CiddiGazete- Başbuğ Alparslan Türkeş'in ilk eşi Muzaffer Şükrüye Türkeş'in 11 Haziran 1974 yılındaki vefatının ardından Töre Dergisi'nde çıkan yazı şöyle:

MUZAFFER ABLAMIZ DA GİTTİ

Hayatın mutlak gerçeğini bir kere daha yaşamanın üzüntüsü içindeyiz. Muzaffer Türkeş ablamızı yüce Tanrı'nın rahmetine teslim ettik. Nasıl anlatayım, ne yazayım ki... Haziran ayını hiç sevmiyorum,

Yusuf İmamoğlu'nu 8 Haziran'da, Dündar Taşer ağabeyimizi 13 Haziran'da, Peyami Safa üstadımızı 15 Haziran'da ve nihayet Muzaffer Türkeş ablamızı 11 Haziran'da kaybetmiş, en doğrusunu bağışlayıcı Allah bilir ya, cennete yolcu etmişiz. Aziz bir ölünün ardından riyakârlık edemem; Muzaffer ablamızın kaybından duyduğum acıda, hiç yok diyemeyeceğim ama Alparslan Türkeş'e hayat arkadaşı olmasının çok az payı vardır. Hiç tanınmamış birinin hanımı olsaydı, yüreğime yine de kurşun misali bir ağırlık çökecekti. Çünkü O, Türk anasının bütün değerlerine sahipti. Bizi biz yapan büyüklerin adsız bir temsilcisi idi. İçimizi ısıtan sıcak yüzü, hiç değişmeyen müşfik bir tebessümle üslenmiştir. Az konuşurdu ama dinlemeye doyamadığımız tatlı bir söyleyişi vardı. Sinirlendiğini, bağırıp çağırdığını hiç bilmem. Yalnız, ülkücü yavrularına, adını duymadıkları, yüzünü görmedikleri de dahil kötülük edilince hem çok üzülür, hem öfkelenirdi!

Ameliyat masasına yattı ve uyanmadı.

Hastalığı ağırdı, kurtulma ihtimali azdı.

Kan verilmesi gerekiyordu. Ülkücü yavruları âdeta yarışa girmiş, şereflerin en unutulmazından pay almak istiyorlardı. "İmtihanı olanlar kan vermesin, zayıf düşer, çalışamazlar!" demiş. Yetmez mi daha ne söylenir ki?

Birkaç yıl önce, merhum kaynanasının hastalığı ağırlaşmıştı! İhtiyaçlarını göremiyordu.

Muzaffer Türkeş'in ona nasıl bir şefkatle hizmet ettiğini anlatmak için kelimelerin gücü yetmez. Şikâyet ettiğini, yüksündüğünü, kimse duymadı. Öz analarına böylesine bakabilecek acaba kaç kızımız vardır? Kaynanasının duaları, başka hiçbir sebep olmasa bile, inanıyorum ki, cennetin kapılarını merhum ablamıza mutlaka açacaktır.

Bir büyük mücadele adamının, hayatını büyük Türkiye dâvasına adamış bir öncünün eşi idi. Akla gelebilecek her türlü çileyi kahramanca paylaştı. Türkeş ablamızı tanımak mutluluğuna erenler, kullanacağım kelimeyi yadırgamayacaklardır.

İç dünyasının emsalsiz zenginliği yanında tam bir yiğitti. Gurur denilen fitne ile hiç tanışmadı; alçak gönüllülüğün temsilcisi idi. Ömrünce değişmedi: Üsteğmen Alparslan Türkeş'in eşi iken ne ise "Kudretli albay" ve başbakanlık müsteşarı, sonra Yeni Delhi sürgünü, MHP Genel Başkanı, nihayet milliyetçi ülkücülerin Başbuğu Türkeş'in eşi olarak hep aynı kaldı. Gerçek bir ülkücü idi, Türklük davasına inanmıştı, tam bir Müslümandı.

Merhum ablamızın ölümü ile tehlikelerin en büyüğüne bile gülen çelik gibi bir iradenin sahibi Alparslan Türkeş âdeta yıkıldı.

Ayzıt, Umay, Selcen, Çağrı hemşirelerimin, Tuğrul, Hamit, Yaşar, Turgut kardeşlerimin, dostlarımızın, on binlerce ülkücünün acılarını paylaşıyorum.

Allah rahmet eylesin, durağı cennet olsun...

Devlet-Sayı: 247-11 Haziran 1974