliklerin ele geçirilmesiyle ilgili siviller tarafından çalışmalar yapıldığını söyledi.

- Yani FETÖ, SADAT'ın eğitim yaptığını haber almış...

Evet, açıkça söylemedi ama onu kastetti. FETÖ'cüler bunu duymuşlar ve birliklerde tatbikata başlamışlar, kendisinin bana söylediği oydu.

SADAT'A 50 BİN LİRA ÖDEDİM AMA DEĞDİ

2017'de SADAT'la ilgili bir bilimsel makale yazdım, SADAT beni maddi-manevi tazminat talebiyle mahkemeye verdi. Esasen şirketlerin manevi tazminatı olmaz ama mahkeme maddi ve manevi tazminata hükmetti, üst mahkeme onayladı. 50 bin lira bunun için ödedim ama doğrusu SADAT'ı üzmeye değdi diye düşünüyorum. Bu arada bütün mahkeme sürecinde söylediklerimin hepsi bizzat SADAT Başkanı tarafından, hem de videolarla doğrulanmış olmasına rağmen hakimler böyle bir karar aldılar, şaşırtıcı değil.

TÜRKLERLE SURİYELİLERİ ÇATIŞTIRMA PEŞİNDELER

- Neden bir iç savaş?

Suriye'nin kuzeyinden insanlar Türkiye'ye getirilirken Suriye'nin kuzeyine de bir PKKİSTAN yerleştiriliyor, Irak'ın kuzeyinde zaten bir Barzani bölgesi var, şimdi sıra Türkiye ve İran'da da birer bölgenin kurulmasına geldi. Türklerle Suriyelileri çatıştırıp biz onunla meşgulken Güneydoğu Anadolumuza PKKİSTAN'dan ve BARZANİSTAN'dan müdahale edip Türkiye'yi bir iç çatışmaya sürüklemeyi hedefliyorlar.

6 MİLYONLUK HALEP'İN NÜFUSU 500 BİNE DÜŞTÜ 5.5 MİLYONU TÜRKİYE'DE

- Cumhurbaşkanı Erdoğan "Suriyeli sığınmacılar tartışması kirli bir planın parçasıdır" dedi, sonra fikir değiştirerek "1 milyon Suriyeliyi göndereceğiz" diye açıklama yaptı. Suriye Dışişleri "kabul etmiyoruz" dedi. Suriye 1 milyonu bile kabul etmezken sığınmacılar ülkelerine nasıl gönderilecek?

Erdoğan 1 milyon Suriyeliyi Türkiye'nin kontrol ettiği bölgeye sadece seçimler sürecinde yerleştirmeyi hedefliyor, seçimden sonra dönecekler. Biz Esad'la görüşüp Suriyelilerin nereden geldilerse oraya dönmelerini sağlayacak anlaşmayı imzalamayı hedefliyoruz. İnsanlar döndükten sonra hak ihlalleri olmasın diye BM'nin gözetimini önereceğiz. Bugün Halep'te 500 bin insan yaşıyor, savaştan önce 6 milyondu, bunun 5.5 milyonu şimdi Türkiye'de. Erdoğan zaten geri yollamak istemiyor, Türk milli devletini bir ümmet devletine ve Türk milli kimliğini bir ümmet kimliğine dönüştürmeyi hedefliyor. Bu bir rüya ama Türk milleti için bir kabusa dönüşecek. Çünkü bunun doğal sonucu Türkiye'de bir iç savaş başlaması olur.

SIĞINMACI GÖNÜLLÜ DÖNMEZ. GEREKİRSE ZORLA YOLLAYACAĞIZ

- Bloomberg kanalı sizin göçmenlerle ilgili sosyal medya paylaşımlarınızın Erdoğan'ın paylaşımlarına fark attığını ortaya koyan bir analiz yayınladı. Mayıs'ta siz 26 bin 640 beğeni, Erdoğan 18 bin 627 beğeni almış. Bu mesajlarda "Sizin yollamayacağınızı biliyoruz, biz gerekirse zorla yollarız" diyorsunuz, nasıl olacak?

10 milyon Suriyeli, Afgan, Pakistanlı, Afrikalı var, bunlar gönüllü dönmezler, gerekirse zorla göndereceğiz. Mesele Suriyeliler açısından bakıldığında kolay gözüküyor, hastanelerde para almaya başladığımız zaman, şirketlerini güçlü bir şekilde vergilendirmeye başladığımız zaman, eğitim, para yardımlarını durdurduğumuz zaman Türkiye onlar için bedava alışveriş yapılan bir süpermarket olmaktan çıkacaktır ve burada yaşamak zorlaşacaktır. Bu bile önemli bir bölümünün geri dönmesi sonucunu doğuracak.

SOYLU'YU GÖRDÜĞÜMDE DÖVECEĞİM

- Kemal Kılıçdaroğlu SADAT binasına gitti, orada seçim güvenliği, SADAT-Saray ilişkisi hakkında konuştu, sonra SADAT'ın Asya-Afrika sentezli bir devlet kurma hazırlığında olduğunu söyledi. Siz seçim güvenliği için bir tehdit görüyor musunuz?

Ben bu konuda Süleyman Soylu'nun tehlikeli girişimler içerisinde olduğunu düşünüyorum ve Süleyman Soylu'yu bu girişimlerde bulunmaması için de basın toplantısıyla uyardım. SADAT siyasal bir yapı değildir, bir askeri şirkettir ve SADAT'ın kendiliğinden bir tehdidi olmaz. Ama SADAT eğer bir siyasi makam tarafından, iktidar tarafından bir görevle görevlendirilirse o zaman ortaya çıkacak durumun çok nahoş sonuçlar doğuracağı ortadadır.

- O kadar çok söz edildi ki halk da endişe duyuyor artık. Siz de seçim güvenliğinin tam olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Hayır, henüz seçim güvenliğinin olmadığını söylemiyorum, çünkü böyle bir şeyi söylemek için elimizde şüphenin ötesinde bir veri olması lazım. Türkiye halen bir seçim atmosferine girmedi, halkımız provokasyonlardan uzak durmalı, çünkü bazı çevrelerin bu tür provokasyon çalışmaları içerisinde olacağını görüyoruz.

ÇIKSAYDI ONA VURACAKTIM

- AKP'li eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, Soylu'nun size söylediği “Operasyon çocuğu, adam yerine koymam” sözleri için “Bu sözlerden Anadolu'da cinayet işlenirdi” dedi. Cinayet sözcüğünü kullanmak medeni bir ülkeye ve bir hukukçuya yakışmıyor ama sonuçta ne kadar ağır bir laf olduğunu vurgulamış, bu haberi duydunuz mu?

Haklı, ben de oraya kadar gittim, Süleyman'ı görseydim dövecektim, Bakanlığın önüne çıksaydı ona vuracaktım yani, onun için gittim oraya. Bir yerde görürsem yine kendisine vuracağım, haberi olsun.

SATACAK BİR ŞEY KALMADIĞI İÇİN DOĞRUDAN TOPRAK SATIYORLAR

- Türk toplumu artık sadece ekonomik krizlerin getirdiği sıkıntılar değil bir de güvenlikle, gelecekle ilgili endişeler içinde, insanlar kutuplara ayrıştırılmış durumda ve bu hala sürdürülüyor. Endişe etmekte haklı değiller mi?

Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en ağır krizini yaşıyor, bu krizin 4 ana boyutu var; birincisi, devlet krizi yaşıyoruz. Devletin kurumsal yapısı ağır şekilde tahrip olmuş durumda. İkinci kriz, sizin de dikkat çektiğiniz gibi ayrıştırılmış ve hatta düşmanlaştırılmış bir toplumsal yapı, biz Zafer Partisi olarak buna “Milli birlik krizi” diyoruz. Bu devlet ve milli birlik krizinin üstüne Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi binmiş durumda. Türkiye borç alarak ve mevcudu satarak, Cumhuriyet'in bütün kazanımlarını tasfiye ederek bir soygun ve rant ekonomisini yaşadı. Artık satacak bir tesis kalmadığı için doğrudan toprak ve vatandaşlık satışı yapılıyor.