CiddiGazete- AKP ve MHP'nin yaptığı gizli görüşmelerin ardından TBMM'ye gelen ve Anayasa Komisyonu'na havale edilen Seçim Kanunu'yla ilgili İyi Parti'nin muhalefet şerhi belli oldu.

İyi Parti Antalya Milletvekili ve Meclis Anayasa Komisyonu Üyesi Feridun Bahşi'nin hazırladığı muhalefet şerhinin tam metni şöyle:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA

MUHALEFET ŞERHİ

TBMM Genel Kurul gündeminde bulunan 2/4284 esas numaralı Kanun Teklifi, münhasıran Cumhur İttifakı tarafından hazırlanmış; tüm vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren böylesi bir konuda ne muhalefet partilerinin ne de sivil toplumun görüşü alınmıştır. Komisyon yasama sürecinde, ideal istişare sürecinden ve ortamından uzak bir şekilde teşekkül etmiştir. Öncelikle bunun Türk demokrasisi için ne kadar içler acısı bir vaziyet olduğu vurgulanmalıdır.

Gelişmiş ülkelerde seçim kanunlarında değişiklik yapılmasının amacı özgürlükçü ve modern bir demokratik ortamın temini ve bu vesile ile adil, tarafsız ve bağımsız seçimlerin tatbikidir. Hal böyleyken başlıca dayanağımızın hukuk, en temel istikametimizin ise hukukun üstünlüğü olması gerekir. Eğer hukukun hakkaniyete uygun olarak tecelli ettiği bir sistemden söz edeceksek, ihtiyaç duyacağımız en önemli unsur, toplumun tüm kesimlerinin taleplerinin, iradelerinin ve ihtiyaçlarının yansıtıldığı bir uzlaşı ortamı sonucunda gerçekleştirilen yasa yapım süreçleridir. Özellikle en temel özgürlüklerden olan seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla ilgili bu teklif yönünden en yüksek düzeyde katılım ve değerlendirme çok önemlidir. Başka bir ifade ile belirtilen bu şartları taşımayan, yalnızca egemenleri ve üstünleri koruyan bir hukuk sisteminin adalet üretmesini, hakkaniyete uygun sonuçlar doğurmasını ve toplumun tüm kesimlerini kucaklamasını beklemek mümkün değildir.

Teklifin hazırlık süreci Cumhur İttifakı ortaklarınca gizli bir şekilde sürdürülmüş, konunun paydaşları olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu olan ya da dışında seçime katılma yeterliğine sahip siyasi partilerin, konu ile ilgili çalışan sivil toplum örgütleri ile diğer oluşumların görüş ve düşüncelerine başvurulmamış, hazırlanan Teklif Komisyon görüşmelerinden önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu olan siyasi partilerle paylaşılmamıştır.

Komisyon görüşmelerinde, Komisyon gündeminde bulunan ve seçim yasaları ile Siyasi Partiler Kanununda değişiklik yapılmasını öngören çok sayıda kanun teklifi olduğundan bahisle bu tekliflerin de gündeme alınması ve bir alt komisyon kurulması suretiyle değerlendirilmesi yönündeki öneriler göz ardı edilmiştir.

Komisyon çalışmaları aralıksız sürdürülmüş ve on yedi saat süren bir çalışmanın sonucu Teklif Komisyondan geçirilmiştir. Son derece önemli olan böylesi bir Teklif son derece sağlıksız bir süreçte ve ortamda, yangından mal kaçırırcasına görüşülmüş, yeterince tartışılmamış ve yasama çalışmalarının kötü bir örneği olarak Parlamento tarihinde yerini almıştır.

Demokratik meşruiyetin ön koşulu olan adil ve eşitlikçi seçimlerden beklenen, hem ülkedeki siyasi eğilim ve taleplerin yasama organına yansıtılması, hem de ülkeyi yönetecek çoğunlukların hukuka uygun süreçler neticesinde oluşturulmasıdır. Bu husustan bahisle, seçim kanunları; hakkaniyeti ve adaleti tesis eden her türlü objektif ve sübjektif koşulu uhdesinde barındırmalı, seçmen iradesinin en iyi ve en geniş şekilde yansıtılmasını sağlamalı, siyasi partilerin seçimlere detayları son anda değiştirilmeyen ve rekabeti engellemeyen kurallar çerçevesinde katılabilmesini güvence altına almalıdır. Bu şartların sağlanmadığı, hukuk devletinin hâkim olmadığı bir siyasal sistemde demokratik, adil ve eşitlikçi seçimlerden bahsetmenin imkânı yoktur.

Temsilde adalet, demokrasinin en önemli unsurudur. Temsilde adaletin sağlanamadığı halde meşruiyet sorunlarının yaşanması kaçınılmazdır. Yönetimde istikrar sağlanması ilkesi ile temsilde adalet ilkeleri bağdaştırılırken, denge bir diğeri lehine bozulmamalı; yine bir Anayasal ilke olan ölçülülük ilkesi göz ardı edilmemelidir. Bu amacın sağlanması için seçim barajının modern demokrasilerin ortalamasına çekilmesi zorunludur. Böyle bir düzenleme uzlaşma kültürünün gelişmesi ve yerleşmesine de hizmet edecektir. Toplumun hiçbir kesimine dışlanmışlık duygusu yaratılmamalı, çatışma kültürü toplumda baskın kılınmamalıdır. Çoğunlukçu değil çoğulcu bir demokrasiyi gerçekleştirmek amacımız olmalıdır. Teklif, bu yönüyle tartışmaya açıktır.

Gündemde bulunan; özünde iktidarın seçim mekanizmasını kendisinin ve ortağının şahsi siyasi ikballeri neticesinde şekillendirmeyi amaçladığı Kanun Teklifi, otoriter bir zihniyetin ürünüdür. Bu otoriter zihniyet, seçimleri şahsi siyasi ikballerini garanti edecek bir hale sokmayı, çeşitli partiler ve kesimler için siyasal alanın sınırlarını daraltmayı, hakkaniyete uygun bir rekabet ortamını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Başka bir ifade ile siyasi mevcudiyetlerinin zora girdiğini gören iktidar bloğu, şahsi siyasi çıkarları uğruna Türk demokrasisine yeni bir kara leke sürmeye hazırlanmaktadır.

İktidar, bu Kanun Teklifinde de olduğu gibi, mevcut yasaları şahsi siyasi menfaatleri doğrultusunda düzenlemenin ve tabiri caizse mevzuatı yamalı bohçaya çevirmenin kısa vadede kendisine bazı faydalar sağlayacağı düşüncesinde olabilir ama unutulmaması gerekir ki; tüm bu çabalar beyhude çabalardır. Türk siyasi tarihi, hukukun üstünlüğünü ihlal eden ve her türlü demokratik ilkeyi hiçe sayan bu otoriter zihniyeti büyük bir utanç ile hatırlayacaktır. Zira; hiçbir adil rekabette, oyunun kuralları oyun esnasında ve diğer katılımcıların aleyhine değiştirilmez. Seçim kanunu gibi yalnızca tüm katılımcıları doğrudan etkilemekle kalmayan aynı zamanda demokratik bir sistemin teminatı olan kaidelerin yerinden oynatılmaya çalışılması Türk demokrasisini ve siyasal sistemini tümden tehdit etmektedir.

Kısaca ifade etmek gerekirse, Siyasi iktidarın, iktidarını kaybetme korkusuyla bu teklifi hazırladığı aşikardır. Ancak unutulmamalıdır ki bugüne kadar Millet iradesini yok sayan ve yalnızca seçim kazanma ihtirası ile seçim yasaları üzerinde karanlık oyunlar oynamaya kalkışan her iktidar, ilk seçimde iktidarını kaybetmiştir. Hiç şüphe yoktur ki, iktidarın demokratik siyasete yönelik bir silah olarak hazırladığı bu kanun teklifi de dönüp dolaşacak ve iktidarın kendisini hedef alacaktır. Malumunuz olduğu üzere, zulüm, ahde riayetsizlik ve hile denilen üç kötü haslet kimde varsa bu hasletlerin zararı yine kendisine dokunacaktır. Seçmenlerimizin helal oylarına halel getirecek her düzenlemeye karşı duracağız. Komisyon görüşmelerinde ifade ettiğimiz eleştiriler ve yapıcı öneriler; belki düşünceleri, görüşleri değiştirmiş olabilir ancak maalesef oyları değiştirememiştir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucube sistemin yansıması olan, parmak demokrasisi Komisyonda da kendini göstermiş ve Türk siyaset tarihinde kara bir leke olarak yerini almıştır. Ancak, filozof Sartori aynen şöyle diyor: 'Parmakların akılları olsaydı demokrasiyi yutan ejderhalar türemezdi.'

Zafer; ilk seçimde Teklifi geçirmek için kalkan, Millet iradesinden, gerçeklerinden ve gönlünden uzaklaşan parmakların değil, Milletimizin olacaktır.

Teklifin 1. maddesi ile 2839 sayılı Milletvekili Seçim Kanununun 33. maddesinde belirtilen %10 seçim barajının %7’ye düşürülmesi amaçlanmıştır. Dünyadaki örnekleri incelediğimizde %10 seçim barajı uygulayan hiçbir ülke olmadığını görüyoruz. Gelişmiş ülkelere baktığımızda ise Amerika Birleşik Devletleri’nde, Birleşik Krallık’ta, Kanada’da yahut Japonya’da seçim barajı bulunmamaktadır. Almanya’da %5’lik bir ulusal seçim barajı uygulanırken İtalya’da bu oran %3. İsrail’de %3,25, Fas’ta %3, Endonezya’da %4, Arjantin’de ise bu oran %3 şeklindedir. Demokrasi endekslerinde en arka sıralarda yer alan ve otoriter rejim olarak nitelendirilen Rusya’da dahi bu baraj %5 olarak uygulanmaktadır. Anlaşılacağı üzere tüm bu çalışmalara rağmen teklif edilen seçim barajı %7 ile yine dünyada en yüksek seçim barajı olmaya devam edecektir.

Demokrasi standardını yükseltiyoruz diyenlerin teklif ettiği oran Rusya’nın bile gerisinde kalmıştır. Böylesi bir durumda temsilde adaletin sağlandığından söz etmek mümkün değildir.

%10 seçim barajının Ülkemizde uygulanmaya başlanmasının ardından parlamentoda temsil edilmeyen oy oranı yüzde 46’lara kadar varmıştır. Uluslararası demokrasi standartları açısından adaletsiz ve istikrarsız olan bu durumun Cumhur İttifakı’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne layık gördüğü demokratik vizyonun yansımasıdır.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem taslağımızda da belirttiğimiz üzere seçim barajının modern demokrasilerin ortalaması olan %3’e düşürülmesi daha çok siyasi partinin Türkiye Büyük Millet Meclisine girmesini sağlayacak ve temsil edilen oy sayısını artıracaktır. Böylelikle Teklif gerekçesinde ileri sürülen temsilde adalet ve demokrasi standartlarının sağlanması amacına hizmet etmiş olacaktır. Bu nedenle yüzde 7 oranı içeren düzenlemeye karşıyız.

Teklifin 2. Maddesi ile ittifaka verilen artık oylar ile milletvekili çıkarılması artık mümkün olmayacaktır. Seçim çevrelerinde milletvekili hesabı ve dağılımı, ittifak içinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı üzerinden yapılacaktır

Başka bir ifade ile 2018 seçimlerinde iktidar partisinin ihtiyaçları doğrultusunda hüküm altına alınan ancak amaçları ve sonuçları bakımından iktidar tarafından istenilen sonucu vermemesi nedeniyle bugüne kadar savunulan ittifak sisteminden vazgeçilmektedir. 2018 yılında yapılan değişiklikle temsilde adaleti sağlayacağı söylenen sistemden bugün ne amaçla ayrılındığı, Teklifin gerekçesinde ve Komisyon görüşmelerinde Teklif sahiplerince izah edilememiştir. Cevap aslında oldukça basittir. İktidar bloğu temsilde adaleti değil, her ne şekilde olursa olsun seçim kazanmayı arzulamakta, bu yolda seçim yasalarında değişiklik yapmayı, amacına ulaşmakta kullanmaktan çekinmemektedir. Bu konu yap-boz konusu yapılmayacak kadar ciddi, Anayasal bir hak olan seçme ve seçilme hakkını yakından ilgilendiren önemli bir konudur. Bu otoriter tavrın ülkemize yönelik olumlu hiçbir getirisi olmayacağı gibi tıpkı hukuk sistemimize duyulan güvenin yerle yeksan olduğu gibi seçim sistemimize olan güveni de yok edecektir.

Teklif edilen sistem fazla oy alan partilerin daha fazla milletvekili çıkarmasına imkân sağlarken, küçük partilerin parlamentoda temsilinin önüne geçmeyi amaçlamaktadır. Tüm siyasi tercihlerin parlamentoya yansıtılması açısından da olumlu sonuçlar vermeyecek; oy oranı ile meclis sandalye sayıları arasında önemli farklılıklara yol açacaktır.

2020 Mart'ında başlayan, hâlen devam eden, tüm dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan pandemide yasama faaliyetleri de dâhil olmak üzere tüm siyasi faaliyetler akamete uğramıştır. Bu süreçte siyasi hayatımıza katılan yeni partiler teşkilatlanma süreçleri dâhil pek çok pandemi kısıtlamasına maruz kalmıştır. Bu partiler kurulurken ve teşkilatlanırken Türk siyasetine ve demokrasisine katkı sağlamak için mevcut seçim yasasını merkeze alarak hareket etmişlerdir. Normal seçime bir yıl kala yapılan bu değişikliğin amacını kamuoyu ve seçmen de çok net bir şekilde okuyabilmektedir.

Temsilde adaleti ve temsil birlikteliğini sağlamak için bu maddeye muhalefetimizi ifade ediyoruz.

Teklifin 3. ve 4. Maddeleri siyasi partilerin seçimlere katılmasına ilişkin şartları düzenlemektedir.

Eklenen fıkra ile seçime katılabilme şartlarından birisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gruba sahip olma şartı kaldırılmaktadır. Bunun yanı sıra Teklifte seçime katılma yeterliliğini elde eden partinin, belirtilen süreler içerisinde ilçe, il ve büyük kongrelerini üst üste iki defa ihmal ederse seçilme katılma hakkını kaybedeceği düzenlenmektedir. Bu noktada "ihmal etmeme" ibaresinin kanun diline uymadığını öncelikle belirtmek gerekmektedir. 298 ve 2820 sayılı Kanunların ilgili hükümlerinde yer aldığı üzere “kongrelerini yapmış olmaları” ibarelerinin kullanılması daha doğru olacaktır. Komisyonun Cumhur İttifakı üyelerince verilen önerge ile il ve ilçe kongrelerini ihmal etmeme koşulunun seçime katılma yeterliliği için öngörülen asgari teşkilatlanma ölçütü ile bağlantılı olarak uygulanacağı hususu kabul edilmiş, madde ile ilgili itirazlarımız hiçbir şekilde değerlendirilmemiştir. Bu değişiklik Madde üzerindeki itirazlarımızı karşılar nitelikte değildir.

Hatırlayacağınız üzere, 2018 yılı Milletvekili Genel Seçimleri öncesinde Türk Milletinin iradesi ile kurulan İYİ Parti, tüm şartları sağlamasına rağmen Yüksek Seçim Kurulu eliyle seçime sokulmama tehdidi ile karşı karşıya bırakılmıştır. Bağımsız yargının siyasallaşması tehdidine karşı denge ve denetim mekanizması olarak seçim kanununa eklenmiş olan bu hüküm demokrasinin doğrudan temsilini korumayı amaçlamaktadır. Unutmamak gerekir ki; Ak Parti de 2001 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubunu başka siyasi parti gruplarından ayrılarak bu hüküm sayesinde kurmuş ve seçime girmiştir. Siyasi hafıza, maddenin teklif metninde çıkarılmasını talep etmeyi zaruri kılmaktadır.

Bunlara ilaveten, siyasi sakilerle oluşturulabilecek seçim kurulu hakimlerince kongrelerini yapmış büyük partilerin dahi birkaç yerde kongrelerinin iptali, seçime girememelerine yol açacaktır. Bu nedenle seçime katılma hakkını elde eden partinin ilçe ve il kongrelerinin iki defa ihmal etmesi durumunda seçime katılamayacağına ilişkin düzenlemenin de ne gibi bir amaçla ve gizli motivasyonla kaleme alındığı izaha muhtaçtır. Komisyon görüşmelerinde tüm talep ve uyarılarımıza karşın Teklif sahiplerince geçerli ve açık bir gerekçe gösterilememiş ve izahta bulunulmamıştır. Açıklanan nedenlerle her iki maddeye muhalifiz.

Teklif in 5'inci ve 6'ncı maddeleri seçimleri yargı yönetimi ve denetimi altında yapılmasını öngören Anayasal teminatla yakından ilgilidir. Bu madde ile; il ve ilçe seçim kurulunun oluşumunda kıdemli hâkim uygulamasının bırakılarak il merkezinde görev yapan birinci sınıfa ayrılmış hâkimler arasında ad çekme usulü ile kurulun oluşturulması öngörülmektedir. Böyle bir düzenleme halk nezdinde seçimlere şaibe düşeceği hâkimlerin taraflı olacağı kanaatine yol açabilecek bir düzenlemedir. Mevcut hükme göre il ve ilçe seçim kurulu başkanları bölgedeki en kıdemli hâkimlerden oluşuyordu, bu da kıdemli hâkim değiştirilemeyeceği için görece bir seçim güvencesi niteliğindeydi. Bu, kamusal bir görevdi ve haklı sebep olmadan, isteğe bağlı çekilmek mümkün değildi. Şimdi bu yeni düzenlemeyle il ve ilçe seçim kurulu başkanları bir kurayla belirlenecek yani kim olduğu eskisi gibi öngörülebilir olmayacaktır. İl ve ilçe seçim kurulu kararlarına itiraz YSK'na yapıldığından ve YSK'nın kararlarına karşı yargı yolu kapalı olduğundan bu kurulların verdiği kararlar oldukça önemlidir.

İl ve ilçe seçim kurulları nezdinde yaratılan kapalı devre sistem, tüm yurttaşlık itiraz haklarını tehlikeye düşürmektedir

Buradan bir kez daha vurgulama ihtiyacı hissediyoruz ki; şahsi ve siyasi kaygılarla Milletimizin helal oylarına gölge düşürmemek, harama el uzatma teşebbüsünde dahi bulunmamak gerekir. Liyakat düşmanı Cumhur İttifakı partileri birikimli ve kıdemli hâkimlerden rahatsız olmaktadır. Son yirmi yılda inşa etmiş oldukları nevi şahsına münhasır mülakat sistemi ve yandaşları kayırma politikalarıyla aldıkları hakimlerin seçim kurullarında görev almalarını istemeleri seçimlerin güvenliğini tehlikeye düşüreceklerinin işaretleridir.

Buradaki amaç, İstanbul Belediye seçimlerinde olduğu gibi bir sandığa atılmış dört oydan üçünü geçerli, birini geçersiz sayabilen mantığı iş başına getirmektir.

Bir hâkim ortalama sekiz yılda birinci sınıfa ayrılmaktadır. 2002 yılında Ak Parti iktidara geldiğinde hâkim, savcı sayısı 9.467 iken an itibarıyla 22.500 civarındadır. 2002 yılından bu yana yaklaşık 4 bin yargı mensubu emekli olmuştur. Kalanların bir kısmı da ilçe seçim hâkimliği yapılmayan bölge adliye mahkemelerine atanmıştır. Ak Parti hükümetleri döneminde mülakat sistemiyle 20.000 civarında yargı mensubu alınmıştır ve oranı %85-90 civarındadır.

Seçim yasaları eliyle hakimlerimizi zan altında bırakacak her türlü düzenlemeden uzak durmak gerektiğine olan inancımızla belirtmek isteriz ki maalesef yargımız Ak Parti Hükümetlerince sistematik olarak siyasallaştırılmaktadır. Siyasallaşan yargı erkleri adeta “borsa” gibi kararlar vermekte ve idari istikrarsızlık ve yargıya karşı güvensizlik yaratmaktadır.

Bu Teklifin Parti yöneticilerinin hakimliğe devşirildiği Ak Parti hükümetleri döneminde, bir başka yargı erki olan Seçim Kurullarının siyasallaştırılması arzusuyla hazırlandığı kamuoyunun malumudur.

Hâlen görevde olan seçim kurulları mevcut yasaya göre ocak ayının son haftasında yani yaklaşık 50 gün kadar önce oluşturulmuştur.

Ülkemizde ufak tefek aksaklıklarına rağmen yerleşmiş ve güven sağlamış olan uygulamadan uzaklaşmanın geçerli ve haklı bir izahı yoktur. Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı yerde demokrasi ve hukuk devleti de yoktur.

Bu maddeleri yazmaya hangi yaşanan olumsuz örneğin yol açtığı, böylesi bir düzenlemenin altında yaşanan travmanın ne olduğu izaha muhtaçtır. Tüm bu nedenlerle ve henüz yasa çıkmadan o yasayı uygulayacak hakimlerin zan altında bırakılmaması amacıyla mevcut uygulamanın devamının sağlanması ve muhalif olduğumuz Maddenin Teklif metninden çıkarılması önem arz etmektedir.

Teklifin 7. maddesi uyarınca, sandık kuruluna üye bildirme hakkı olan bir parti; oluru olmadan başka bir parti üyesini sandık kurulu üyesi olarak gösteremeyecektir. Bu maddenin daha anlaşılır olan gerekçesi doğrultusunda bir ilave yapılması amacıyla verdiğimiz önerge dahi Komisyonun Cumhur İttifakına mensup üyelerince kabul edilmemiştir. Madde bu haliyle anlaşılır ve açık nitelikte değildir.

Teklifin 8. maddesi ile iktidar, Madde ile seçmen kütüklerinin güncellenmesi işleminin seçimin başlangıç tarihinden üç ay önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme işlemi yapılacağı öngörülmektedir. Tamamen önceki seçimlerin yarattığı korku iklimi ile hazırlanmış bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyle Yükseköğretim Kuruluna bağlı eğitim kurumlarının ön lisans, lisans ve lisansüstü öğrencileri bu uygulamadan mağdur olacaktır. Biz İYİ Parti olarak bu öğrencilerimizin seçim dönemlerinde adrese kayıtlı olduğu yerlere gitme zorunluluğunun kaldırılmasını ve öğrenim gördükleri yerde oy kullanabilmelerini Komisyon görüşmelerinde bir önergeyle teklif etmemize rağmen kabul görmemiştir.

Teklifin 9. maddesi ile adresi kapanmış olması sebebiyle adres kayıt sisteminde gözükmeyenlerin en son seçmen olduğu adrese göre sandık seçmen listesinde yer almaları uygulaması sıkıntı yaratacak bir düzenlemedir. Çoğunlukla, bu adreslerin geçerliliği kalmamış durumdadır. Mevcut uygulamanın devamı amacıyla verdiğimiz önerge Komisyonda kabul edilmemiştir. Kabul edilen bir önergenin kabulü ile kütük düzenlemesi nedeniyle seçmenin hiçbir şekilde oy kullanma hakkından yoksun bırakılamayacağı söylenmekle birlikte, yine adresi kapanmış olması sebebiyle adres kayıt sisteminde gözükmeyenlerin Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün adres kayıt sisteminde bulunan en son geçerli adres kayıt bilgileri kapsamında seçmen kütüğüne kaydedileceği düzenlemesi getirilmiştir. Ancak bu son haliyle düzenleme doğrultusunda belirtilen sakınca ve itirazları gideren mahiyette değildir. Bu nedenle düzenlemeye muhalifiz.

Teklifin 10 uncu maddesi, Komisyonda verilen bir önergenin kabulü ile değiştirilmiştir. Her ne kadar önergenin gerekçesi seçmenin seçme hakkının hiçbir şekilde elinden alınmaması olarak ifade edilse de gerekçe metni ifade etmekten uzaktır. Mevcut, alışılmış ve yerleşik uygulamanın devamının seçmenin yararına olacağı düşüncesiyle maddeye muhalefetimizi belirtiyoruz.

Teklifin 11. maddesi ile getirilen düzenlemenin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine yönelik uyum düzenlemeleri olduğu ifade edilmekle birlikte çok önemli bir eşitsizliği, Anayasaya aykırılığı ve haksızlığı içinde barındırmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Cumhurbaşkanı tarafsız bir temsil makamı olmaktan çıkarılmıştır. Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin genel başkanı olup partili kimliği ile öne çıkmaktadır. Yani yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı bahse konu seçim yasakları kapsamı dışında bırakılmaktadır. Cumhurbaşkanın, Cumhurbaşkanlığı forsuyla, Cumhurbaşkanlığı Protokolü ile bütün kamu kurumlarının Cumhurbaşkanına arz edeceği saygı ve itaat ile hatta gerektiğinde cumhurbaşkanlığı bütçesiyle seçim döneminde faaliyette bulunulabildiği, bu faaliyetler esnasında da hiçbir yasağa tabi olmadığı seçim süreçleri yaşamaktayız. Adil ve eşit seçim yarışını mümkün kılmayan imkanlar Cumhurbaşkanına tanınmaktadır. Devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla Cumhurbaşkanı, seçim propagandası yapmakta elindeki devlet gücüyle iktisadi ve siyasi tüm alanları baskılamaktadır. Gerek seçim öncesinde gerekse seçim sonrasında ve hatta 2017 referandumunda yaşandığı üzere seçim günü dahi cumhurbaşkanının seçim süreçlerine doğrudan müdahalesi olduğu unutulmamalıdır.

Bu muafiyetle partili cumhurbaşkanı, seçim yasakları döneminde açılış törenleri düzenleyebilecek, resmi ziyaretler yapabilecektir. Bu haliyle Devletin imkânlarını şahsi, siyasi sebeplerle kötüye kullanmak anlamına gelmektedir.

Seçimlerde, Cumhurbaşkanının seçim yasaklarından muaf tutulması seçime katılan tüm siyasi partilerin eşit imkanlarla yarışmasının önüne geçecek, bu şekliyle Anayasamızın 67. Maddesinde ifadesini bulan seçimlerin eşit şekilde yapılması esasına aykırılık teşkil edecektir. Anayasamızın 10'uncu maddesinin birinci fıkrası "Herkes, kanun önünde eşittir." dördüncü fıkrası "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır." Görüldüğü üzere bu maddede, Cumhurbaşkanına, devletin başı sıfatıyla bir ayrıcalık, bir istisna tanınmamaktadır Eşitlik ilkesi gereği, bu maddeye başbakan yerine cumhurbaşkanının eklenmesi gerekir.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle Cumhurbaşkanının partili bir hüviyete bürünmesi ve Cumhurbaşkanıyla parti genel başkanlığı makamının tek bir kişide bütünleşmesi sebebiyle bahse konu yasakların kendisi şahsında da uygulanmasını zaruret hâline getirmektedir. Bu nedenle tüm başbakan ifadelerinin cumhurbaşkanı olarak değiştirilmesi gerekmektedir. Taraflı ve partili Cumhurbaşkanı, Başbakanın tabi olduğu seçimle ilgili yasaklara tabi olmalıdır.

Teklifin 12. maddesi ile 298 sayılı Kanuna geçici madde eklenmekte 5 ve 6. maddelerin uyum hükümleri düzenlenmektedir. Bu düzenleme ile il ve ilçe seçim kurulu üyelerinin belirlenmesinde uygulanacak usulün bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 3 ay içinde yeniden belirlenmesi teklif edilmektedir. Anayasanın 67. Maddesinin son fıkrasında “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” İfadesi yer almaktadır. Hüküm açık ve amirdir. Madde hükmü bu yönüyle şeklen Anayasaya aykırıdır. 5 ve 6. maddelerdeki gerekçelerimiz burada da geçerlidir. Bu maddelerle birlikte Teklif metninden çıkarılmalıdır.

Teklifin 13. Maddesinin tüm kurgusunda ihtiyar heyeti veya meclisi muhtarla birlikte yer almıştır. Muhtarın yanı sıra ihtiyar heyeti veya meclisi de seçilme yeterliğine sahip olduğunu aynı şekilde belgelendirmelidir. Ek olarak bu belgelendirme işleminin seçim tarihi öncesinde yapılması zaruret arz etmektedir. Elektronik alt yapın ve E-Devlet alt yapısı bahse konu başvuruların yapılması ve belgelendirilme şartının sağlanması bakımından yeterlidir. Bu yöndeki önerilerimiz dikkate alınmamış sadece bir önerge ile "bir ay" ibaresi "on gün" olarak değiştirilmiştir.

Sonuç olarak; Hazırlık süreci katılımcılıktan uzak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında yeterince sağlıklı tartışma ortamı sağlanmamış, işin başında hakimlerimizi, yargı organlarını töhmet altında bırakacak düzenlemeler ihtiva eden, Türk seçim sisteminde yerleşik ve güven duyulan uygulamalardan iktidarın sistemle oynayarak oy kazanma gayretinin sonucu vazgeçildiği, seçimin güvenliğini tehlikeye atan, seçmen kütüklerinin oluşturulmasında ve seçmenlerimizin oy kullanmalarında uygulamada sıkıntı ve tereddütler yaratacak düzenlemeleri barındıran, Anayasamızda ifadesini bulan; seçimlerin yargı denetimi altında yapılması ilkesinden uzaklaşan düzenlemeleri içeren ve şu aşamada dahi kamu oyu nezdinde önümüzdeki seçimlerde şaibe yapılacağı algısı oluşturan Teklife, yukarıda belirtilen gerekçelerle muhalif olduğumuzu belirtiyoruz.