Deprem bölgesinde geçirdiğim üç ayın sonunda televizyonlardaki yalan üzerinden yapılan manipülasyonları gördükçe içim acıdı ve yazmaya karar verdim.

Öncelikle ilk yalandan başlayalım. "Asker ilk gün müdahale etti" yalanı. Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde bizzat evinde bir çay içimlik misafir olduğum kişinin ağzından anlatacağım.

"İlk gün Zonguldak'tan madenciler geldi. Onların sayesinde onlarca insan enkaz altından kurtuldu." Zonguldak ile Hatay arası 938 km. Üstelik hiçbir devlet kurumundan emir almadan kendi imkanları ile geldiler.

İlk gün askerler sadece güvenlik amaçlı yağmacılara karşı nöbet tuttular. Enkaz altındaki insanları kurtarmak için her hangi bir müdahaleleri olmadı. Devasa beton yığınların altından insan kurtarmak sadece ehil olanların yapacağı bir iştir. Askerlerin bu konuda hiçbir tecrübesi yoktur. İşin ehli değilseniz kurtarayım derken ölmesine bile sebep olabilirsiniz. Madenciler tuzaklama tekniği dedikleri bir yöntem ile birçok insanın kurtulmasına vesile oldular.

Depremin birinci haftasında konuştuğum bir askerden duyduklarım şu şekilde:

"Bize enkazların arasında kalmış, ölen insanları çıkarmamızı söylediler. Molozların arasında gördüğüm bir eli çekerek çıkarmaya çalıştım, sonra insanın eli kopunca hemen yere atıp uzaklaştım. Birden midem bulandı ve kusmaya başladım. Birçok arkadaşımın psikolojisi bozuldu. Geceleri uyuyamaz olduk. Her gün rüyalarıma giriyordu."

Madencilerin kurtardığı kişilerin üzerinden reklamını yapan AFAD ve hükümet oldu. Ve yine halkın gönderdikleri yardımlar üzerinden reklamlarını yaptılar.

Tüm depremzedelere 10'ar bin lira yardım açıklanması yapıldı sonra bu sadece evi az hasarlı veya ağır hasarlı olanlar için dendi.

Yeni yapılacak evlerin parasının üçte birini depremzedelerden alacaklarını açıkladılar. Oysa ki yapılacak olan konutların maliyeti gösterdikleri fiyatın 3/1'i kadardı. Yani depremzedelere maliyet üzerinden bu evler satılacak. Bu da 600 bin lira gibi bir rakam. Depremde hiçbir şeyi kalmayan bu insanların bu miktarı nasıl ödeyebileceği ise merak konusu.

Demirören şirketinin 500 milyon dolarını affedenler, maliyet değerinin çok üstüne mal olan 10-20 yıllığına kiralanan hava alanı, köprü, hastane sahiplerinin hesabına haybeden ödenen milyon dolarlar fütursuzca yatıranlar depremzedelere yüksek fiyata ev sattıkları için vicdanları sızlayacak mı acaba?

Yine bir kez gördük ki deprem sonrası, depremin yaşandığı 11 ilde mültecilerin bir kısmı yağma yaparken bir kısmı da değişik illere kaçıştılar. Daha önce de dediğimiz gibi vatanını satan insanlardan kimseye hayır gelmez.

Dün Cumhur İttifakı'nın liderinin Twitter'da yaptığı paylaşım ilgimi çekti. Aynısıyla aktarıyorum:

"Suriye'nin kuzeyinde 100 binin üzerinde konut inşa ettik. Bu bölgelere gönüllü dönüşler de başladı.

Bize sığınan insanları zorla kapıya koymak insani, vicdani ve medeniyet değerlerimize uygun değildir. Fakat yaramazlık yapanlara da elbette ki gerekli işlemi uygularız."

Suriye'nin kuzeyinde 100 binin üzerinde dediği konut sayısını tam olarak bilmemesi şüpheli bir durum. Bir telefonla bile öğrenilebilecek bir meseleyi neden yuvarlayıp söylüyor? Neden 1 milyondan fazla diyemiyor çünkü depremzedelere parayla konut satıp Suriyelilere ücretsiz konut vermesi büyük tepkiye yol açacağının farkında olduğu için. Madem bu kadar masraf yapıp evler yaptın, neden mültecilerin gönlüne bırakıyorsun dönüşlerini? Gerçi dönen falan da yok.

Bize sığınan insanların depremde neler yaptığını gördük. Enkazdaki ölmüş insanın bileğini kesip kolundaki altını alanlar, bakkalları yağmalayanlar bize sığınan diye ajitasyon yaptığın insanların ta kendisidir.

Hele şu "yaramazlık" sözüne acayip kıl oldum. Bir Türk kızına tecavüz edip öldürmek yaramazlık mı? Yağmacılık, yaramazlık yapmak mı? Biz "yaramaz" kelimesini sadece küçük haşarı çocuklar için kullanırız katiller, tecavüzcüler, yağmacılar için değil.

Gelelim imar affı konusuna ve neden olduğu zararlara.

En son imar affı, Haziran 2018 genel seçimlerinden önce "imar barışı" adı altında yürürlüğe girdi. Elbette bu da bir seçim yatırımıydı.

İmara aykırı, ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı olan yapıların kayıt altına alınmasıyla bu yapılara yasallık kazandırmak amaçlandı.

"İmar Barışı" kapsamına 31 Aralık 2017 tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılmış kırsal ve kentsel alanlardaki tüm yapılar alındı.

İmar affı çıkmadan bir sene önce kulaktan kulağa fısıltı şeklinde insanlara duyuruluyordu. Ve bu aftan yararlanmak isteyen binlerce insan kırsal alanlara ev yapmaya veya evinin üzerine kaçak evler yapmaya başladı. Her yerde inşaat çalışmaları yoğun bir şekilde sürdü. Yapılan evlerin af kanununa yetişmesi için müthiş bir yoğunlukta ve hızlıca çalışılıyordu, denetlemeler bile askıya alınarak. Ve deprem sonrası suçlu müteahhitler oldu.

Delilleri yok etmek için sağlam bina yıkıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Hatay'daki Yapı Denetim ve Yapı Malzeme Şube Müdürlüğü'nün yıkılmasının gerekçesi olarak "yangın merdiveninin üzerine çökme riski"ni sundu.

Bu tek katlı Yapı Denetim ve Yapı Malzeme Şube Müdürlüğü binasında işyeri ve konutların laboratuvar test sonuç evrakları bulunuyordu.

Binanın yıkımı henüz alandaki arama kurtarma çalışmaları devam ederken gerçekleşti. Yıkımın ardından ıslak imzalı evraklar molozların altında kaldı.

Asıl afet deprem değil, asıl afet hak yemek, haram yemektir. Asıl afet, vicdansızlık yapan bir vicdanı ikna edebilmektir.

Daha ne denir bilmiyorum ama böyle giderse daha çok ağlanır bunu biliyorum...