CiddiGazete- Yeni Akit yazarı Yaşar Değirmenci, "Putlaştırmak müzmin hastalık!" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Değirmenci yazısında, Mustafa Demirkan'ın Ayasofya'da Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e lanet okumasına tepki gösteren Devlet Bahçeli'yi hedef aldı.

BAHÇELİ’Yİ HEDEF ALDI

Akit yazarı Yaşar Değirmenci'nin yazısı şöyle:

Tarih bilmeyen, Atatürk'ü bilgiye dayalı olarak tanımayan ve fakat onu dine ve dindarlara karşı silah olarak kullananlarla konuşmak dahi boşa vakit tüketmektir. Bu tipler her fırsatta Atatürk'ün üzerinden dindarlara saldırmayı adet edinmiş Donkişotlardır.

Atatürk'ün arkasına saklanmış ülkenin cumhurbaşkanına kin kusuyor! Tamam, onlarınki hadsizlik de, ya bu hadsizlerin sözlerini bayrak yapan muhalefet sözcülerine ne demeli? Bu kadar kin, bu kadar nefret, bir siyasetçiye yakışır mı?

Ayasofya'yı ibadete kapatma (Fatih Sultan Mehmet'in laneti) dan dolayı özür dileyen oldu mu? Taksim'in hemen her köşesinde Ortodoks, Katolik, Protestan kilisesi ve bazı Havralar mevcutken camiye karşı oluşturulan barikatların militan Kemalizm ve laiklikten neşet ettiği gayet açık. Her durumda 'Tek Adam, Ulu Önder, Ebedi Şef'e şükran ve sadakat duymamız gerekiyor. Ayasofya Camiinde bir hafız merasimindeki duada geçen ayet ve mealinin okunmasına karşı çıkanlara ne demeli? Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP kadroları gibi Meral Akşener ve İYİ Parti kadroları da çirkin bir dizi ithamla imamı mahkûm etmeye kalkıştılar. Milliyetçi (MHP’nin) 'zillet ittifakı' dedikleriyle Mustafa Kemal ortak paydasında birleşmeleri, Kemalizm'in yahut insanları putlaştırmanın bir başka versiyonu değil mi? Balıkesir hutbesine âlimlerin, din adamlarının dahi okuyamadığı bugünün solcu ve partileri imza atabilirler mi? MHP lideri Devlet Bahçeli’nin kurduğu cümleler öylesine aşırı, temelsiz ve tutarsızdı ki ne İslam'ın temel esaslarıyla ne de yakın tarihin siyasi ve toplumsal tecrübeleriyle telif etme imkânı vardı. Adeta 'Olmasaydın Olmazdık' karanlığı ve dayatması form değiştirip karşımıza dikiliyordu. Mesela şu cümlede koskoca bir halkın iman sahibi olması bile bakın mutlak manada nasıl Ulu Önder’e bağlanıyor: "Atatürk tarih sahnesine çıkmasaydı, İslam’ın bekçisi olmasaydı doğduğunuz zaman kulağınıza ezan mı okunur yoksa bir Kilise'de vaftiz mi olurdunuz?" Devamında; "Atatürk'ü rahmetle anmak, ona saygı duymak, onun eserlerine sadık kalmak her nesil, her Türk evladı için ödevdir."

Allah-u Teala; Kur’an-ı Kerim'de faizle alışveriş yapanların, hırsızlık, cinayet, yalan ve iftira, içki ve domuz eti, kumar ve rüşvet, zina ve eşcinsellik vd. günahları işleyenlerin hem bu dünyada hem de ahirette rezil rüsva olacaklarını beyan ediyor. Şimdi bu ve benzeri günahları işleyenler alınacak, kırılacak diyerek Allah'ın ayetlerini hatırlatmaktan geri mi duralım?

Dinin vicdanlara hapsedilmesi, hayata sokulmaması, sadece teoride kalıp hayat tarzı haline getirilmesi de kutsal hale getirilen ‘laiklik putu’nun içine sokuldu. Öyle ki ihtilallerin sebebi de laikliğe dokunma, İslâm’ın yerine konulan ‘irtica’ oldu. Dini kuralların adı olan Şeriat da hep tehlike olarak gösterilip, bilinçaltına yerleştirildi. Şeriat gereği kılınan cenaze namazına giderken bile 'kahrolsun şeriat' diye bağırılmadı mı?

'Türkçe Ezan ve İbadet' dayatması yanlış değil mi? Geçmişimizle bütün irtibatımızı kesen bin yıllık tarihe dinamit koyan harf inkılabı çok büyük hataydı. 'Şapka kanunu' yanlışın büyüklerinden olduğu gibi uymayanlara uygulanan 'idam' dünya tarihinde görülmemiş zulümlerden. Bu feci çizginin devamı ve o izi sürenlerin son dönemde uyguladıkları "başörtüsü yasağı, İHL'lere yapılan katsayı zulmü, imam hatip mezunlarının bir yere sokulmaması, devlet memuriyetlerine alınmaması" gibi zulümler... Bunları yapan zalimlerden küçücük bir özür cümlesi duydunuz mu? Yakın zamanda Cumhurbaşkanı seçiminde yaşananlar, hanımının ve meclis başkanının hanımına başörtüsü saldırıları, vs. Konuşmaya ve yazmaya ne zaman yeter, ne de yazı sütunları…

'Atatürk'e her daim şükran ve sadakat duymayı imanın esası, vatandaşlığın şartı olarak dayatıyorlar pişkin pişkin. Sadece ezanı, namazı, orucu değil adımızı, iffetimizi, namusumuzu, imanımızı da Atatürk'e borçlu olduğumuzu yazıp konuşacak kadar büyük bir haddi/hududu bilmeme saygısızlığı, eşi benzeri bulunmaz bir suç örneğidir.

Tabii ki bu tekebbür ve istiğna tek taraflı işlemiyor. Güya muhafazakar dil ve siyasetin lastikli, müphem ve konjonktüre endeksli literatür ve tarzı da modern Firavunluğa dönüşüyor. (Anıtkabir ziyaretleri, oradaki şeref defterine yazılanlar.)

'Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, Bugün Ayasofya'da, Sultanahmet'te, Süleymaniye'de ecdadın mukaddes emanetleri üzerinde, hak iddia edebilir miydiniz?' Tarihi Atatürk'le eşitleme, egemenlik ve özgürlüğü Atatürk'ün lütfuna bağlama, İslam'ı ve Müslümanları Kemalizme bağımlı kılma çabaları şaşkınlıktan sapkınlığa, fanatizmden barbarlığa uzanan bir modern dönem cahiliyesidir. Oysa İslam ve Tevhid inancı sadece Arapların Lat, Menat, Uzza ve Hübel gibi putlarını değil geçmişten bugüne Türklerin, Kürtlerin, Farsların, Almanların, Çinlilerin, Rusların, İngilizlerin de bütün putlarını reddeder. İslami, ahlaki, siyasi, kültürel veya diğer açılardan geliştirilen hemen bütün eleştirileri 'Atatürk'e dil uzatmayın' söylemiyle bloke etmeye kalkışmak, tek adam ve tek parti despotizmi, Ulu Önder kelimeleri.

Belli yerlerde olanlar; devamlı Atatürk'ün arkasına sığınarak ve onu kendi fikirlerine kalkan ederek dine ve dindarlara saldırmaya devam ediyorlar. Bunlarla ilgili yazacak çok şey var.