BAŞTAN söyleyeyim bu yazıda ekonomiden anlamayan gazetecinin ekonomiyle ilgili izlenimleri ve kulisleri yer alacak.

Çünkü ‘süper teşvik’ belgelerinin dağıtımı nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen törendeydim. Program başlamadan önce işinsanları ile sohbet etme imkânım oldu. İş dünyası siyasi gelişmeleri çok yakından takip ediyor. Erken seçimlere gidilmeyeceğinin neredeyse netleşmesi, iş dünyasına derin bir nefes aldırmış. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu yöndeki kararlı açıklamaları üzerine ikna olmuşlar. Yatırım planlamalarını ona göre yapıyorlar. Erdoğan’ın faiz oranlarının yüksek olduğu yönündeki açıklamalarını destekliyorlar ancak buradan nasıl bir sonuç çıkacağını da merak ediyorlar. Özellikle de üretim maliyetlerinin yüksekliğinden şikâyet ediyorlar.

RENK VERMEDİLER


Cumhurbaşkanı Erdoğan programa Başbakan Binali Yıldırım ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ile birlikte geldi. Erdoğan’ın gelişinden az bir süre önce bakanlar salonda yerlerini aldılar. Geçen hafta istifa söylentileri çıktığı için gözler ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in üzerindeydi. Şimşek bakanlarla tokalaştıktan sonra yerine oturdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da salona girişinde bakanlarla birlikte Şimşek’le de tokalaştı. Herhangi bir renk vermediler. Toplantı bittikten sonra Mehmet Şimşek’le konuşma imkânım oldu. Ama son günlerin tartışmasına ilişkin değil, ekonomiyle ilgili konuları sordum. Şimşek’in, ayaküstü açıklama yapmama prensibini bildiğim için yazılmamak üzere konuştuk.

135 milyar TL’lik süper teşvikler sayesinde 34 bin kişinin doğrudan,134 bin kişinin ise dolaylı istihdamı hedefleniyor. Elini taşın altına koyan iş dünyasına moral vermek açısından bu program önemliydi ancak daha da önemlisi ekonominin geleceğine ilişkin ortaya konulan bakış açısıydı. Pozitif bir gündem vardı. Daha çok üretim, daha çok istihdam konuşuldu. 

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, ”Son 15 yılda bir Türk mucizesi gerçekleştirilmiştir” diye konuştu. Ancak daha çok geleceğe ilişkin yükümlülükler üzerinde durdu. “Zamanın ruhunu ıskalamaya hakkımız yoktur” dedi. Zamanın ruhunu ise Başbakan Binali Yıldırım, ”Türkiye, yatırıma ve ihracata dayalı bir büyüme trendine girmiştir” sözleriyle açıkladı.

FAİZDE BU KEZ FARKLI


Ekonomi söz konusu olunca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir sözü faizse bir diğeri de büyüme ve istihdam oluyor. “Bugünkü Türkiye’yi iki kat daha büyütmek gerekiyor” dedikten sonra sözü faize getirmesi bir tesadüf değildi. Hatta öyle ki, ”Cumhurbaşkanı faiz diyor” diye üstüne basa basa söylemek durumunda kaldı. İşinsanlarına, ”Faizler konusunda hepiniz dertlisiniz biliyorum” dedikten sonra, “Yüksek faizle yatırım yapılabilir mi? Faizler düşmedikçe yatırım olmaz” dedi. Yetinmedi, “Yüksek faizden yatırımcıyı kurtarmak lazım” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan her defasında faizlerin yüksekliğinden yakınıyor. Ama belli oldu, bu kez farklı. Sadece yakınmayacak bazı tedbirler de alınacak. Kamu bankaları ile faiz oranları konusunda bir çalışma yapılacağı kulağıma gelmedi değil. Konuşmaların ardından teşvik belgelerinin verildiği törene geçildi.

Erdoğan sadece teşvik belgeleri vermedi, firma sahipleriyle ayaküstü sohbet etti. Leyla Alaton’la konuşmaları ise biraz uzun sürdü. Alaton’a sordum, aralarında geçen diyaloğu şöyle aktardı:

Alaton: Sayın Cumhurbaşkanım sizi mahcup etmeyeceğiz, kalp kapakçığını da yapacağız.

Erdoğan: Çok mutlu oldum.

Alaton: Eylül ayında ikinci fabrikayı açacağız. Açılışı sizin yapmanızı arzu ediyoruz.

Erdoğan: Geleceğim.

Ha bir de Kılıçdaroğlu bölümü vardı, atlamış değilim. Kambersiz düğün, Kılıçdaroğlu’suz konuşma olur mu? Olmadı tabii. Erdoğan bir ara ‘Kılıçdaroğlu perhizine’ girmişti. Keşke yine öyle olsa, bu tür polemikleri değil, ülkeye iş ve aş getirecek yatırımları konuşsak. Uzun lafın kısası ya da ekonomiden anlamayan gazetecinin ekonomiyle ilgili izlenimlerine gelince: Parola ekonomi, işaret büyüme.