Dil tartışmaları başladığında adı hemen gündeme getirilenlerden biri de Agop Dilaçar'dır. Türk dilleri üzerine uzmanlaşmış Ermeni asıllı Türk dilbilimcidir. Türk dilinin eski dönemleri ile ilgili yaptığı çalışmalarından ötürü 1934 yılında Atatürk tarafından kendisine "Dilâçar" soyadı verildi. Adı milliyetçiye çıkmış birçok kişi Türk dili üzerinde Arapça, Farsçanın işgalini savunurken "dilde özleşme"yi savundu. Necip Fazıl gibi Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları Dilaçar'ın Ermeniliği üzerinden Türk Dil Kurumu önerilerine karşı tavır aldılar. Bu koca karı dedikoduları en çok da cahil ülkücüler arasında yayıldı. Birçok kişi A. Dilaçar'ı TDK başkanlığı yaptığını sanır, hayır yapmadı, Türk Dili uzmanı olarak kurumda görev yaptı. Türkçe'nin yabancı diller boyunduruğundan kurtulmasına ömrünü adadı.
Dilaçar "Kutadgu Bilig İncelemesi" kitabını yazarken milliyetçi dilciler yanıt, tanık, sanı gibi Kutadgu Bilig'te geçen sözcüklere "uydurukça" diye karşı çıkıyorlardı.
Çok acı değil mi?..
Dilaçar'ın yayınlanan kitapları:
Les bases Bio-Psychologiques de la Théorie Güneş Dil (Güneş Dil Teorisi'nin Biyopsikolojik Kökenleri) (1936)
Azeri Türkçesi (1950)
Batı Türkçesi (1953)
Lehçelerin Yazılma Tarzı
Türk Dil ve Lehçelerinin Tasnifi Meselesi (1954)
Devlet Dili Olarak Türkçe (1962)
Wilhelm Thomsen ve Orhon Yazıtlarının Çözülüşü (1963)
Türk Diline Genel Bir Bakış (1964)
Türkiye'de Dil Özleşmesi (1965)
Dil, Diller ve Dilcilik (1968)
Kutadgu Bilig İncelemesi (1972)
Anadili İlkeleri ve Türkiye Dışındaki Uygulamalar (1978)
★★★
TÜRK DÜŞMANLIĞI ÇUKURU
İki kör bir file rastlamış. Birinci kör filin bacağından tutmuş: "Fil bir sütundur" demiş. İkinci kör hortumundan tutmuş: "Fil bir borudur" demiş.
Körlerin fili bütün olarak görme şansı olmadığı için fil benzetmesine bir şey diyemeyiz.
Bir fikir adamını, bir siyasetçiyi tanımlarken körün fil tarifi yanlışına düşmemek gerekir.
Yakın tarihin üç ismi: Kadir Mısıroğlu, Necip Fazıl, Osman Yüksel. Bu üç ismin çok önemli bir ortak noktası var: Atatürk düşmanlığı, Cumhuriyet karşıtlığı.
Kadir Mısıroğlu'nu sadece Yunan Mezalimi, Moskof mezalimi kitapları ile değerlendiremezsiniz. "Lozan Zafer mi Hezimet mi?" kitabını, "Keşke Yunan kazansaydı" sözlerini de görmek durumundasınız.
Necip Fazıl'ı sadece "Sakarya" şiiri ile değerlendiremezsiniz. "Put Adam" kitabını, "Son Devrin Din Mazlumları"nı da görmek zorundasınız. Şeyh Sait, İskilipli Atıf, Seyyid Rıza'yı yakın tarihin hainleridir. Bunları "din mazlumu" olarak yutturma ihanetini de görmek zorundasınız.
Osman Yüksel'den bir, iki Türkçü temalı şiir alıp yetinemezsiniz. Atatürk düşmanlığını, "piç" hakaretini, annesi Zübeyde Hanım'a küfürlerini, harf devrimi karşıtlığını, kravatı beline bağlayıp "Kanunda kravatın nereye bağlanacağı yazılı değildi, onun için ben de belime bağladım" seviyesizliğini de görmek zorundasınız, Serdengeçti dergisindeki Said-i Kürdi övgülerini görmek zorundasınız.
Eğer bunları yapmaz iseniz iki körün düştüğü "Fil bir hortumdur, fil bir borudur" yanlışına düşersiniz.
"İki sarhoşun kurduğu Cumhuriyet" sözleri de bu üç ismin olgun meyveleridir. "Bir gecede cahil kaldık" sözleri olgun meyveleridir. Sakarya Savaşı kaybedilseydi Türklük Anadolu'dan silinirdi. Bayrağınız da olmazdı, ezanınız da...
Kadir Mısıroğlu, Necip Fazıl ve Osman Yüksel'in Atatürk düşmanlığı, Cumhuriyet karşıtlığını görmezden gelirseniz Türk düşmanlığı çukuruna düşersiniz.