İnsan varlığını tanımlamak gerekirse, bakış açılarımıza göre onlarca tanım mümkün. Muhtemelen birbiriyle çelişen cevaplar verilecektir.

Kadın erkek, mutlu mutsuz, iyi kötü, yoksul zengin gibi tanımlar mümkün.

Yaratılmış ve mutlak evrim içerisinde, spiritüel ve fiziksel güce hakim duyguları olan varlık.

Ruh taşıyan düşünebilen yaşamak için mücadele eden hırsları olan güçlü ve bir o kadar da aciz...

Yenilmemek için kazanmaya odaklı, faniliğini bilen lakin sonsuzluğu düşleyen; üreyen, üremek isteyen kan ve can taşıyan aklı olan düşünebilen ve konuşabilen canlı.

Aşk, sevgi, kin, öfke ve ihtirasları olan birbirine benzeyen esasında hiç benzemeyen parmak izleri dahi farklı, topluluklardan oluşan sürü...

Sağlığına gereksinimi bulunan ve hayatını idame ettirmek için havaya, suya, gıdaya, uykuya ihtiyacı olan huzur arayan mutluluk peşinde, düzen kurmak isteyen uyuyan rüya gören beşeriyetin ürünü.

Varoluşundan bu yana var olmanın esaslarını arayan dualitenin karşılığı diyebiliriz.

Kuramlar teoriler icatlar ve bitmeyecek kimlik arayışları içinde uzun yolları ve yürüyüşleri olan yaratıcının özü ve yansıması sırr-ı hilkat.

Dört mevsimin ta kendisi.

Tanrı insan tabiat...

Üçlü denklem...

---

İnsanı tanımladığımızda ortaya gayet güzel bir tablo çıkıyor sanki!

Buraya kadar herşey yolunda gibi.

Lakin hepimizin bildiği yolunda gitmeyen hakikatler var.

İnsan biyo-psiko ve sosyal bir varlıktır. Toplumun sağlığı bu üç etken karşısında şekillenir.

Toplumun psiko analizini incelediğimizde, insanı tanımlayan bu tablo karamsar ve olumsuz bir şekle bürünüyor.

Her geçen gün artan çocuk ve kadın istismarları, cinayetler, iktidar, siyasi ve dinsel çatışmalar, ideoloji altında dayatılan adil olmayan düzen kavgaları insanlığın sırrına vakıf olmadığımızın derin izlerini taşıyor.

İnsan bir türlü, insanlığın sarsılmaz temelini atamadı. Elindeki kazma ile her vuruşunda kendi temelini zedeliyor. Birbirimize verdiğimiz zulüm ve eziyet bizlik makamına eremediğimizi gösteriyor.

Çocukları geleceğimiz olarak görmemiz, her bir çocuğu kendi evladımız gibi hissetmemiz gerekmez mi? Biz de çocuktuk ve hala birilerinin çocuklarıyız.

Kadınlar her birimizin annesi kardeşi eşi .

Cinsiyetçi yaklaşımlar nefret ve çatışmalı durumlar doğurur. Kadın-erkek söylemi yerine insan olarak değerlendirmeliyiz.

Kadın ve erkek, dayanışma içinde birbirini tamamlayan etkendir. Toplumun dinamizmi için gereklidir.

Yarattığımız düzen eserimiz. Çocuklar gülerse, insanlık güler!

Bu yer bu gök hepimize yeter. Toprak hepimizi doyurur. Güneş adil , yağmur adil. Ve bizim için sergilenen dünya nimetleri sonsuz...

Sosyolojik düzen artıkça refah ve huzur sağlanır.

Kainatın ruhu can bulur.

Her birimiz yüce yaratıcının ruhuyuz. Bu enerji ile sevgiyle yürürsek yolumuz aydınlık yarınlara çıkacaktır...

Sevgili okurlarım yazımın ardından 16. yüzyılda Muhyiddin Abdal tarafından yazılmış eseri salık veririm. Esen kalın...

İNSAN İNSAN DERLER İDİ

İnsan, insan derler idi

İnsan nedir şimdi bildim

Can can deyu söylerlerdi

Ben can nedir şimdi bildim.

Kendisinde buldu bulan

Bulmadı taşrada kalan

Canların kalbinde olan

İnanç nedir şimdi bildim.

Bir kılı kırk yardıkları

Birin köprü kurdukları

Erenler gösterdikleri

Erkân nedir şimdi bildim.

Sıfat ile zat olmuşum

Kadr ile Berat olmuşum

Hak ile vuslat olmuşum

Mihman nedir şimdi bildim.

Muhiddin eder Hak kadir

Görünür her şeyde hazır

Ayan nedir, pinhan nedir

Nişan nedir, şimdi bildim.

Esra Karaca