Descartes, varlığının ispatını, düşünüyor olmasıyla yapar.

Var olmak, düşünmenin bir adım ötesinde inanmakla mümkündür. Çünkü insan, var olduğuna inanmadan, varlık iddiasında bulunamaz.

Varlığını inanç planında tescilleyemeyen, güçlü bir varlık iradesini ortaya koyamayan insan toplulukları (aile, sınıf, millet ya da ümmet) fiilen yok hükmündedir. Rakamca çokluk oluşturmaları varlıklarına işaret etmez. Mana ve hayatiyet arz edebilmeleri ancak topluluk için fedakarlık yapacak ölçüde inançlı mensupları olmasına bağlıdır.

Kendi varlıklarına ve değerlerine yabancı fertlerin oluşturduğu toplumlar, yaşamaları için gerekli hamleleri yapamazlar.

Bin yıllık yurdumuz Anadolu, var olmak ya da olmamak mücadelesinin örnekleriyle doludur.

İbret vericidir ki, yazıyı ilk kez kullanmak suretiyle tarihi başlatan ilk Anadolu devleti Sümerler artık yoktur. Zira, Sümer kavminden olduğuna inanan kimse kalmamıştır.

Yok oluş yalnızca Sümerlerin uğradığı bir akıbet değildir. Frigler de, Lidyalılar da, Urartular da, diğerleri de artık yoklar.

Yükselişlere olduğu kadar çöküşlere ve yok oluşlara da sahne olan vatan topraklarımızın bize öğrettiği ilk ders; fertlerin, devletlerin ve hatta milletlerin yok olduğu bu coğrafyada, olmak ya da olmamak meselesinin bir inanç meselesi olduğudur. İnancınız güçlü değilse direnemezsiniz.

Unutulmamalıdır ki, sultanların, kumandanların, evliyaların, pirlerin, velilerin, erenlerin, delilerin, dahilerin, asilerin, şairlerin, aşıkların en uluları bu topraklarda dolaşmıştır.

Bin yılın tecrübeleri ile ruhumuz zenginleşmiş ve bize has bir hayat görüşü gelişmiştir.

Bu memleketin havasını soluyup, suyunu içen, burada doğup burada büyüyen, buranın sevinciyle sevinip üzüntüsüyle üzülen, milli bir hayat görüşü edinen herkes Büyük Türk Milleti’nin ayrılmaz ve vazgeçilmez parçasıdır.

Bugünlerde Türk milleti kendine yakışan edep içerisinde şu soruyu sormaktadır:

"Bin yıllık vatanımızda adalet, güven ve refah içinde yaşamak ne zaman mümkün olacaktır?"

Sosyal devlet, adaletli paylaşım, güvenli yaşam, bireylerin birbirine ve yasalara tam anlamıyla saygılı olduğu bir ülke haline gelemeyişimiz, sorgulanması ve çözülmesi gereken en önemli meselelerimizdir.

Hiçbir kutuplaşmanın tarafı olmayan mütevazi, samimi insanlarımızın haklarını kimsenin çiğnemeye cesaret edemeyeceği bir yönetim anlayışı, bugün için en fazla ihtiyaç duyduğumuz eksikliktir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri ile büyük Türk milletin temel değerlerini bütün olarak görüp, birbirinin koruyucusu ve tamamlayıcısı kabul eden sağduyulu, namuslu, mütevazi insanlar, temiz toplum, adil devlet ve aydınlık gelecek çağrımızın muhatabıdırlar.

Bu büyük millete inanıyoruz...

Bu güzel ülkeye inanıyoruz...

O halde ne kadar yok saymaya çalışsalar da VARIZ!

Ve var olmaya devam edeceğiz…

Selam doğru yolda gidenleredir.