MİLLETVEKİLİ listelerinin meydana getirdiği dalgalanma sürüyor.

Her zaman olduğu gibi CHP’de sarsıntının oranı yüksek ama üç aşağı beş yukarı tüm partilerde bir liste sancısı yaşanıyor. Ama artık partilerin bir an önce liste tartışmalarını aşıp, seçimlere odaklanması gerekiyor. Çünkü seçimlere 31 gün kaldı. AK Parti yarın seçim beyannamesini açıklayacak. Ondan sonra ver elini meydanlar.

Listelerin açıklanmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan dün gün boyu AK Parti Genel Merkezi’ndeydi. Seçim beyannamesini gözden geçirdi ama asıl seçim kampanyası üzerinde çalışıldı. AK Parti’de reis meydanlara çıkar, rüzgâr döner beklentisi hâkim. Yine her şey Erdoğan’dan bekleniyor. Erdoğan’ın hedefi ise ilk turda Cumhurbaşkanı seçilip, Meclis’te güçlü bir temsili sağlamak.

MUHALEFETİN STRATEJİSİ

Muhalefet ise ilk kez bu seçimlere morali yerinde ve dayanışma içinde giriyor. Seçimler öncesinde önlerindeki mayınları temizleyip, sıfır baraj ittifakını gerçekleştirdiler. Muhalefet iki aşamalı bir strateji izliyor.

1- Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini önlemek.

2- Meclis’te çoğunluğu elde ederek cumhurbaşkanını Meclis’te kilitlemek.

3- Meclis’te çoğunluğu elde ettikten sonra erken seçime zorlamak.

Yani kriz senaryosu.


24 Haziran ilklerin yaşanacağı bir seçim olacak. Cumhurbaşkanlığı ile Meclis’i ayrı ayrı oylayacağız. Kriz senaryosuna göre, Erdoğan ilk turda cumhurbaşkanı seçilecek ancak ‘cumhur ittifakı’ Meclis’te çoğunluğu sağlayamayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yöndeki bir soruya; A, B, C planlarının olduğu karşılığını vermişti. Ancak bunların ne olduğunu açıklamadı. Kriz senaryosuna göre bu durumda Türkiye’yi “çoklu seçim” süreci bekliyor. Ekonomi bunu nasıl kaldıracak? Bu algıyı kırmak gerekiyor.

Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beklediği gibi hem ilk turda cumhurbaşkanı seçilir hem de ‘cumhur ittifakı’ Meclis’te güçlü bir temsili yakalarsa, “çoklu seçim” ve “kriz senaryosu” geçerliliğini kaybedecek.

SEÇMEN TERCİHLERİNDE EKONOMİ İLK SIRADA

Seçim kararının alındığı tarihten itibaren seçmen eğilimlerinde önemli değişiklikler yaşanıyor. Seçmen tercihlerindeki değişimin dikkatli bir şekilde izlenmesi gerekiyor. Ekonomi, siyaset üzerindeki etkisini ciddi bir oranda hissettirmeye başladı. Siyaseti dolar üzerinden takip etmekte yarar var. Piyasalar 24 Haziran’dan sonrayı mı satın alıyor yoksa cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkilemek için mi piyasalar eliyle sürece müdahale ediliyor? Bu sorunun cevabını bulan yok. Ama Ankara’da cevabı en çok aranan soru bu.

2018 yılı ocak-mayıs arası itibarıyla yapılan seçmen tercihlerindeki değişimi şöyle özetleyebiliriz:


1- Ekonomi çok belirleyici oldu. 2018 yılı ocak ayından itibaren ekonomideki gelişmelerin AK Parti’nin oy oranları üzerindeki etkisi ölçülmeye başladı. İcranın başında olmadıkları için muhalefet partileri açısından ekonomi o denli etkili değil.

2- Yeni seçim sistemi ile getirilen ittifaklar sistemi muhalefete oy vermeyi kolaylaştırdı. Baraj sorunu ortadan kalktığı için yeni aktörlerin devreye girmesini sağladı.

3- Temel hak ve özgürlüklerle ilgili tablo seçmen tercihleri üzerindeki etkisini göstermeye başladı.

Seçmen eğilimlerini etkileyen üç önemli gösterge bu. Seçimleri kazanabilmek için iktidarın iki noktada seçmenleri ikna etmesi gerekiyor:

1- İlk sırada tartışmasız bir şekilde ekonomi geliyor. Siyaset dolardaki yükseliş üzerinden takip ediliyor. İktidarın ekonomide güven tazelemesi gerekiyor. Ekonomide kontrollü bir sisteme geçileceği kaygısının giderilip, piyasalara serbest piyasa ekonomisinin güçlü bir şekilde devam edeceği güvencesi verilmeli.

2- Temel hak ve özgürlükler konusunda mevcut tablonun değişeceğine ve daha duyarlı olunacağına dair kitleler ikna edilmeli. 16 Nisan referandumunda AK Parti’ye mesafeli duran şehirli-muhafazakâr seçmenler açısından temel hak ve özgürlükler önemini koruyor. AK Parti’nin yeniden reformcu kimliğine dönüşünün işaretinin verilmesi gerekiyor. İlk adım OHAL olabilir.