CiddiGazete- Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 12 Ocak Çarşamba günü yapılan TBMM grup toplantısında, Edirne’de tutuklu bulunan eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve İmralı’da tutuklu bulunan terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ı kast ederek, “Edirne'deki en büyük hesabı, İmralı'dakine verecek” sözleri siyasi gündemi hareketlendirirken “HDP içinde hesaplaşma” ve “yeni bir çözüm süreci başlatılması” tartışmalarını da beraberinde getirdi.

HDP Genel Başkanı Pervin Buldan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeme getirdiği “İmralı” tartışmalarına, “İmralı’da yürütülecek diyalog görüşmelerini sonuna kadar destekleriz” sözleriyle müdahil oldu.

Pervin Buldan, partisinin dün gerçekleşen TBMM grup toplantısında şu ifadeleri kullandı:

“Demokratik çözüm ve toplumsal barış için diyalog ve müzakereye dayalı yöntem tek çözüm yoludur. Bu çerçevede İmralı’da yürütülecek diyalog görüşmelerini sonuna kadar destekleriz. Ancak bir taraftan mutlak tecridi uygulamaya devam edenlerin diğer taraftan İmralı’dan söz etmelerini asla samimi bulmuyoruz. Bir tarafta rehin tutulan demokratik siyasetçiler Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, İdris Baluken, Gültan Kışanak ve tüm arkadaşlarımız, diğer tarafta ise İmralı’da ağırlaştırılan tecrit. Sürdürülen bu iki durumu da bu iki durum üzerinden yürütülen tartışmayı da doğru bulmuyoruz, kabul etmiyoruz. Bunu da herkesin bilmesi gerekiyor. Bizler demokratik çözümün, demokratik müzakerenin ve onurlu bir barışın zeminini yaratma konusunda sonuna kadar kararlıyız.”

ERDOĞAN NE DEMİŞTİ?

Öte yandan Erdoğan, HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel'in PKK'lı bir teröristle fotoğraflarına ilişkin değerlendirmeleri sırasında gündeme getirdiği, “İmralı-Edirne hesaplaşması” konusunda şunları söylemişti:

"Bunların göğsündeki şeref madalyası o dağa kaçırdıkları yavrular. Bunlardaki vicdan bu ama şu anda Edirne'deki en büyük hesabı, İmralı'dakine verecek. Zannediliyor ki her yer şu anda toz pembe. Değil, onların da kendi içinde ayrı bir hesaplaşmaları var ve bu hesaplaşmayı da yapacaklar. Elinde silahı olan teröriste ipini kaptıran siyasetçi Bay Kemal gibi, diğerleri, demokratik zemini terk etmiş, tercihini kandan ve zulümden yana kullanmış demektir. Alnında daha ana karnındaki gün yüzü görmemiş çocuklardan, pirifani ihtiyarlara, evlatlarını büyüten elleri öpülesi annelerden rızkının peşindeki çobanlara, öğretmeninden din görevlisine her kesimden insanımızın kanı bulunanların boyunduruğundan kurtulamayanlardan siyasetçi olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir siyasete böyle bir siyasetçi tayfasına müsamaha gösterilemez. Bu hususun demokrasiyle, hakla, özgürlükle ve dahi aynı minvaldeki hiçbir kavramla uzaktan yakından ilişkisi olmadığının altını bir kez daha çiziyorum. Bu, teröre sırtını dayamak veya teröre karşı durmak meselesidir. Gerisi lafügüzaftır.

İttifakın diğer cenahını oluşturan sözde milliyetçi partiyse şehit yakınlarına sövmekle, sokakta kendilerine tepki gösteren vatandaşlarımızı dövmekle meşgul durumda. Cumhurbaşkanı adaylığı kavgasından, terör örgütleriyle iltisaka kadar pek çok sorunla delik deşik olmuş bir ittifakta yer almayı içine sindiren bu parti, biraz daha böyle devam ederse ciddi bir kimlik bunalımına sürüklenecektir. Kendilerini ve geçmişlerini inkar ederek aynı ittifakın bir parçası olmak, bu ucube yapıya yaranmak için çırpınan diğerlerinin durumlarını ise ibretle ve esefle izliyoruz. Bunlarla ilgili Rabb'im hepsine de akıl, fikir, izan versin demek dışında bir söz söylemeyi de gereksiz buluyoruz."