CiddiGazete- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ın sorularını cevapladı.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

“2021 yılı için ne güzel dileklerde bulundunuz. Aynı dileği Erdoğan’dan da beklerdim. Erdoğan da yılın ilk günü vatandaşlara sıcak, sevgi dolu bir mesaj verebilirdi. Ama bir televizyon programındaki tartışmadan yola çıkarak, Cumhuriyet Halk Partisi'ni tekrar başörtüsü üzerinden suçlaması akıl alacak şey değil.

‘ERDOĞAN GÜNDEM YARATAMIYOR’

Yeni bir yıla girmişiz, bari hiç değilse sevgiden söz et, saygıdan söz et. İnsanlar bir dert ortamı içindeler. Pandemi var, ekonomik sıkıntıları var, geçinemiyor. İnşallah bunları atlatırız de, güzel mesajlar ver. Ama onun üzerinden fırsat bilip CHP’yi suçluyor. Nedeni şu aslında, Erdoğan gündem yaratamıyor. Erdoğan’ın bütün hayatı Cumhuriyet Halk Partisi ve Kemal Kılıçdaroğlu. Nasıl ben Kemal Kılıçdaroğlu’nu yok ederim, nasıl Kılıçdaroğlu’nu zor duruma sokarım, nasıl CHP’yi zor duruma sokarım? Sokamazsın kardeşim, sokamazsın.

‘YERİ GELDİĞİNDE CHP’Yİ DE ELEŞTİRİRİM’

Ben yeri geldiğinde Cumhuriyet Halk Partisi'ni de geçmişteki bazı uygulamaları nedeniyle eleştiren birisiyim. İnsanlar hata yapabilirler, insanların eksiği olabilir, insanların yanlışı olabilir. Kurumların da eksiği, yanlışı olabilir. Hepimiz bir şekilde hayatın bir döneminde görev alıyoruz, görev yapıyoruz, eksiğimiz fazlamız olabilir. Ama artık 21. yüzyılda bir başörtüsü sorununu gündeme getirip, ‘Siz şöyle yaptınız, şöyle ettiniz. Bak bay Kemal konuşmadı.’ Halbuki ben konuştum. Tabi oradaki sorun şu, buna da girmek istemiyorum ama hadi gireyim. Bizim konuşmalarımızı, bizim yaptığımız açıklamaları havuz medyası diye tanımladığımız medya, televizyon ve gazeteler vermiyor. Vermediği için Erdoğan da onları izlediği için benim hiç konuşmadığımı sanıyor. Oysa ben konuştum, düşüncemi söyledim, düşüncemi açıkladım.

‘TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİNDEN ÇIKMALI’

Belki sinirlenmesin diye makaslanıp aktarılıyordur bilmiyoruz. Orası benim için kocaman bir muamma. Çünkü konuşmadı diyor, konuştum. Söylemedi diyor, söyledim. Düşüncemi de rahatlıkla söyledim. Üstelik bu düşünce yeni bir düşünce değil. Öteden beri ifade ettiğim bir düşünce. Bu tartışma artık Türkiye’nin gündeminden çıkmalı. Türkiye’nin gündeminde kadının kılık kıyafeti ile uğraşmak diye bir şey olmamalı. Kadınlar arzu ettikleri gibi giyinirler, arzu ettikleri gibi rahatlıkla gezebilirler. Siyasetçi olarak bizim görevimiz de herkese saygı duymaktır. Biz kimsenin kimliğiyle uğraşmıyoruz, yaşam tarzıyla uğraşmıyoruz, inancıyla uğraşmıyoruz. Dünyanın en zengin kimliğine sahip bir ülkeyiz biz. Her kimlikten insanımız var, bu bizim bir zenginliğimiz. Çok farklı inançlarda insanlar var. Bu da bizim bir zenginliğimiz. Hepimiz aynı Allah’a, aynı kitaba, aynı peygambere inanıyoruz bakıldığı zaman. Farklı inançlarda olan insanlarımız var. Onlara da saygı duymak zorundayız. Yaşam tarzları farklı olan insanlar var, onlara da saygı duymak zorundayız.

SİYASETÇİNİN GÖREVLERİ

Siyasetçinin görevi şu olmalı, onun kimliğiyle yaşam tarzıyla başörtüsüyle uğraşacağına kardeşim o kişinin işi var mı yok mu, o aile geçiniyor mu geçinemiyor mu, ailenin talepleri nedir, o talepler karşılanıyor mu karşılanmıyor mu? Neden hâlâ İstanbul’da bazı bölgelerde kişi başına düşen yeşil alan sayısı 1 metreden az? İstanbul’da yaşayan insanlar en çok AK Parti'ye ak oy veren insanlar. Peki bu insanların ağaç görmeye hakkıları yok mu? Park görmeye hakları yok mu? Çocuklarını güzel bir okula göndermeye hakları yok mu? Bu mahallede bir kreşin olması bu insanların talebi değil mi? Siyasetin konusu budur. Bu sorunu çözecek siyaset. Bunları bırakmışız, insanlar evlerinde perişan vaziyette, onun gündeminde vay Kılıçdaroğlu, vay CHP, vay başörtüsü.

VİTRİN MANKENİ TARTIŞMASI

Daha ağır bir şey söyledi, vitrin mankeni... Özür dilemesi lazım bütün kadınlardan. Başı açık, başörtülü bütün kadınlardan özür dilemesi lazım. Hiçbir kadın vitrin süsü, vitrin konusu falan değil, olmamalı. Her insanın bir gururu, her insanın bir onuru, her insanın bir beklentisi vardır. Bir insanın kalkıp da bir başka kişiyi aşağılamak gibi bir hakkı hukuku yoktur. Partimizde başörtülü kadınların olması sembolik değil. İnanan o kadar çok kişi var ki. Erdoğan sadece Adalet Yürüyüşü’ne baksaydı, orayı bir izleseydi, orada görecekti.

‘TELEVİZYONLARDA ŞOV İÇİN YAPMIYORUM’

Erdoğan vaizelerle toplantı yapmamıştır ama bu kardeşiniz vaizelerle de toplantı yaptı. Biz bunları alıp siyasete malzeme etmiyoruz. Zaman zaman bir araya geliyoruz, oturuyorum, konuşuyorum. Ne kadar samimi olduğumuzu, inanca ne kadar yaklaştığımızı herkesin kişiliğine, kimliğine ne kadar saygı duyduğumuzu anlatıyorum. Ama bunları kalkıp televizyonlarda şov için yapmıyorum. Ben inandığım için yapıyorum.

Başörtüsü bizim geleneksel olarak da taktığımız, inancımız nedeniyle de taktığımız bir şey. Kırda da takarız, kentte de takarız, kasabada da takarız. Bu insanların kendi giyimidir, kendi tarzıdır. Benim görevim ona saygı duymaktır.

‘ÖNYARGILARDAN ARINMAK LAZIM’

Zaman zaman toplumun değişik kesimlerinden kanaat önderleri ile de toplantı yaparım. Derim ki, ‘Bizi zaman zaman televizyonlardan izlersiniz. Ya Kılıçdaroğlu’nu keşke bir görseydim de şu soruyu sorsaydım’ diyebilirsiniz. Bakın ben geldim, rahatlıkla bana her türlü soruyu sorabilirsiniz, her türlü eleştiri yapabilirsiniz. Siz ne kadar samimi olursanız ben de samimi olarak sizin bütün eleştirilerinize, sorularınıza yanıt vermeye çalışırım. Bizim bu toplantılar genelde 2,5 saat süren toplantılar. Yirmi, yirmibeş saygın kanaat önderi olur ve oturur onlarla tartışırız, konuşuruz. Benim de öğreneceğim çok şey var. Dolayısıyla birbirimizi daha iyi anlıyoruz, önyargılardan arınmak lazım. Siyaset ön yargı üzerinde gitmez.

‘BOŞUNA TARTIŞIYORUZ’

Siyaset adamının temiz olması lazım, siyaset adamının kirli olmaması lazım. Siyasetin rüşvetle, fakir fukaranın lokmasıyla işinin olmaması lazım. Onun ağzındaki lokmayı anlaması lazım. Siyasetçinin işi, bu ülkede sorunu olan vatandaş var mı, var, o sorunu ben nasıl çözerim? Hakkari’de de olabilir, Rize’de de olabilir. Açlık çeken, işsizlik çeken insanlar olabilir. Dolayısıyla bunların hepsi ile siyaset insanının uğraşması lazım. Siyaset insana kalkıp da, ‘Niye böyle giyindin, ayakkabı niye böyle, elbisen niye böyle, başörtü niye böyle, eteği niye böyle? Bunlarla siyaset uğraşmaz, bu siyasetin dışındaki bir alandır.

Başörtüsü ve kadın meselesi benim için kapanmış bir konuydu. Boşuna tartışıyoruz yani. Neden; ben senin giyimine, inancına, kimliğine, yaşam tarzına saygı duyuyorum. Seni toplum ötekileştiriyorsa gel bana haber ver kardeşim, beraber yürüyeceğiz.”

CHP İKTİDARA GELDİĞİNDE...

Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ın, "Sayın Erdoğan iktidara geldiğinizde başörtüsünü tekrar yasaklayacaksınız gibi uygulamalar yapabileceğiniz yönünde açıklamaları olmuştu iktidara geldiğinizde bugün için uygulanan her şey devam edecek mi?" sorusuna Kılıçdaroğlu şu cevabı verdi:

“(Aman sakın ha CHP’li belediyelere oy vermeyin. Bunlar gelince sosyal yardımı kesecekler) demişlerdi. Hiç de öyle bir şey olmadı. Ne oldu, daha insani yapıldı. Ekrem Bey İstanbul’da süt dağıttığı zaman bunu siyasete malzeme etmedi. Yoksul insanlara yardım yaparken medya önünde yapmadı. Erdoğan dedi ki, ‘Hani bunlar süt dağıtacaktı, ne oldu bu sütler?’ Oysa o sütler aylardır dağıtılıyordu ama onun haberi bile yoktu. İşte gerçek inançlı insanların yapması gereken de budur. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek.”

Kılıçdaroğlu, “İktidara geldiğinizde kılık kıyafet gibi bir gündeminiz yok mu” sorusuna ise, “İktidara geleceğiz. Dostlarımızla beraber iktidara geleceğiz. Bizim kişinin inancıyla, kimliğiyle, yaşam tarzıyla uğraşacak zamanımız da yok, uğraşmayacağız. Herkesin kimliğine, kişiliğine, yaşam tarzına saygı duyacağız. Ne yapacağız, o insanların sorunları varsa o sorunlara kilitleneceğiz. Diyelim ki başı açık veya başı kapalı çocuğu işsiz. Ayıracak mısınız onları? Onlar ayırıyorlar, biz ayırmayacağız. Herkesin işi olacak. Eğer bu memlekette huzur isteniyorsa herkesin işi, herkesin aşı olacak. Bu memlekette bereket isteniyorsa israfa son vereceksin. İsraf olmayacak, yolsuzluk olmayacak.

Balık baştan kokar diye bizim güzel bir atasözümüz vardır. Baştaki kokarsa altta felaket olur. Bugün geldiğimiz tablo budur. En baştan en aşağıya kadar halkına hesap veren, vatandaştan topladığı verginin her türlü hesabını vatandaşa veren... Düzgün ahlaklı bir siyaset anlayışı egemen kılmak istiyoruz. Bizim hedefimiz bu.

ERDOĞAN’IN HAYALİNDEKİ TÜRKİYE

Erdoğan’ın bir amacı var. O amacı ben biliyorum. Amaç, devletin zenginleşmesi, insanların işsiz olmaması, insanların karnının doyması, insanların özgür bir ortamda haber yapmaları, insanların adalet kurumundan adalet beklemeleri. Erdoğan’ın bunlarla bir ilgisi yok. Erdoğan bunları tamamen bırakmış vaziyette. Erdoğan tümüyle sarayında oturuyor. Kendi hayal dünyasında yarattığı bir Türkiye var. Saraya baktığın zaman herkesin karnı doyuyor, herkesin üç dört maaşı var hatta istiyorsa yeniden bir yerde bir yönetim kurulu üyeliği bulabiliriz, yedinci sekizinci maaş da olabilir. Bir elleri yağda bir elleri balda. Bakıyor, ‘Türkiye burası’ diyor, ‘Burada hiç kimsenin bir sorunu yok’ diyor. Sarayın dışına çıkabilir mi Erdoğan?

‘FIRINDAN EKMEK ALMAYA 3000 POLİSLE GİDİYOR’

Herhalde benim eleştirilerim üzerine, geçen fırından ekmek alıyor. Fırından ekmek almaya giderken kaç araçla gidiyor? Kaç polisle gidiyor? 3000 polisle gidiyor. Yüzlerce araç, helikopter... Allah aşkına bu israf nedir ya? Bir düşman ülkesine gitsen böyle bir koruma ordusuyla git, burası senin vatanın, senin ülken kardeşim. O fırıncı da senin fırıncın. O fırıncının derdini sordu mu acaba? Fırından ekmek alırken bir fotoğraf işte Erdoğan’ın Türkiye gerçeği.

KURU EKMEK TARTIŞMASI

Hayal aleminde geziyorlar. Emin olun o kadar çok insanımız var ki kuru ekmeğe muhtaç. O kadar çok şımaran bir kesim var ki.. Egosunu tatmin ederken fakirlerden intikam almak gibi bir düşünceyi ifade eden bir anlayış, bir siyaset anlayışı. Bakın aşağıya yansıyan nedir, sarayda yaşananlar aşağıda yaşanan arasında hiçbir fark yok.

Bütçe görüşmeleri sırasında, ‘İnsanlar kuru ekmek yiyorlar’ deyince bir AK Parti milletvekili (AKP Denizli Milletvekili Şahin Tin), ‘Demek ki aç değiller’diye bir ifade kullanmıştı. Geldiğimiz nokta budur, bu noktadan Türkiye’yi çıkarmamız lazım.

‘BU ÜLKEYİ NASIL DÜZLÜĞE ÇIKARACAĞIZ?’

Bu gerçekleri aslında hepimiz biliyoruz, ben de biliyorum, vatandaş da biliyor, fakiri fukarası da biliyor, zengin de biliyor, herkes biliyor. Sorun, biz bu ülkeyi nasıl düzlüğe çıkaracağız? Bu ülkeyi düzlüğe çıkarmanın birinci yolu, dünyanın her tarafında böyledir; herkese can ve mal güvenliği vereceksin yani adalet olacak. Yani kimse kimsenin malını zorla almayacak. İnsanlar yatırım yaparken, ‘Yarın birileri gelip el koyabilir mi’ diye kaygıya kapılmayacak veya ‘Bir şey söylediğim zaman beni hemen alıp hapse mi atacaklar’ diye bir kaygı duymayacak. Can ve mal güvenliği yani adalet...

‘BİR ÜLKEDE ADALET OLMAZSA DEVLET OLMAZ’

2021’in ilk günlerindeyiz, gönlümüzde yatan ne, bu ülkede adalet olsun. Kainatın düzeni bile adalet üzerine kuruludur. Şimdi biz bu güzel ülkede bana söyler misiniz yargının en tepesindeki insan bile adalete olan güvenin yüzde 30'lara indiğini söylüyor. Bir ülkede adalet olmazsa devlet olmaz. Devletin temeli adalet değil mi? Siz adaleti dinamitlediğiniz zaman devleti dinamitlemiş oluyorsunuz. Devlete olan güven sarsılmış oluyor. Oysa devlet insanın can ve mal güvenliğini sağlayan kocaman bir tüzel kişiliktir. Hakimi ile savcısıyla ekonomisiyle yargıcıyla bütün bunların hepsiyle beraber adaleti sağlıyorsunuz. Adalet sadece mahkemede değil. Kişi açsa karnını doyurmuyorsanız orada bir adaletsizlik vardır. 'Bir yer biri bakar kıyamet ondan kopar' bu sözlerin tamamı tarihte yaşanan olayların bıraktığı izdir. Ve gelecek kuşaklara, ‘Bunu yapmayın’ demektir aynı zamanda.

‘VERGİLER NEREYE GİDİYOR?’

Bugünkü tablo biraz daha ağır. Her geçen gün biraz daha ağırlaşıyor. Bu ülkede 83 milyonun ödediği vergiler, Londra’daki bir avuç tefeciye gidiyor. Milyarlarca dolar gidiyor. Anne çocuğun altına bez alırken vergi öder, musluğu açarken 4 çeşit vergi öder, elektrik düğmesine bastığı zaman 5 çeşit vergi öder, kefen bezi alırken vergi öderler. Yani devlete hepimiz vergi veririz. Peki bu vergiler nereye gidiyor? O bir siyasi tercihtir. Vergilerin nerelere harcandığını bir siyasi tercihtir. Siyasi tercihi gösteren ana belge nedir, bütçedir. O bütçede paralar nereye gidecek?

‘ERDOĞAN CEBİNDEN Mİ ÖDÜYOR?’

Yıllar yılı bu milleti aldattılar. ‘Kamu-özel işbirliği yapıyoruz. Ey Kılıçdaroğlu, sen bundan anlamazsın. Buradan vatandaşın cebinden 5 kuruş para çıkmayacak’ dedi. Ben de her seferinde, ‘Yanlış söylüyorsun’ dedim. Kim haklı çıktı, ben haklı çıktım. Neden, ben 27.5 yıl Maliye Bakanlığı’nda çalıştım. Vergi nasıl toplanır, bütçe nasıl yapılır, paralar nasıl harcanır, bunlar sıradan konular değildir. Bu konularda birikimli insanlar gelirler, devletin kademelerini aşama aşama geçerek gelirler. Ne oldu şimdi hepsine para ödüyoruz. Kimin parasını ödüyoruz? Erdoğan cebinden mi ödüyor, hayır, bizim paramızı ödüyor. Bu milletin, fakir fukaranın boynuna biniyorlar, ağzındaki lokmadan alıyorlar o vergiyi.

‘ÇOCUĞU İŞSİZ OLAN BİLİR’

Türkiye’de herkes ekonomik sorun yaşıyor. Bu sorunu nasıl çözebiliriz? Biz bunu anlatıyoruz. Türkiye’nin faiz-döviz ekseninden kurtarılması. ekonomisinin yatırım-üretim-istihdam eksenine dönmesi lazım. En çok işsizlikten kim dert yanıyor biliyor musunuz? Kırsalda lokmasının yarısını çocuğu okusun diye gönderen, ona zor koşullarda üniversiteyi bitirten, her türlü fedakârlığa katlanan ve döndükten sonra da çocuğu işsiz olan baba. Onlar çok büyük bir acı yaşıyorlar. Diyor ki, ‘Ben çiftçilik yaptım, babam çiftçilik yaptı, biz karnımızı doyuramadık. Çocuğumuzu gönderdik üniversiteye zor bela okuttuk, bitirdi geldi, mühendis oldu, ekonomist oldu ve çocuğum şu anda işsiz.’ Bu ailenin dramını kim bilir? Erdoğan bilmez, sarayda yaşayanlar bilmezler, çocuğu işsiz olan bilir. Çocuk işsizse o evde huzur yoktur, o apartmanda da huzuru yoktur. Eğer bugün 10 milyonu aşkın işsiz varsa siyaset kurumunun nereye odaklanması lazım, o işsizliğe odaklanması lazım. Ne yapacak, istihdam alanı yaratması lazım.

EKONOMİK BAŞARI NEYLE ÖLÇÜLÜR?

Devleti yöneten bir siyasi partinin ekonomik başarısı neyle ölçülür? Devlet yönetiyorsunuz, ekonomik başarınızın tılsımı nedir? Yarattığınız istihdamdır. İzlediğiniz ekonomik politikadır. Yaptığını siyasi tercihler işsizliği önlüyorsa, işsizlik sorunu yoksa sizin ekonomik politikanız başarılıdır. Eğer izlediğiniz ekonomik politika, aldığınız bütün o vergiler istihdam yaratmayan alanlara gidiyorsa, istihdam yaratmıyorsa ve 10 milyon işsiz bir kitle çıkıyorsa sizin ekonomik politikanız iflas etmiştir.”