Önümüzdeki yerel seçimlerin en önemli gündemi İstanbul ve Ankara seçimleri... Ama bazı particilerin en önemli gündemi kendi partilerindeki pozisyon mücadeleleri... Özellikle de CHP'de...

Ülkede ne olup bittiğinden ziyade kendi pozisyonlarına odaklanmış durumdalar... Bu seçimler çok kritik, buradan sonuç çıkmazsa, 2023'e kadar seçim yok, umurlarında değil... Bunu siyasî ihtirastan değil de başka amaçla kasten yapıyorlarsa 'görev'leri var demektir ve bu daha kötü bir durumdur!..

Muhalefet partilerine bakın... Genel başkanlarına pusu kuranlar, bütün stratejilerini seçim başarısızlığına kurgulamış durumdalar... Partileri başarılı olursa, iktidar partisinden daha çok üzülecekler!.. İyice daralmış ufuklarıyla 31 Mart akşamını bekliyorlar, kendileri için parlayacak 1 Nisan sabahına uyanmak için!..

***

Ankara'da muhalefet partilerinde görülen farklı farklı tedirginlik örneklerine bakın:

Ya başarılı olursa parti, biz de kurultayı toplayamazsak!..

Ya bizim Genel Başkan görevi bırakmaz da ikinci adam olarak ben birinci adamlık koltuğunu kapamazsam!.. 

Ya A şahsı çok yüksek oy alır veya belediyeyi kazanıp, yeni bir siyasî proje olursa, ben gölgede kalırsam!..

1 Nisan'a şartlanmış şıkları çoğaltmak mümkün... İçlerinde ne ülke, ne millet kaygısı var... İkbal ihtirasının esir aldığı güdük muhalif kafalar, kendileri için çizdikleri pis bir alanda bu kavgayı veriyorlar...

Sürekli yalan yayıyorlar... Birbirlerine karşı ikiyüzlülük yapıyorlar... Amaçlarına ulaşmak için iftira ediyorlar... Kendi partilerine ve yöneticilerine pusu kuruyorlar... Medya yoluyla bilgi kirliliğine yol açıyorlar... Güya ideolojik gerekçelerle kasten alan daraltıyorlar... Besledikleri iş takipçisi kaşar gazetecilerle kamuoyunu yanlış yönlendirmeye çalışıyorlar...

***

Oysa doğruyu bulmanın yolu tektir... Anketler yaparsınız, halka sorarsınız, en yüksek oy alma ihtimali adayı tespit eder, onunla yürürsünüz... Bunu birden fazla yaparsınız ki, aldatılmanın da önüne geçmiş olursunuz...

Subjektif kriterler, filancanın hatırı, pusudaki parti içi muhalifin tezgâhı, rakipten beslenen gazeteci palavraları, başarısızlığa odaklanmış muhteris partici gibi olumsuzluklar esas alınmaz... Seçmenin ne dediğine bakılır... Bu kadar basit...

Şimdi Ankara için bakıyoruz... Ankara'da tanınma oranı yüzde 2 bile olmayan aday isimleri havada uçuşuyor, ülkeyi okumakta zorlanan partizan kafaların ve kriptoların elinde adaya dönüştürülmeye çalışılıyor...

***

Bu bir tuzak... Yüzde yüz tuzak... Partilere ve onların genel başkanlarına kurulmuş tuzak... Bu tuzakları kuranlar veya kurulmasına ortaklık edenler, muhtemel bir başarısızlık durumunda 1 Nisan'da, gizli bir sevinç ve ihtiras içinde okuyacakları metinleri şimdiden hazırlıyorlardır...

31 Mart akşamı, seçim kaybedildiğinde, sadece partiler değil, partilerin genel başkanları da ayrıca kaybetmiş olacaklar... Kimileri için en büyük plan 'Ankara veya İstanbul'u almak' değil, bu şehirlerin kaybı yoluyla 'birinci adamı devirmek'...

Bunu açıktan yapamıyorlar, o yüzden kazanma ihtimali olmayan zayıf profilli adayları pazarlamak, anketlerde açık ara önde çıkan adayları örtülü bir şekilde itibarsızlaştırmak gibi yöntemleri söz konusu...

Onun için karar genel başkanlarda... Sadece belediye başkan adaylarını değil, kendi siyasî kaderlerini de belirlemiş olacaklar... Kendi küçük dünyalarında klikçilik oynayan partizanları değil de anketler yoluyla halkın eğilimini esas alırlar ise kendileri de kazanmış olacaklar... Aksi halde kendileri de kesinlikle kaybedecekler...

***

Kim 1 Nisan'ı ve muhtemel bir siyasî başarısızlığı ellerini ovuşturarak bekliyorsa, hastalıklı bir ruh hâli içindedir... Siyaset bunların ihtirasına yem edilmemelidir... Edilirse aslında kimin kaybetmiş olacağını hep birlikte göreceğiz, üstelik çok geç kalmış olarak!..

Eğer muhalif siyasetin "Edirne'yi Enver alacağına Bulgar alsın" siyaseti başarılı olursa gerçekten yazık olur, hem de çok yazık...