İşten çıktı, hava kararmış, şehrin üzerine yorgunluk çökmüştü. Durakta uzun süredir beklediği otobüsün geldiğini görünce itiş kakış bindi. Poşetlerini bir elinde toplayıp, diğer eliyle cebinden çıkardığı Akbili okuttu, cihazdan çıkan ses beyninde yankılandı:

"Yetersiz Bakiye!"

Sonra elini cebine atıp bozuk para çıkardı ve etraftan yardım istedi:

"Fazla akbili olan var mı?" Kimsenin umrunda olmuyor. Şoför gözlerini dikmiş, bekliyor. Acınacak bir yüz ifadesiyle yolculardan yardım istiyor; bön bön bakıyorlar.

Öylece kalakaldı. Şoförün bakışları altında ne yapacağını şaşırmış ezik ve çaresiz bir haldeyken, arkadan bir ses duyuldu; "Al evlâdım". Hemen kartı alıp bastı ve derin bir nefes aldıktan sonra, teyzeye kartıyla beraber ücretini uzattı. Teyze ücreti almıyor, ısrar ediyor yine almıyor, cân-ı gönülden teşekkür etti, teyze sıcacık gülümsedi.

Oturacak yer yok, ayakta sarsıla sarsıla yol alıyor. Yan taraftaki bir yolcunun gazetesine gözü takılıyor:

“Bürokraside çifte maaş skandalı: Bâzı üst düzey bürokratların, kendi maaşlarının hâricinde başka kuruluşlardan da yüklü miktarda aylık almalarının ortaya çıkması üzerine, muhalefet yoğun tepki gösterdi”.

Kendi işinden 14 bin lira maaş alan üst düzey bir bürokratın, yönetim kurulu üyesi olduğu kuruluştan da 24 bin lira aylık aldığını okudu.

Durumu idrak etmeye çalışırken, gazetenin bir diğer haberinde, çifte maaş alan başka bir üst düzey bürokratın demecini gördü:

"Ülkemiz çağ atlıyor, 2023’te uzaya çıkıyoruz inşallah! Aya ayak basacağız."

Haberin devamını okumadı. Yokuşu çıkmaya çalışan otobüs ağzına kadar dolu ve havasızdı.

Durakta inip karmakarışık duygularla eve girdi. Hanım poşetleri elinden aldı, çocuklar bilgisayar karşısındaydı. Akşam yemeği pek konuşulmadan yenildi.

Günün bütün olumsuzluklarını ve yorgunluklarını geride bırakmak için, televizyonun karşısında çay içiyor. Son birkaç senedir belgesellerle ve spor programlarıyla kafasını dağıtmaya gayret etse de, zaman zaman haberlere takılıp kaldığı oluyordu.

İşte onlardan biri; bülteni okuyan hanım spiker, "Uyuşturucu kullanırken görüntüleri ortaya çıkan ama, 'ben pudra şekeri kullanıyordum' diyen bürokratın kısa sürede lüks arabalar ve villalarla büyük bir servet edinmesi üzerine mecliste muhalefetin verdiği araştırma önergesi, iki partinin oylarıyla reddedildi" diyor.

Spiker, bir diğer haberde, dört kişilik bir ailenin açlık sınırını söyleyince, maaşının açlık sınırının altında kaldığını anlıyor.

Kumandayı sükûnetle bırakıyor, balkona çıkıp, derin derin gökyüzünde yıldızlara bakıyor.

Biraz sonra dizi film başlıyor, tekrar salona geçiyor. Hanımın yüzü asık. "Sana söyledim durdum ama dinlemedin beni. Şu partinin seçim çalışmalarına katıl, kendini göster biraz dedim, yok anam yok. Bak oğlan da kız da üniversiteyi bitirdi ama iki seneden beri evde oturuyorlar... Komşunun kızı işe girdi de araba bile aldı kendine. Neymiş, ilkeleri, idealleri varmış bizim beyefendinin..."

Kalkıp gidiyor, yatağa giriyor. Sabah erkenden yola çıkıp işe yetişmeli. Karanlık odada gözleri tavana dikili. Yarın otobüste tekrar zor duruma düşmemek için akbile 50 lira birden yüklemeyi düşünüyor ama hanımın pazar parası ve çocukların harçlığı aklına gelince dişlerini sıkıyor.

Çocukluğunu, gençliğini hatırlayıp, acı acı gülümsüyor.

Gözleri yavaş yavaş kapanıyor ve tedirgin bir uykuya geçiyor. Uykuda da rahat yok:

Birden bire kendini büyük bir meydanda buluyor. Yüzlerce kişi sıraya dizilmiş. Hepsi de takım elbiseli ve kravatlı. Karşısında esas duruştalar.

Meydana biri geliyor; İki kat eğilerek selam veriyor. Elinde büyük bir âlet var. "Bu ne?" diye soruyor. "Bu akbil efendim" diyor, saygıyla eğilerek.

"Adam büyüklüğünde akbil mi olur?" diye yeniden soruyor. Dev akbili saygıyla uzatarak, karşıdaki kalabalığı gösteriyor. "Bu aletin bir diğer adı da 'adamölçer'. Karşınızda duranlar üst düzey bürokratlar efendim. Bu akbil, birden fazla maaş alanları ortaya çıkaracak. Yaklaştırıp üzerlerine tutmanız kâfi."

"Ver bakayım şu âleti bana" diyor.

Sıradan ilk kişi gelerek önünde duruyor, akbili üzerine tutuyor, hiç ses çıkmıyor, ikinci kişi geliyor yine ses yok. Üçüncü bürokrat gelince korkunç bir ses meydanda yankılanıyor:

Yetersiz bakiye!

Görevliye sesleniyor, "Çift maaşlı yetersiz bakiyeleri soluma, diğerlerini sağıma sırala!” Görevli iki kat olup, sıradakini getiriyor, daha sonra diğerini ve diğerlerini...

Yetersiz bakiyeler sol tarafı dolduruyor.

Son iki sıra kalmıştır. Gelen kişi üzerinde, akbil daha yüksek sesle bağırıyor:

Yetersiz bakiye!

Görevli hemen yetişiyor, "Bunlar üç maaşlı efendim."

Son sıradakiler gelmeye başlayınca ve son kişiler de kontrole girdikçe akbilin sesi daha da yükseliyor:

Yetersiz bakiye!

Görevli, "Bunlar dört maaşlı efendim."

Birine bakıyor, ensesi kalın. "Pehlivan gibi. Dört maaş yaramış" diye düşünüyor.

Kalan son kişi uzun boyuyla tepeden bakarak ağır adımlarla, sallana sallana kontrole geliyor. Akbili yaklaştırıyor, alet korkunç bir sesle kablolarını yakmaya ve bir alev topu halinde yanmaya başlıyor.

Görevli, "Bunun aldıklarının hesabı belli değil efendim, alet kendini imha etti."

Kan-ter içinde, "Nasıl olur, bizi uzaya çıkaracaktı" diye yatakta dönüp dururken, hanım, "Adam kalk, işe geç kalacaksın" diye sarsınca, soluk soluğa doğruluyor.

Hanım, "Ne oldu sana bey. 2023 diye sayıklayıp duruyorsun, kıvranıyorsun. Sen hiç böyle yapmazdın hâlbuki" diyor.

Koca, boşluğa bakan baygın gözlerle cevap veriyor.

"2023'te uzaya çıkacağız inşallah. Aya ayak basacağız..."

Hanım, öfkeli öfkeli söyleniyor:

"Pazar parasını bırakmayı unutma da, nereye çıkarsan çık!"