14 Kasım 2015'i unutma kardeşim!..

O gün 12 günlük operasyon bitmişti... Diyarbakır Silvan'da operasyonu gerçekleştiren askerler şehir merkezinden çekilirken 'halk' görünümlü hainler güruhu tarafından yakın mesafeden hakaretlere, yuhlamalara, aşağılamalara maruz kalmıştı...

Askerlerin ilçe merkezinden zırhlı araçlarla değil de yaya olarak çıkarılması zaten başlı başına skandaldı... Ama hain koridoru içinden teker teker belirli aralıklarla yürütülen askerlerin içine düşürüldüğü hâl ve çocuklarımızın el uzatımı mesafesinden hakaretlerle, terörist sloganlarıyla koşar adım yürümek mecburiyetinde kalması utanç vericiydi...

Tarihi bu toprakları savunma ve istiklâlimizi korumayla geçmiş Mehmetçik, unutulmaz bir ihanetin hedefiydi o gün... "PKK halktır, halk burada" sloganları atılırken, PKK'nın siyasî kanadı ise 'halkın tepkisi' karşısında askerleri aciz gösterip, yine de kendilerinin kurtardığına dair videolar hazırlıyordu... Halen YouTube'da bile var olan videolara "Silvan halkından 'asker uğurlaması': Öldürdüğünüz halk sizi böyle korur!" başlıkları koyuluyordu...

Bugün Andımız tartışmalarını değerlendirirken, "Kim neyi niçin savunuyor veya neden karşı?" sorusuna cevap bulmada, dün yaşadığımız binlerce fotoğraf ve ille de Silvan fotoğrafı aydınlatıcı olacaktır...

'Faşist ve ırkçı dayatma' iddiasının sahipleri dün bu tablolara ses çıkarmadıkları gibi, var olan 'isyan'ı, devletin on yıllardır sergilediği 'ceberutluk'la açıklamaya kalkanlardı... Her şey etki-tepki meselesiydi yani!..

İşte o atmosfer, Mehmetçiğin Silvan'dan ayrılırken âdeta 'işgal gücü çekiliyormuş, halk da onlara tepki gösteriyormuş' propagandasına zemin hazırladı yıllarca...

Bırakın Andımız'ı, Şair'in tarifiyle 'şehidimizin son örtüsü, kız kardeşimizin gelinliği' olan bayrağımıza kastetmediler mi? Tartışmaya açmadılar mı? İsminden yüz buruşturmadılar mı?

Diyarbakır'da nizamiyenin içinde bayrağın indirilmesinin üzerinden 100 yıl filan değil, 10 yıl bile geçmedi daha... Hatırlayın o günleri, 'çözüm sürecine gölge düşmesin' diye basitleştirmeye çalışmışlardı bu alçakça saldırıyı ve 'çocuk yapmış' yalanını savurmuşlardı...

Sonra benzer olay İstanbul'da gerçekleşmiş, buna 'meczup işi' demişler, Antalya'daki bayrak indirme işinde de 'sarhoş'a bağlamışlardı...

Hatırlattığımız Silvan görüntüleri, devletin ve milletin daima feraset sahibi ve güçlü olmasını gerektiriyor... Zira uyuduğunda veya uyutulduğunda ya da zayıf düştüğünde vücutta var olan mikrobun nasıl atağa geçeceğini unutmamak mecburiyetinde...

İhanet 'tilki uykusu'nda çünkü... Vatan şairi Namık Kemal, Hürriyet Kasidesi'nde 'gezdiği güzel sahraları zulmün köpekleri tarafından işgal edilmiş kükreyen yaralı aslan'a sesleniyordu ya "Artık gaflet uykusundan uyan" diye...

O 'gaflet'in bedelini çokça ödedik maalesef... Gencecik bedenlerce ödedik... Sıralı tabutlara doğru koştururken "Hangisi benim babam?" diye seslenen çocuklarca ödedik... Kamyonet kasasında şehit tabutunun başında yolculuk eden eşlerce ödedik... Şehidinin her bayram soğuk mezar taşına sarılan analarca ödedik...

İstiklal Şairi'nin "Eşin var, âşiyânın var, bahârın var ki beklerdin/ Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?/ O zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun/ Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun" dediği yurt burası...

O yurdu çiğnetmemek için ömrünü sebil edenlerin nasıl bir düşmanlıkla karşı karşıya olduğunun en net fotoğraflarından birisiydi Silvan... O gün askerimize yapılan 'işgal gücü' muamelesi herkesin hafızasına iyice kazınmalı ve nesillere aktarılmalı... Yoksa 'gaflet' ve ondan yüz bulan 'ihanet' hep pusuda bekliyor olacak...

Andımız tartışmalarında 'Kim hangi pozisyonda ve neden?' diye anlamak için, o görüntülere 'rahim vazifesi' yapan zihniyeti ve yıllarca yardım ve yataklık edenleri hep göz önüne getirmekte fayda var... O zaman her şey daha kolay anlaşılıyor...