Geometri terimlerini de güncellediği kırk dört sahifelik kitap yazacak kadar matematik ve felsefe ile ilgili olan Atatürk, bir yurt gezisi sırasında heyette bulunan Millî Eğitim Müfettişi Hasan Âli Yücel'e sorar:

"Siz felsefe okumuşsunuz, okutmuşsunuz, bize sıfırı târif eder misiniz?"

 Hasan Âli Yücel önce felsefî ve soyut kavramlarla sıfırı anlatır. Atatürk hep karşı sorularla müdahale edince, daha somut bir şekilde sıfırı izah etmek ister:

"Efendim, sıfır yok demektir" der.

Atatürk bu kez de:

"Güzel, güzel de bu yok dediğin şey nasıl oluyor da bir rakamın önüne ve sağına geçince onu on kat yükseltiyor?"

Atatürk'ün beklentisi nasıl bir cevaptı bilemiyoruz, lâkin Hasan Âli Yücel'in verdiği cevap her ne kadar felsefî olmasa da ve matematiğin değil siyasetin hülâsaası olsa da tartışmayı sona erdirir niteliktedir:

"Efendim, bendeniz dâima arkanızda ve solunuzdayım. Sıfır işte sizin solunuzdaki bendenizim..."

* * *

Sıfırın felsefî ve matematik değerinin izahı değil konumuz. Zaten o kadar karmaşık da değil mevzu.

Bizim konumuz, sıfırın ne demek olduğuna dair H. Âli Yücel'in verdiği cevabın siyâsî karşılığı...

'Solda sıfır' olmaya tâlip bu kadar büyük bir çoğunluk bulunduğu müddetçe, sıfırın felsefî izahının bir önemi olmayacak hiçbir zaman...

15 Temmuz gibi bir ihânetin arkasındaki 'üst akıl' ve 'büyük resim' ABD olarak târif edildiğinde çılgınca alkışlayan ve ABD'ye yönelik kesilen raconlarla tatmin olan siyâsetçiler, STK'lar, köşe yazarları ve kitleler, Mir'aç gecesi Müslüman bir coğrafya yine ABD tarafından bombalandığında yüreği serinlemeyen ve yeteri kadar füze atılmadığını söyleyen ve tabii iki zalim arasında büyük ve güçlü olan zalimin yanında saf tutanlar yine aynı siyâsetçiler, STK'lar, köşe yazarları ve kitleler olunca 'soldaki sıfır'ın siyasetteki karşılığının ne denli büyük olduğunu dehşetle fark ediyoruz...

PKK'ya karşı 'politik aç aç' programını uygularken, dağlardaki PKK'lılar ellerinde silahlarıyla jogging yaparken görmezden gelindiğinde, İmralı'daki bebek katili APO'ya, cümbür cemaat bütün mahalle methiyeler düzdüğünde, Dolmabahçe'de sebil bardağı gibi dizilip yapılmayan savaşın barışı kutlandığında, Barzani'nin omuzlarına dökülen konfetiler temizlenirken bir yandan Şivan Perver'le 'Megri Megri' düetleri yapılırken çılgınca alkışlayan ve "dağlara bahar geldi" diyen siyâsetçiler, STK'lar, köşe yazarları ve kitleler, açılım süreci bittiğinde bu kez operasyon nârâları atıyorsa ve bunlar aynı ülkede, elinden oluk oluk evlâtlarımızın kanı akan aynı PKK için yapılıyorsa 'soldaki sıfır'ın siyasetteki karşılığının ne denli büyük olduğunu dehşetle fark ediyoruz...

Siyâsî partilerimizde, parti içi demokrasi çalışmadığında, hiçbir partinin genel başkanı kendi istemediği sürece, musalla taşıyla tanışmadan değiştirilemediğinde, bu tür parti iç demokrasi talep ve teşebbüsleri hep ihanetle suçlandığında, hep yargıyla ve iktidar gücüyle iş tutulup engellendiğinde, 'soldaki sıfır'ın siyasetteki karşılığının ne denli büyük olduğunu dehşetle fark ediyoruz...

Bugün Türkiye, bir tek kişi ve onun solunda kendisini Başbakan, Bakan veya milletvekili hatta belediye başkanı zanneden kadrolar tarafından yönetiliyor, yani 'solda sıfırlar iktidarı' tarafından...

Türkiye bunu hak etmiyor...

Bu sebeple sıklıkla yazıyoruz ve yazmaya da devam edeceğiz, Türkiye'nin 'yeni kızılelma'sının adı demokrasidir... Türkiye hemen hemen ve neredeyse ilâhî buyruk alarak ülkeyi ve partilerini yönettiğini söylemesine ramak kalan bir idare anlayışıyla ancak ve ancak bir Orta Doğu ülkesine dönüşür hızla...

Bunu aşmanın tek yolu güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönecek bir cumhurbaşkanı adayının sağında yer almak ve Türkiye'yi 'solda sıfırlar' iktidarından kurtarmaktır...

Bu sebeple Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye için hayat memat meselesidir, adâlet, iyilik, aydınlık, huzur, kardeşlik, güven ve itibar için hayat memat meselesidir...